Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '11

 
Kategori
Tarih
 

Evliya Çelebi'den seçmeler 2 Padişahlar ve Harem

Evliya Çelebi'den seçmeler 2 Padişahlar ve Harem
 

EVLİYA ÇELEBİ'DEN SEÇMELER(2)


Evliya Çelebi, kendi yaşadığı döneme kadar gelmiş geçmiş tüm padişahları anlatır, bu arada doğduğu ve yaşadığı İstanbul’u kuruluşundan başlayarak belli başlı efsaneleri, söylenceleri de katarak sözlü bir kültürü de yazıya geçirir. Padişahların hikayeleri bu işle ilgili tarihçilerin anlattıklarından çok farklı olmadığı için üzerinde durmayacağım. Sadece ilginç öykülerden kısa alıntılar yaparak çağına nasıl ayna olduğunu, halkın yaşantısını nasıl dile getirdiğini görüyoruz. 

Bu günlerde TV de “ Muhteşem Yüzyıl” dizisi çok tartışılıyor, Kanuni ile ilgili bakalım Evliya neler söylüyor: 

“Birinci Selim, Şehzadesi Süleyman Han’a kızarak öldürülmesi için bostancıbaşıya teslim etmiş. Bostancı başı da “Başüstüne” deyip almış. Fakat devletin iyiliğini isteyen biri olduğundan, devlet bağının tek meyvesi olan Süleyman Han’ın yerine başka bir çocuğu öldürerek gömmüş ve Süleyman Han’ı üç sene müddetle kıyafet değiştirerek bu kulenin bahçesinde saklamıştır. Sonra Selim Han, Mısır seferinden dönüşünde yavaş yavaş ahret kokularını duymaya başlayarak: “Ah bostancı başı! Mazlum Süleyman için büyük hata ettim! İşte şimdi evlatsız ölürsem, bu Osmanlı Devleti kime kalır? “deyince bostancı başı yer öpüp, giderek kule bahçesinden Süleyman Han’ı getirir ve babasının tahtına yüz sürdürür. Sultan Selim’de Süleyman’ı bağrına basar. Nihayet Saltanat Süleyman’a geçince, bostancıbaşıya Mısır’ı ihsan eder. “

Bazı Osmanlı tarihçileri, kardeş ve evlat katliamlarını devletin bekası için gerekliydi gibi gerekçelere dayandırırken tek çocuğunu dahi kızıp cellât eline teslim eden Yavuz’un durumunu nasıl açıklayacaklar doğrusu merak ediyorum. Evliya Çelebi İstanbuldaki bekâr odalarını anlatırken, onların farklı işlevlerine de dokunur. 

İSTANBULDAKİ BEKAR ODALARI: “Bu bekarların ayrıca odabaşları, hakim ve zabitleri vardır. Kefili olanları odalara koyarlar. En büyük odaları (YOL GEÇEN ODALARI) dört yüz odadır. Ama lüzumunda eli silahlı bin adet işe yarar yiğit çıkarır. Mercan odaları: Sekiz odası vardır. Bu hanında başka hakimleri vardır. Bir seferinde Süleyman Han yeniçerilere kızarak dediler ki: “Terbiyeli olun! Yoksa sizi Mercan çarşısında pabuççu bekarlarına kırdırırım.” “Bu söz pabuççu bekârlarına ulaşınca, derhal silahlanarak eli muştalı, beli poşkalı kırk bin namlı, yarar yiğit, “Allah, Allah!” diyerek saraydan içeri girdiler. Bir de gülbank çektiler. Sultan Süleyman Han olanları duydu ve bunların ileri gelenlerini huzuruna çağırtıp: “Nedir şahbazlarım?” dedikte, onlar da: “Demin padişahımız pabuççu bekarlarına yeniçerileri kırmak için istemişsiniz. Ferman padişahımızındır. İşte kaşla göz arasında kırk bin yiğit hazırdır. Eğer sabaha kalacak olursa seksen bine çıkarız. Ferman buyurunuz!” dediklerinde, Süleyman Han memnun kalarak: “Benden ne dilerseniz dileyin” deyince, onlar da: “Padişahım! Malımızın padişah pazarında fiyatı bilinmesi için, bir pabuç ve mest yüz ile iki yüz hesap ile satılsın” diye rica ettiler. Ricaları kabul buyruldu. Hala bu usulle satılmaktadır.”

Evliya Çelebi’nin, yeniçerilerin hep isyan ettiği ve bu isyanlardan birinde Padişah Genç Osman’ın öldürülmesinin hafızalardan silinmediği bir dönemde yaşadığını unutmamak gerekir. Bu yüzden Kanuni döneminde de yeniçerilerin isyanı ve onlara karşı bekâr odalarında yaşayan esnafın alternatif gösterilmesi ilginçtir. Bu arada “Yolgeçen Hanı” tabirinin de nereden geldiğini anlamış oluyoruz. 

Şimdi de Üçüncü Murad’ın ölümü ile ilgili Evliya’nın yazdıkları: “İstanbul’dan dışarı çıkmayan ve orada vefat eden ilk padişah budur. Güzel ahlakı ve hayırlı eserleriyle meşhur bir padişahtır. Saltanat müddeti yirmi bir, ömürleri ise elli yıldır.” “Şerefli evlatları: Cimaa çok düşkün, zevk ve şevk sahibi bir hünkar olduğu için, dünyaya gelen erkek ve kız çocukları pek fazladır. Bütün çocuklarının sayısının üç yüz yirmi altı olduğu, sözüne inanılır kimselerden işitilmiştir. Bir gecede elli beşik sallanıp dadıların hizmet ettikleri katidir. Halen Sultan Murad’ın türbesi küçüklü, büyüklü dolu olup, cümlesi nura gömülmüşlerdir. Allah hepsine rahmet eyleye.”

Osmanlı Saltanat ailesini kutsallaştırıp, dokunulmaz hale getiren çağdaş hurafe yazıcılarının Evliya Çelebi’den çok ders almaları gerekiyor. Bir gecede elli beşik sallanması için haremde kaç kadın olması gerektiği hesabını yapmadan kutsal Osmanlı hurafeleri yazılamaz. 

Şimdi de mezar yeri bulunamayan padişaha gelelim: “Eğri fatihi Mehmet Han’ın en büyük evladı idi. Dünyaya kıymet vermeden yaşayıp, babası zamanında padişah oldu. Ahmet Han, Osman Han ve Murad Han asrında, yine o hükümdar idi. Öldüğü zaman bütün padişahların türbeleri eski hükümdar ve şehzadelerin mezarları ile dolu olduğundan, Mustafa Han’a yer bulunamadı, naşı on yedi saat musalla taşında bekledi. Sonunda bu fakirin pederinin (Evliya’nın babası) hatırlatması ile Büyük Ayasofya’nın bahçesinde bulunan ve eskiden bir bağ hane kubbesi olan kagir bina içine gömdüler. Kubbe içinde toprak olmadığından, Has bahçeden toprak getirerek üzerine örttüler.”

Dünya malına kıymet vermeyen Padişahlar kimselerin dikkatini de çekmemiş, Evliya Çelebi, yakın çevresinde canlı bırakmayan padişahlardan olmadığı için pek anılmayan bu Padişahın sonunu anlatmakla bizlere gerçek tarihin nasıl yazılacağının da ipucunu veriyor, tarihimizde adı deli olarak anılan Mustafa’dır bu. 

Sultan İbrahim türbesi de ilginç bir hikâye. “Ahmet Han oğlu Sultan İbrahim’in türbesi: O kadar cömert idi ki, zamanında dilenciler dilenmekten kurtuldu. Türbesi hala kadınlar tarafından ziyaret edilir. Çünkü kendisi kadınlara karşı fazla sevgi gösterir, onları hediyelere boğardı. Birçok cariyeyi yatağına aldıktan sonra, birer vezir ve beylerbeyi ile evlendirerek çırağ ederdi. Bu türbe içerisinde gömülü olanların hepsi, yine bu hikmetten olacak, hep kadın sultanlardır.”

Evliya Çelebi, kendi anlatımına göre Dördüncü Murad huzuruna çok genç yaşta çıkmış, bilgi ve yetenekleriyle padişahın takdirini kazanmıştır. Daha sonra İbrahim ve Dördüncü Mehmet dönemini görmüş canlı tanıklıklarda bulunmuştur. 

Şimdi 4. Mehmet’in tahta çıkışını Evliya’dan dinleyelim: “1058 uğurlu Recep ayının on sekizinde tahta çıktılar. Padişahlık saadetine erişleri ikindi vaktine rastlar. Henüz yedi yaşlarında idiler. Tahta çıktığında, hazinede bir akçe bile kalmamıştı. Merhum Sultan 4. Murat Han’ın din uğruna sarf etmek için ayırdığı yedi hazineden eser bile kalmamıştı. “Şimdi kula dahi cülus bahşişi lazımdır” diyen şanı yüksek Mehmet Han, babası zamanında hazineyi yağma edenlerin yakasına yapıştı. Cinci Hoca malından üç bin kese, katledilen Hezarpare Vezir Ahmet Paşa’dan beş bin kese, velhasıl bunlar gibi nicelerinden beş Mısır hazinesi alınıp, 1058 yılı Şabanın beşinde Salı günü üç bin yedi yüz kese bahşiş dağıtıldı. “ “1058 şabanının on birinci pazartesi günü, bütün saraylılara cülus bahşişi dağıtıldı. Aşçı ve helvacıların bahşişi bir miktar eksik çıkınca ayaklandılar.”

Yeniçerileri anlıyoruz da, aşçılar ve helvacılar nasıl ayaklanıyor? Demeyelim bütün sarayın karnını onlar doyuruyor, dolayısıyla yaptıkları iş çok önemli ve ellerindeki silahta… Devam edecek… 

 
Toplam blog
: 29
: 1638
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1958 Erzurum doğumluyum. İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunuyum. İstanbul'da yaşıyorum. ..