Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '07

 
Kategori
Siyaset
 

Evren :"Kürtçe' ye ağır yasak koyduk ama hataydı "

Evren :"Kürtçe' ye ağır yasak koyduk ama hataydı "
 

Demokrasinin erdemi...

Fikret Bila'nın Kürt Sorunu ile ilgil Emekli komutanlarla yaptığı söyleşi dizisi Milliyet'te yayınlandı. İlgiyle okuduk. Yakın tarihte yaşananları bire bir ilgililerinden öğrenmiş olduk. Fakat üzülerek söylemeliyim ki, yazı dizisi içerik olarak bir başarı öyküleri dışında daha çok bir pişmanlıklar ve hatalar silsilesini anımsatıyordu.

Aytaç Yalman, kendilerine Kürt diye bir halkın olmadığını, karda yürürken çıkan kart kurt seslerinden dolayı onlara Kürt dendiğini öğrettiklerini ama bu bilginin yanlış olduğunu sonradan öğrendiğini söylüyor. İlaveten Kürt sorununun üç aşamadan geçtiğini ve bu aşamaların;

1- Sosyal aşama 2- askeri aşama 3- Siyasi aşama olduğunu söyledikten sonra, maalesef sosyal aşamada bu işin çözülmesi gerekirken inkar edildiğini askeri aşamada da yanlış yapıldığını ima ederek bugünkü son aşamaya gelindiğini belirtiyor.

Bir başka komutan sınır ötesi harekatlarda Barzani ve Talabani ile işbirliği yapılmış olmasının yanlışlığına dikkat çekiyor.

Bir başkası Çekiç Güç uygulamasının yanlış olduğunu söylüyor.

Hatalalar, hatalar, hatalar ve en son Kenan Evren:

" Kürtçeye ağır yasak getirdik ama hataydı. " diyor...

Aslında PKK olayının ortaya çıkmasında ve bölgede belli bir halk desteği bularak gelişmesinde en önemli etkenin 12 Eylül yönetiminin Kürt'lere uyguladığı ağır baskılar ve yasaklar olduğu bir gerçektir. Ama garip olan bu dönemin birinci derecede sorumlusu aradan yıllar geçtikten sonra diyor ki;

"Kürtçeye ağır yasak getirdik ama hataydı."

Kenan Evren bunu söylemekle de kalmıyor, geçtiğimiz aylarda "Eyalet Sisteminden" bahsederek çok daha ileriye gidiyordu.

Tekrar söylemek gerekirse Fikret Bila'nın yazı serisinden hatalar manzümesini okuduk. Peki hatalar olamaz mıydı? Tabii ki olabilirdi. Hatalar insanlara mahsustur. Hiç bir insan mükemmel değildir. Ama burada yanlış olan bir şey vardı. Komutanlar "siyasi iktidarlar yanlış yaptılar" demiyorlar, diyemiyorlar. Oysa gerçek demokrasilerde siyaseten tek bir sorumlu vardır o da siyasi iktidarlardır.

Türkiye'de aydınların sık sık söyledikleri bir söz vardı; "Demokrasi, daha çok demokrasi.."

Ve yine aydınlar Türkiye'deki bir çok sorunun sebebinin gerçek manada demokrasinin uygulanmaması olduğunu söylerlerdi.

Oysa Türkiye'de görünürde şeklen kurumlarıyla işleyen bir demokrasi vardı.

Demokrasi varken, demokrasi isteriz demek bir fantezi ya da bir paronaya mıydı, yoksa bir inkarcılık mı söz konusuydu?

Bu yazı serisini okuduktan sonra, demokrasi isteriz diyenlerin ne kadar da haklı olduklarını bir kere daha anladık.

Türkiye'de sıradan, gündelik işlerin dışında gerçek yetkinin siyasi iktidarların dışında olduğunu gördük. Bu yönde Anayasamızda ve yasalarımızda yazılı bir hüküm olmamasına, hatta tam tersine tek sorumlunun siyasi iktidar olduğunu yazmasına rağmen.

Yine bu yazı dizisiyle, iddia edilen vesayetin ne kadar da doğru olduğunu, bu vesayetin Demoklesin Kılıcı gibi siyasi iktidarların başında sallandığını gördük.

Aslında röpörtajların, zamanın başbakanlarıyla değil de komutanlarıyla yapılmasının tercih edilmesi de bu durumu fazlasıyla açıklıyordu.

Türkiye'de gündemde önemli bir sorun mu var; asker hemen bir basın toplantısı düzenliyor. O sorunla ilgili görüşünü açıklıyor. Bu görüş, Türkiye'de her dönem var olan, yapılmış darbelerin de sivil ayağını oluşturan sivil bir kesim tarafından destekleniyor ve resmi görüş oluyor. Bu görüşün aksini savunmak vatana ihanetle eş anlamlı hale geliyor. Bu aşamadan sonra iktidarın iradesi artık ipotek altındadır. Bu görüşe uygun konuşmak ve icraat yapmak zorundadır.

Kıbrıs konusunda da benzer bir süreç yaşadık. Bugün aynı şeyleri terör olayları dolayısıyla yaşıyoruz.

Ayrıntıya girmeyeceğim. Hükümete yapılan baskılar sonucu Hükümet topu askere atarak bu baskılardan kısmen de olsa kurtulmuş bulunmaktadır.

Ve yine aradan 5 yıl, 10 yıl geçecek yine birileri hata yaptık diyecekler.

Bu hatalar sebebiyle biz her geçen gün bir önceki günümüzü arıyor olacağız.

Bugün dünümüzü, yarın bugünümüzü...

Oysa yapılan hataların demokrasilerde mutlaka bir yaptırımı olmalıdır. Ceza gerektiriyorsa cezai, gerektirmiyorsa siyasi yaptırımı vardır. Yanlış yapanlar halk tarafından yönetimden uzaklaştırılırlar.

Ortada hatalar silsilesi, manzümesi var ama müeyyideler boşlukta. Çünkü hatayı yapan sorumluların sorumlulukları yok.

Bırakın, korkmayın, batı standartlarında bir demokrasinin önünü açın, doya doya yaşayalım. Herkes eteğindeki taşı ortaya döksün. Kimsenin ağzını bantlamayalım. Yanlış söylenmeden doğruyu nereden bilebiliriz. Kaldı ki bazılarının yasakladığı, tabu haline getirdiği düşüncelere 10 yıl sonra bizzat yasak koyanlar tarafından "doğruymuş meğer" , "hata yaptık" deniliyorsa bırakın hata yapılacaksa halk yapsın. Bu şekilde, "Kendi düşen ağlamaz" misali kimseyi de suçlamak zorunda kalmayız.

Ayrıca serbest ortamda, özgürce yapılan tartışmalar sonucu ortaya çıkacak kollektif aklın yanılma payı çok daha az olacaktır. Bu topraklar Mevlana'lar, Yunus'lar, Haci Bektaşi Veli'ler ve daha nicelerini yetiştirmiş. Lütfen halkımızın sağduyusuna güvenelim.
 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..