Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '12

 
Kategori
Uzay
 

Evren genişliyor, insanoğlu aciz.

Evren genişliyor, insanoğlu aciz.
 

Andromeda değil elbet; 559. Fetih kutlamalarından İSTANBUL (Foto:A.AK)


 

Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller olduğunu söyleyen büyük müfessirlerle, yirminci asrın önde gelen astronomlarının ulaştığı bilgiler birbirini doğruluyordu.
 
Milliyet (blog) sayfalarımızda değindiğimiz inanç boyutlu konuları araştırıyorken dikkatimi çekti. “Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten Biziz.” şeklinde dilimize çevrilebilen ayet üzerine büyük müfessirler “göğün genişlemesinin” neyi anlattığını tam olarak kestirememişlerdi. Buradaki genişlemeyi fizik anlamından çok büyüme, insanlığın gelişmesi, zenginleşme ve benzeri eksende yorumlamışlardı.
    Ünlü Hubble Uzay Teleskobu, ismini astronom Edwin Hubble'dan almaktadır. İşte bu Hubble ayrıca Büyük Patlama teorisinin en büyük ispatçılarından biridir. Hubble, yıldızların ve gezegenlerin ışık tayfı, yani ışığın kızıla kayması sayesinde dünyadan uzaklaştığını buldu. Daha sonra bütün gezegenlerin birbirlerinden uzaklaştığını anladı. Bu da evrenin genişlediği anlamına geliyordu. ABD'li astronom Edwin Powell Hubble (20 Kasım 1889 - 28 Eylül 1953) Oxford Üniversitesinde hukuk okudu, önceleri avukatlık yaptı. Sonra Chicago Üniversitesinde astronomi okudu ve gökbilime döndü. Yaşamının geri kalan bölümünde Wilson Dağı Gözlemevi'nde çalıştı. 1923'te Hubble, Andromeda adı verilen bir galaksiyi inceledi. Çoğu gökbilimci, bütün evrenin, bizim galaksimiz Samanyolu'ndan ibaret olduğunu düşünüyordu. Fakat Hubble, Andromeda’nın ötesinde başka yıldızlar daha gördü ve onların Samanyolu'nun çok ötesinde oldukları tahmininde bulundu. İzleyen keşiflerle o ve başka gökbilimciler birçok galaksi (gökada) tespit ettiler, fotoğrafladılar.
 
 
    Bu defa çağın astronomları, müfessirlere yardım etmiş oldular.
 
Sure 51, ayet 47’deki “Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten Biziz. Çünkü Biz geniş kudret ve hâkimiyet sahibiyiz.”  Sonunda insanlık bütün gezegenlerin birbirlerinden uzaklaştığını, evrenin gerçekten de genişlediğini kesin olarak keşfetti.
    “İnsanın bizzat kendi varlığında da deliller vardır.” diyen büyük müfessirlere göre insanların konuşma ve yazma yeteneği, her şeyin çift yaratılmış olması, düşünüp ders alınacak işaretlerdendi. İnsan, mükemmel şekilde yaratılmış, pek çok üstün özellikle donatılmıştı. Tüm varlıklar içinde düşünme, akıl edebilme, karar verme, uygulayabilme, plan kurma, sonuç çıkarma gibi zihin işlevleriyle insanın üstünlüğü tartışmasız bir gerçekti.
 
 
Pekiyi bir düşünelim, tüm bu üstünlüklerin aksine insan neden son derece korunmaya muhtaçtı?
 
    Örneğin neden gözle görülemeyecek kadar küçük bakteriler, virüsler bile bu bedene zarar verebilmekte?
    Neden insan yaşamı boyunca sürekli bedenini temizlemek, ona bakım yapmak zorunda? 
    Ve asıl olan neden, insan bedeni sürekli yıpranmakta, yaşlanmakta!
    Günlük hayatın akışında insanlar düzgün, saçları taranmış, tıraş olmuş, ütülü kıyafetlerle giyimli, makyajlı. Ancak bu görünüşlerin bir de arka planı var. Her insanın kendi üzerinde görebileceği eksiklikler… 
    Bunların bir eksiklik olduğu kavranabiliyor muydu? 
    Yoksa her insanda vardır diye bunlar doğal mı karşılanıyordu? 
    Öyleyse bir daha fark edildi ki, bunların her biri insanoğlunun üzerinde ve doğasında var. Her insan bir karanfil gibi güzel kokulu ve tertemiz olabilirdi. Ama insan, üstünlüklerinin yanı sıra tüm acizlikleriyle birlikte vardı, bunun da bir anlamı olmalıydı elbet! 
    Acizliğini gören insan, “adaleti, iyiliği, yakınlara ve muhtaçlara yardım etmeyi öğütleyen; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı yasaklayan” inanç üzerine bir daha düşünmeli değil miydi? 
    
 
Denilen, söylenene “itaat etmek” değildi.
 
    Sözün gerçekte ne olduğunu anlamak için düşünmenin şart ve ilahi emir olduğu anlaşılıyordu büyük müfessirlerden ve yüzyılın önde gelen astronomlarının keşiflerinden…
 
    Ancak tüm bunların yanında "düşünmek" kelimesi, alıp yok edildiğinde asıl mana da yok oluyordu, tabiri caizse uyuşturuyordu. 
    Kendilerine öğretilen hurafe bilgiler sebebiyle kurtuluşa ereceklerini zannedenleri batıla düşüren asıl sebep dinin içinde var olduğu zannedilen hurafeler değil miydi?!
 
     İnsanlığın çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı üzerine en bariz örnek, kuşkusuz İkinci Dünya Savaşı idi.
 
     Bugünlerde internette dolaşan öyküden aldım: Avrupa’da toplama kampından sağ kurtulanlardan biriydi o. Gözleri bir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini çok iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar… Bu nedenle kuşku duyuyordu. İnsanlardan tek istediği; insan olmalarıydı. “Okuma, yazma, matematik çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.” diyordu bu Alman Öğretmen…
 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..