Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '11

 
Kategori
Güncel
 

Evrenin sırları

Evrenin sırları
 

İnsanlığın bilinen macerasında evrenin sırları on bin yıllardır gizemini koruyor. Biz kimiz? Nasıl yaratıldık? Dünya nasıl kuruldu? Hayat ne zaman başladı, ne zaman sona erecek? İçinde yaşadığımız bu âlem nasıl bir şey?

İşte dinin söyledikleri: Dünya 6 günde yaratıldı. Biz sizi balçıktan yarattık. Yerleri ve gökleri sizin için yarattık. Bunlarla yukarıdaki sorulara cevap verebiliyor musunuz? Yani din araştırın diyor. Tanrı evreni ben yarattım, sırlarını siz keşfedeceksiniz diyor. Allah’ın gücü mü yetmiyordu, istese kâinatın haritasını çıkarırdı.

İlk canlıdan bu yana 200 milyon yıl geçtiği fosillerden hesaplanmış. Dile kolay tam 200 milyon yıl boyunca milyarlarca beyin düşünmüş, yazmış, çizmiş, araştırmış bir arpa boyu yol alamamış. Milyarlarca beyinin 200 milyon yılda evrenin sırlarıyla ilgili en ufak bir gerçeği ortaya koyamamış olmasının nedeni insanlığa evrenin sırlarının araştırılmasının yasak edilmesidir. Bu yasağın sorumlusu din, töre ve benzeri oluşumlardır. Bunlara göre kâinatın araştırılması yaratanın işine karışma olarak kabul edilir. Din öyle bir şeydir ki bir kişi inanır, bin kişi korkar. Hal böyle olunca kimse yaratanın işine karışamaz. Eskiden bu tür bilim adamlarını ağır şekilde cezalandırıyorlardı. Ya da adam önünü göremiyordu ki kâinatı araştırsın. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler sonucu şunun şurasında birkaç yüzyıldır uzay araştırmaları yapılıyor. Peki, Türkiye’deki uzay araştırmaları hakkında bilginiz var mı? Bilgimiz olmadığına göre pek bir şey de yapılmıyor demektir. İnsanlarımızın uzay bilincini ise şu meşhur türkünün sözleri çok güzel özetliyor. “Aya bak yıldıza bak, suya giden kıza bak…” Olabilir mi bilmem ama kaplumbağalar uzaya gittiğinde Türkiye’de uzaya gidecektir.

Ben bu konularda yarım asırdır düşünüyorum. Vardığım sonuçlardan birine göre bizler aklı küçümsüyoruz. Aklımızla dünyevi basit şeyler yaptığımız için aklın gücünü bilmiyoruz. Basit şeyler yaptığımız için aklı da basit sanıyoruz. Oysa basit olan akıl değil biziz. Dünyada yapılan icatlara bir bakın ve aklımızın neleri gerçekleştirebileceğini görün. Sen aklının tuvalette defi hacet yapmaya yaradığını düşünüyorsan elbette ki evrenin sırlarını çözemezsin.

Bu kapının bir anahtarı var, değil mi? Ama bilinmezliğin okyanuslarında kaybolmuş. Beyler, kıçınızı yırtsanız şu gerçeği değiştiremezsiniz: Bizler evrenin dışındayız. Bilmediğimiz bir âlemin nasıl içinde olabiliriz ki? Kapı kilitli. Anahtar bilinmezlikte. Arayıp bulacağız; kapıyı açıp içeri gireceğiz.

Ben insan isem Tanrı’nın benim için yarattığı hiçbir şey benim bilgim dışında olamaz. İnek gibi yaşayanlar bu yazının konusu değildirler. Möölemeye devam etsinler. Onları kâinatın unsurları olarak kabul etmiyoruz zaten. Bilim adamı kızmaz. Düşünce adamı kızmaz. Ama birader insanı delirten bir durum var. Şimdi şu yazımızı dahi okuyan insanlardan bazılarının biliyoruz ki dudaklarında hafiften alaycı bir tebessüm olacak, bıyık altından gülecekler. Bu bizim hastalığımız. Neyi ispata çalışıyorsun? Burada doğdun, iki adım ötede öldün. Oysa yaşadığın dünya gibi milyarlarca dünya olduğu söyleniyor. Her kim bu konuda saçma sapan konuşsa bile, yanlış şeyler söylese bile, konuşan deli olsa bile hâşâ önünde secdeye durman gerekir. Varlığının farkında olmayan canlıya insan denemez. Adam senin varlığını ispata çalışıyor. Cehalet affedilebilir ama bu cehalet değil öküzlüktür.

Tanrı’yı bilmek onun yarattığı âlemi tanımakla olur. Tanrı orada bir yerdedir. Ona doğru gidersen yanına varırsın. Bir Kuran senin elinde, bin Kuran âlemin derinliklerindedir. Sen Tanrı’yı bilmiyorsun. Yarattıklarını da bilmiyorsun. İnsan bilmediği şeye nasıl inanır? Bence inancın akli temeli vardır.

Uzay bizim geleceğimizdir. Kıyametin ne zaman kopacağını ya da evrende hayatın ne zaman sona ereceğini biliyor musun? Belki insanlık bir milyon yıl daha bu evrende var olacak. Bildiğimiz hayat olan tek gezegen dünya. Şimdi 7 milyar nüfusla sığmıyoruz; bir milyon yıl sonra kaç milyar olacağız ve nerede yaşayacağız? Şom ağızlı Maltus’lar küresel ısınma vs büyük felaketler olacağını ve nüfus artışının bu şekilde dengeleneceğini söylüyorlar. Doğum oranlarının ölümden az olacağını ve bu nedenle ülkelerin nüfusunun artmak yerine azalacağını söyleyenler bile var. Ölenlerin doğanlardan fazla olduğu bir dünya gerçeğini kabul eden kimse salaktır. Böyle bir şey olur mu ya! Felaket kâhinlerini dinleyeceğinize gelecek için tedbir alınız. Ağaç Hareketi (The movie of the trees) sistemlerinin belli bir zaman diliminde ulaşacağı seviyeden sonra, uygulandığı ülkede doğal afetler dışında ölümlerin (normal biyolojik ölüm dışında) sıfırlanması öngörülmektedir. Sizleri Tayyipler Mayyipler yönetirse elbette ki ölenler doğanlardan daha fazla olabilir. Ülkemizin nüfusu artmayacak, bir milyon yıl sonra yine böyle 70 milyon Türkiyeli Anadolu bozkırlarında at koşturacakmışız! Bir milyon yıl sonra muhtemel ki on milyarı aşacak nüfusumuz değil Türkiye’ye, dünyaya sığmayacaktır. Sen daha evrenin sırları üzerine konuşanları Bakırköy akıl hastanesine tıkmaya devam et, Allahın angudu! Ağaç Hareketi düzeninde Türksat uzay üssü on binlerce uzay görevlisinin karıncalar gibi çalışmasına tanıklık edecektir. Satürn Çağında (Türkiye çağı) adına yakışır şekilde Türksat astronotlarının hedefi Satürn olacaktır.

Ancak bütün bunlar için ülkemizde akıl almaz bir değişim hareketinin başlaması gerekir. Binlerce yıldır kör yaşadık. Gözlerimizi bağladılar; beynimizi mühürlediler. Oysa Allah kutsal kitabında yerleri ve gökleri sizin için yarattım diyor. Biz ise daha Çoban Yıldızı’nın yerini bile bilmiyoruz.

Bu ülkenin insanının bir şeyi bilmesi lazım; Kâinatın sırlarını ortaya çıkarmak biz insanoğlunun gücü dâhilindedir. Cehalet dilencileri gibi “Allah bilir, Allah bilir” diyerek sadece cehaletimizi tescil etmiş oluruz. Bir diğeri, üzerinde yaşadığımız gezegenin sırları da henüz tamamen ortaya çıkarılamamıştır. Uzay ile ilgili olarak da kafamızda soru işaretleri vardır. Binlerce galaksi ve milyarlarca yıldızdan henüz çok azı biliniyor ama uzay bilimi çevrelerinde “uzayda hayat olmadığı” şeklinde karamsar bir yaklaşım hâkim. Burada tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Bütün bu gezegenler ve yıldızlar (Big Bang) yani büyük patlama sonucunda güneşten koptuysa nasıl oluyor da sadece(bildiğimiz kadarıyla tabii ki) dünyamızda hayat oluyor? Bir gezegende hayat olabilmesi için atmosfer, hava, su, normal ısı gibi temel faktörler lazım. Nasıl oluyor da hepsi aynı kütleden kopmuş milyonlarca parçacığın özellikleri bu denli farklı olabiliyor. Şüphesiz evrendeki bütün kütlelerin milyarlarca yıldır geçirdikleri evrimler onları değişime uğratmıştır. Ama yine de diyelim bir milyar tane yıldızda hayat yok, sadece bir gezegende( dünya) hayat var şeklinde yaklaşım bana hiç mantıklı gelmiyor.

Bu durumda ya biz uzayın daha çok az kısmını keşfedebildik ya da gerçekten dünya dışında hiçbir yıldız ve gezegende hayat yok. Naçizane aklıma bir şey geliyor. Aslında başlangıçta dünyada da hayat yoktu. Nasıl olduğunu bilmediğimiz bir doğa olayı sonucu canlılığı sağlayan bir ortam gelişti ve gezegenimizde hayat başladı. Hayat hayatı doğurdu. Soluma nemi, buharı meydana getirdi. Milyarlarca yıl içinde doğa olaylarının (güneşin ışığı, ısısı ve rüzgârlar vardı) da etkisiyle canlılık yayıldı. Milyarlarca yıldan bahsediyoruz. Bugünkü doğa olayları bile bizleri bazen şaşırtıyor; kim bilir o zaman nasıldı. Ben diyorum ki bir rastlantı sonucu canlılık oluşması üzerine dünyamızda hayat kendi kendini yarattı. Bu teoriye göre örneğin şu anda Ay’da hayat belirtisi olmasa bile yukarıda anlattığımız şekilde ama bu sefer biz bilinçli olarak canlılık yaratmaya çalışabilir miyiz acaba?

Bu yazıyı evrenin sırlarını çözmek için değil, çözmemiz gerektiğini insanlara öğretmek için yazıyoruz. Hâşâ Tanrıyı çözemeyiz ama Tanrı yarattığı her şeyin bilgisini bize vermiştir. Yani evrenin sırları çözümsüz değildir. İnsanlarımızın tamamına yakınının uzayla ilgisi “Ay orada dursun, bizi aydınlatsın; gece mehtaba çıkalım…” tarzındadır. Ay’ın bu amaçla yaratılmış olabileceğini düşünenler gerçekten aptaldır. Orası toprak. Senin yaşadığın gezegen de toprak. Sen yer küreyi mehtaba çıkmak için mi kullanıyorsun? Ay’da hayat yok. Belki de senin bilgine, ilim ve teknolojine göre bu böyle. Belki de dağları yemyeşil, içinde rüzgârlar esen, nehirler akan, şimşeklerin çaktığı, yağmurların yağdığı bir gezegen beklesin beni diyorsun. Ben ısrarla başlangıçta dünyamızın da bugünkü ay gibi olduğunu düşünüyorum. Böyle 1000 tane yazı yazarsınız, 999’unu çöpe atarsınız, belki bir tanesi sizi Satürn’e götürür.



 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..