Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Biyoloji
 

Evrim Kuramı

Evrim Kuramı
 

Evrim Kuramı veya teorisi dünyadaki canlı çeşitlerinin nasıl oluştuğunu açıklamaya çalışan bir kuramdır. Kısaca bir canlı türünün değişmesinden başka bir canlı türüne geçilmesi olarak tanımlayabiliriz. Kuram aynı zamanda dünyadaki bütün canlılığın tek bir canlı hücreden türediğini öngörür. Bunun böyle olup olmadığını anlamak için çevremizdeki olayları ve canlıları incelemek gerekir.

Canlılar tek hücreli de olsa, çok hücreli de olsa hücrelerden oluşur. Düzen hepsinde aynıdır. Hücreler üç ana bölümden oluşur: Hücre zarı, hücre sıvısı ve çekirdek. Çekirdekte hücrenin şifresini barındıran DNA molekülü bulunur. Bütün canlılar hücrelerinin bölünmesiyle çoğalırlar veya büyürler.

Yüksek yapılı canlı türleri erkek ve dişi olarak ikiye ayrılır. Kurama göre insan dahil olmak üzere bütün canlı türleri az veya çok oranda birbirleriyle akrabadır. Canlılar arasındaki akrabalığı anlamak için onların döl verme şartına bakmak gerekir. Aynı türden olan canlılar çiftleşince kısır olmayan döller verir. Örneğin görüntü farklılığına rağmen Afrika’dan Çin’e kadar bütün insanlar aynı türdendir ve çiftleştiklerinde kısır olmayan döller verirler.

Aynı türden olmayan canlılar çiftleşince döl vermezler. Örneğin inek ve at çiftleşirse bunlardan döl elde edilmez. Bu durum hep böyle olsaydı evrim kuramının bir bölümü sekteye uğrardı. Ancak ara durumlar vardır. Canlılar akrabalık derecesine göre döl verebilir. Örneğin kurt ile köpek akrabadır ve çiftleşirse kurt köpeği dediğimiz ikisinden de farklı ve üretken olan yeni bir tür canlı ortaya çıkar. Bildiğimiz Alman kurt köpekleri böyle olmuştur. At ve eşek de birbiriyle akrabadır ve çiftleşirse katır dediğimiz yeni tür bir canlı ortaya çıkar. Ancak at ve eşek birbiriyle kurtla köpeğin olduğu kadar akraba değildir. O nedenle katır kısırdır üreyemez, döl vermez. İnsanla maymun arasında da akrabalık vardır. Ancak bu atla eşeğe göre daha uzak bir akrabalıktır ve çiftleşirse hamilelik evresinde döllenmiş yumurta hücresi zigot aşamasına kadar normal bir şekilde bölünür ve sonra durur. Yani döl elde edilmez. Buna rağmen 23 çift ikili sarmalı olan insan ve 24 çift ikili sarmalı olan şempanze maymunu arasındaki DNA benzerliği %98 oranındadır. %2’lik fark insanı insan, maymunu maymun yapar. İnsanlar arasındaki DNA farkı %0.5’i geçmez.

İnsanın en yakın akrabaları primatlar denen üç tür maymundur. Bunlar goril, orangutan ve şempanzedir. Bunlardan başka şimdi soyu tükenmiş olan Neanderthal insanı da yakın akrabasıdır. Varlığını kemik kalıntılarından biliyoruz. Ancak insan doğrudan bu maymunlardan ve Neanderthal insanından gelmez. Daha yukarıda hepsinin ortak atası bir canlı türü vardır. Bu sonuca milyonlarca yıllık kemik kalıntılarına bakarak ulaşılıyor. Kemik kalıntıları zinciri henüz tamamlanmamıştır. Arada eksik olan halkalar vardır. Ancak bu tamamlanmayacağı anlamına gelmez. Şimdiye kadar zincirin birçok halkası bulunmuştur. Olmayanlar da zamanla bulunacaktır. Zincirin halkalarının tamamlanmamış olması evrim kuramının en büyük açığı olarak gösterilir. Kimya biliminde elementlerin periyodik tablosu kurulduğunda bütün elementler bulunmamıştı. Ancak bulunmayan elementlerin olması gerekiyordu ve periyodik tabloda yerleri boş bırakıldı. Zamanla hepsi bulundu ancak bazı elementlerin doğada çok az miktarda oldukları da anlaşıldı. Bu da kolayca bulunmayışlarının sebebini açıklıyordu. Evrim kuramının eksik halkaları da buna benzemektedir. Zincir içinde bazı halkalar dünyada çok az sayıda olabilir. Bugün 6 milyar homo sapiens sapiens yaşayan dünyamızda, milyonlarca yıl öncesinden bozulmadan günümüze gelecek birkaç kalıntıyı bulmak her halde kolay olmayacak.

Evrim nasıl çalışır?

Canlı çevresi yani yaşadığı ortam ile etkileşim içindedir. Etkileşim çatışma veya uyum olabilir. Canlı ortamla uyumlu ise yaşar. Ortamda olacak bir değişiklik uyumu bozar. Bunun sonucu olarak canlı yaşamını sürdüremez. Ancak bütün canlılar tıpatıp birbirinin aynısı değldir. İçlerinden bazıları oluşan yeni ortamda yaşayabilecek özelliklere sahiptir ve diğerleri ölürken onlar yaşamaya ve üremeye devam ederler. Yeni üreyen canlılar bu özelliklere sahip olacakları için ölenlerden farklıdırlar.

Örneğin karasinekler DDT’ye karşı başlangıçta dayanıksızdı. Diyelim ki 1000 karasinek üzerine DDT uygulansın ve bunların 995 tanesi ölsün. Ancak geri kalan 5 tane sinek diğerleri ile tam aynı özellikte olmadığı için DDT’den etkilenmez. Onlardan üreyen sinekler de DDT’ye bağışıklık kazanmış olurlar. Bu sinekler öncekilerden farklıdır.

Bir başka örnek, insanlarda Akdeniz kansızlığı denen bir hastalık vardır. Ancak bu hastalığa yakalananlar sıtma olmazlar. Hastalık kandaki oksijen molekülünü taşıyan hemoglobin hücresinin biçiminden kaynaklanmaktadır. Biçim normal insana göre farklı olduğu için hücrelere yeteri kadar oksijen taşıyamaz ve insan çok çabuk yorulur. Fakat aynı sebeple sıtma mikrobuna karşı da bağışıklık sahibidirler. Bu insanlar aşıya gerek olmaksızın hastalığa yakalanmadan yaşayabilirler. Onlardan üreyecek çocuklar da aynı özelliğe sahip olurlar.

Bir başka örnek, göllerde su içindeki oksijen miktarı az olduğu için yapısı uygun olan bazı balıklar solungaç solunumu ile birlikte akciğer solunumu yaparlar. Bazen başlarını sudan çıkarıp havanın oksijenini alırlar. Bu özelliği olmayan balık oksijensiz göllerde yaşayamaz. Dere girişlerinde, sığ sularda suyun gelgit hareketi nedeniyle balıkların bazısı çamura saplanıp kalır. Bu durumda suyun bir daha yükselmesine kadar havanın oksijeninden yararlanmak zorundadır. Bazı balıkların yemek borularındaki farklılık onlara akciğer solunumu yapmalarını sağlar. Bu farklılık olmayan balıklar ölürler. Ama farklı olan birkaç tanesi yaşar. Onlardan üreyen balıklarda da aynı özellik olacaktır. Canlılığın sulardan karalara geçişi böyle olmuştur. Evrim Kuramını ortaya atan Charles Darwin’den (1809-1882) çok önce Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi (1703-1780) kitabı Marifetname’de bundan söz etmiştir (kitap kitapçılarda satılmaktadır). Günümüzde ağaca çıkan bir balık türü vardır.

Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta, ortam değişti diye canlı değişmemiştir. Canlıdaki bazı özellikler değişen ortamda yaşamasına izin vermiştir.

Değişimler birbirini takip eder. Bir değişimin üzerine başka bir değişim gelebilir. Bu değişiklikler çevre uyumu açısından iyi midir, kötü müdür? Buna göre canlı hayatta kalır ya da yok olur.

Örneğin doğada siyah ve beyaz renkli kelebekler vardır. Normal şartlarda kelebeğin beyaz ya da siyah olması onlar için bir dezavantaj değildir. Ancak bir bölgede fabrikalar artıp siyah dumanlar çoğalırsa siyah kelebekler kamufle olur. Beyaz kelebekler ise belirgin olur. Kuşlar beyaz kelebekleri avlar, o bölgede soylarını tüketir ve geriye yalnız siyah kelebekler kalır.

Başka bir örnek, bir kedinin kuyruğu kesilirse yavrusu kuyruksuz doğmaz. Ama kedilerden birinin kuyruğu diğerlerine göre kısa olabilir ve ondan üreyen kedilerin de kuyrukları kısa olur. Bunların içinden birinin kuyruğu daha da kısa olabilir. Kısa kuyruklu olmak yaşadığı ortama göre kedinin avantajı ise kedi yaşamaya devam eder; değilse yok olur. Burada anlatılanlar aynı zamanda doğal seçimin nasıl çalıştığını da anlatmaktadır.

Evrim olduğu için doğaya sürekli olarak yeni tür canlılar çıkmaktadır. Aids, domuz gribi virüsü gibi virüsler kısa sürede ortaya çıkan canlılara örnektir. 100 yıl içinde Avustralya’da yeni tür bir tavşan çıkmıştır. Bazen de hilkat garibesi denen garip biçimli canlılar doğar ancak bunlar çevreleriyle uyumlu olmadıkları için yaşamazlar. Örneğin başından, karnından vs. yapışık doğan ikizler böyledir. Hamilelik ve hücrelerin ayrılması sırasında genlerde oluşan bir bozukluk buna sebep olur. Çevrede gözlenen olaylardan başka genetik bilimi de evrim kuramının varlığını kanıtlamıştır. Genlerde olacak bir değişiklik ya iyidir, ya kötüdür, ya da çevre bakımından herhangi bir değişiklik yapmaz. Örneğin nesiller boyunca siyah kıvırcık saç, önce düz, sonra kumral, sonra sarı saça dönerse, veya ten rengi koyulaşır ya da açılırsa bunlar çevre şartları bakımından yaşamsal değildir ve yeni tür de eski tür de yaşamaya devam eder. Ancak bir türün parmakları, kolları ya da bacakları olmazsa bu yaşamsal bir sorundur. Canlı uzun süre yaşayamaz. Ancak bir insanın bir elinde tümüyle kullanabildiği 6 parmağı olsaydı, bu yaşamını sona erdirecek bir sorun olmazdı.

Evrimin kanıtları

Sırası gelmişken, canlılarda akrabalığın bir kanıtı olarak kertenkeleden insana kadar birçok canlının 5 parmağı vardır. Buna tavuk, kedi, köpek, at, inek dahildir. Örneğin tek parmağı varmış gibi görünen atta dumura uğramış, yani gelişmemiş 4 parmak kökü, çift tırnaklı inekte 3 parmak kökü vardır. Kedilerde bir parmak ve tırnak fonksiyonsuz olarak 4 parmaklı patisinin biraz yukarısında bulunur. Tavuklarda da üç önde bir arkada 4 parmak vardır. Beşinci yine fonksiyonsuz olarak yukarısında durur. Her bir canlıdaki parmak biçimi canlının ortama uyum sağlamasına yaramış ve diğer canlılara göre bir avantaş sağlamıştır. İnsanın en büyük avantajı başparmağını diğer parmaklarının ucuna dokundurabilmesidir. Maymun dışında diğer hayvanlar bunu yapamaz.

İnsanda hiçbir işe yaramayan ancak yaşamını büyük ölçüde tehlikeye atmayan apandis denen bir bağırsak parçası vardır. Burası bazen iltihaplanır, apandisit olur ve patlarsa insanı öldürür. Ama genel olarak insanın soyunu tüketecek kadar tehlikeli değildir. Genellikle bir zararı dokunmaz. Bu organ önceki türlerden kalma, artık işe yaramayan bir organdır. Ona rağmen insan genlerinde bu bilgiyi taşımaya devam eder.

Bütün insanlarda hiçbir işe yaramayan 4 adet yirmi yaş dişi vardır. Bunlar iltihaplanır, dayanıksızdır. Başa dert olur ama yine de önceki canlılardan geldiği için bilgisi genlerde saklanır. Ancak son zamanlarda bazı insanlarda bu dişlerin görülmediği söyleniyor. Bu iyi yönde bir evrimdir. Yirmi yaş dişlerinin olmayışı insana zarar vermediği gibi sorun da çıkarmayacağı için olmaması daha iyidir.

Bütün insanlarda 4 adet köpek dişi mevcuttur. Bunlar yalnız et yiyen atalarının kalıntısıdır. İnsan bugün bitki ile de beslenebiliyor ve eti de çiğ olarak yemiyor. Bu nedenle köpek dişlerinin küçük olması ve parçalayıcı özelliğini kaybetmiş olması insanın hayatta kalması üzerine bir etki yapmaz.

Hiçbir insanda kuyruk yoktur ama kuyruk sokumu vardır. Bu insanın atalarında mevcut olan kuyruğun kanıtıdır.

Yalnız insanla ilgili değil, hayvanlarla ilgili ara form iskeletleri mevcuttur.

4 ayaklı, aynı zamanda kanatlı bir canlı türü yoktur. Kanat, ön ayakların evriminden oluşmuştur.

Milyonlarca yıldır değişmeden kalan bir balığın varlığı evrimin olmayışını kanıtlamaz. Evrim kuramını tam olarak anlamamaktan ötürü bazen böyle önermeler yapılabiliyor. Balığın aldığı biçim ve özellikleri çevre ile uyumlu ise yaşamını sürdürür. Ama ondan türeyen başka balıklar ve canlılar olabilir. Çevresi ile uyumu kaybeden canlı türü yok olur.

Bütün canlılar hücrelerden oluşur. Bütün hücrelerin üç ana yapısı vardır. Hücre zarı, hücre sıvısı, çekirdek. Çekirdekte DNA, hücre sıvısında ribozom bulunur. Bu yapı mikroptan insana kadar bütün canlılarda aynıdır. Farklı olan ayrıntılardır.

Bütün canlıların DNA’larının yapısında fosfor maddesi vardır.

Bütün canlıların DNA sistemi aynıdır. G, T, C ve A harfleri ile gösterilen 4 baz maddenin farklı kombinasyonlarından farklı canlılar ve özellikler oluşur.

Canlı hücresi mükemmel değildir. Kanser gibi hücre yapısının bozulmasına neden olan hastalıkları bir yana koyarsak hücrelerin çoğu sonsuza kadar yaşamaz. Yaşlanır ve fonksiyonlarını yerine getiremez olurlar. Yani ölürler. Hücrelerin mükemmel olmayışı, değişebileceği, bu da bir nesilden sonraki nesle geçerken her şeyin aynı olmayacağı anlamına gelir. Nitekim son yıllarda iyi beslenmeye bağlı olarak insanlar daha uzun boylu, daha uzun ömürlü olmaya başladılar. Bunun gibi canlılık sistemi değişime açık olduğu için kötü beslenme, kötü şartlar kısırlık gibi sorunlar çıkarabilir ve insan veya canlı ölmese bile çocuğu olmaz, soyu tükenebilir. Örneğin ortamın değişmesiyle canlı yeterli ve gerekli maddeyi almadığı için spermlerin kuyruğu daha kısa olur veya olmaz ve yumurta hücresine ulaşamaz. Bu da kısırlık demektir.

İnsan mükemmel değildir.

Apandis organından ve yirmi yaş dişlerinden söz ettim.

Kadınlarda erkeklerin egosunu tatminden başka hiçbir işe yaramayan bakirelik zarı vardır.

Erkeklerde sünnet edilerek atılan ve hiçbir işlevi olmayan bir et parçası vardır.

Erkeklerde gelişmemiş olsa bile meme ve rahim vardır.

Kadınlarda doğuşlarından itibaren belli sayıda yumurta hücresi vardır. Kadın olgunlaştığı zaman yaklaşık her ay bir tanesi dışarı atılır. Ancak her seferinde vücutta sanki döllenecekmiş gibi bir hazırlık olur. Hücre rahme düşer. Hücrenin çevresini kan damarları sarar. Döllenmezse bu kan damarları ile birlikte çok kanlı bir şekilde dışarı atılır. Bu her ay tekrarlanır. Kadının yaşantısı bu hücreleri tüketip bitirene kadar her ay altüst olur. Bununla kalmaz. Hücreler bittikten sonra da bu kez hormonlarındaki değişiklik yüzünden kemik erimesi başlar. Kadın düzenli ve normal olarak cinsel ilişkiye girmezse sinirli ve gergin olur. Bir yandan bu özellikleri olmasaydı türün devamı sağlanamazdı. Diğer yandan görüldüğü üzere kadın ömür boyu acı çeker.

Her şey hormon salgılarının düzenli olmasına bağlıdır. Salgılarda küçük bir yanlışlık karışıklıklara yol açar. Bazı insanlarda erkek ve dişi üreme organları bir arada bulunur. Bazı kadınların sakalı çıkar. Bazı erkeklerin göğüsleri gelişir. Bunlar hep yanlış hormon salgılarından ve onları düzenleyen genlerdeki hatalı durumlardan kaynaklanır. Tahmin edileceği gibi bu insanlar soylarını devam ettiremezler. Yani doğal bir seçim olur.

Evrim kuramında dikkat edilecek en önemli nokta şudur. Her canlı, aynı türden de olsa farklı özelliklere sahiptir. Canlının yaşadığı ortam değiştiği zaman canlı ortama göre değişerek canlı kalmaz; eğer kendisinde yeni ortamda yaşayabilecek özellik varsa canlı kalır.

Doğal seçilim

Bir köpek altı yavru doğurmuş olsun. Bunların içinden iki tanesi iri olsun. Köpeğin de sütü çok fazla olmasın. Bu köpeklerden bir kısmı kaçınılmaz olarak yetişkin olmadan ölecektir. Sizce yavrulardan hangilerinin hayatta kalma olasılığı yüksektir? Tabi ki iri olanların. Çünkü diğerlerini itip süte ulaşırlar. Bir yarışı hızlı koşan kazanır. Bir çukurdan güçlü olan çıkar. Gagası uzun olan böceği yuvasından avlar. Asitli bir ortamda erimeyen hücre canlı kalır. Bin sinekten ortam değişince beşinin sağ kalması da doğal seçimdir. Doğal seçime uğramamış ve evrim geçirmemiş hiçbir canlı yoktur. Doğal seçimin ve evrimin tesadüf ile bir ilgisi yoktur.

Canlıların evrilmediği saat veya kapı  menteşesi örneği gibi örneklerle açıklanamaz (Bir saat veya kapı menteşesi kendi kendine oluşmaz, onu yapan biri vardır. Bunun gibi mutlaka insanı da yapan biri vardır demektedirler). Çok açıktır ki bir canlı saat veya kapı menteşesi değildir. Böyle olmadığı için, mükemmel olmadıkları halde canlılar yaşar, evrilir, ortama uyum sağlamayanların soyu tükenir. Yanlış olarak örnek verilen, “Bir hurda deposunda rüzgârın esmesiyle hurda parçalarından bir Boeing 747 çıkma olasılığı ne kadarsa, bir canlının veya bir organın oluşma olasılığı o kadardır” önermesi doğru değildir. Evrim kuramı ilk hücrenin nasıl oluştuğunu yani canlılığın nasıl başladığını açıklamaz. Kuram üzerinde tartışıldıkça o yöne de gidilmiştir. Bu yazıda o konudan söz edilmiyor. Birlikte, ortak yaşayan hücrelerden oluşan canlılarda, örneğin insanda hücreler arasındaki görev dağılımının nasıl olduğunu açıklamaz. Ancak bir canlıda bir organın nasıl şekillendiğini açıklar. Bu açıklamanın ışığında yine dikkat edilmesi gereken bir nokta, evrim kuramı tesadüflerle açıklanmaz. Tesadüf ve evrim aynı şey değildir. Evrim kuramını savunan hiç kimse evrimi bu şekilde açıklamamıştır. Ancak daha sonra onlar başkaları tarafından bu şekilde suçlanmıştır.

Kaçınılmaz olarak tüm çevre ve canlılar değişime uğrar. Yalnızca değişim değişmez.

Evrim Kuramı neden gereklidir?

En başta, evrim kuramı bilimsel bir yöntemle dünyada canlı çeşitliliğinin nasıl olduğunu açıklar. Bu şekilde biyoloji bilim dalı oluşmuştur. Canlılar sınıflandırılabilmiştir. Canlılar arasındaki benzerlikler, ayrılıklar ortaya konmuş, buna göre hastalıkları iyileştirme yolları bulunmuştur. Biyolojiye bağlı olarak Genetik bilim dalı ortaya çıkmıştır. Bunun da ötesine giderek, tüp bebekler, genetiği değiştirilmiş organizma üretimi, klonlama, daha iyi ürün alma yöntemleri, , tıp, genetik bilimi vs. hep evrim kuramının açtığı yoldan ilerlemiştir. Bir konuya bakışımız doğru olduğu zaman doğru kararlar verme olasılığı daha yüksektir. Ama temel yanlış olduğu zaman örneğin bir hastalığın üfürükle veya dua ile iyileşeceğini düşünürsek hastanın pek kurtulma şansı olmaz. Bu durum yaşantımızdaki başka şeylere de yansır. Dua ederek elektrik çarpılmasından, doğal afetlerden kurtulunmaz. Onun için demişlerdir ki eşeğini sağlam kazığa bağla, ondan sonra Allah’a emanet et. Önce sağlam yapı yapın, sonra depremde yıkılmasın diye dua edin.

Einstein’in Görelilik kuramı ve formüllerinin doğruluğu gözlemler yoluyla kanıtlanmıştır. Bu kuram Newton’un çekim kuramının bazı noktalarda yanlış olduğunu göstermiştir. Evrim kuramının varlığı da gözlemler ve deneyler yoluyla kanıtlanmıştır. Ancak aynı Einstein’in Görelilik Kuramı’nda olduğu gibi gerçeğe uymayan bazı noktalar olabilir. Örneğin Kuantum Kuramı ile Görelilik Kuramı bazı noktalarda çelişir. Bunun anlamı bir noktada birinin yanlış söylemiş olması demektir. Henüz bütün evreni açıklayabilen tek bir kuram yoktur. Bilim o noktaya gelmemiştir. Ancak bu demek değildir ki Görelilik Kuramı başından sonuna yanlıştır. Bilim genellikle şöyle işler. Doğada bir gözlem yapılır. Bunun neden olduğu açıklanmaya çalışılır. Bu açıklama sırasında açıklamaya uygun başka olayların veya şeylerin olup olmadığı araştırılır. Açıklamalar toparlanınca bir kuram oluşur. Bu kuramın gerçeklerle ne kadar bağdaştığı tekrar tekrar sorgulanır. Eğer bir noktada gerçeğe uymuyorsa ya terk edilir ya da geliştirilir. Böylece eski kuramın yerini yeni bir kuram alır. Lafı uzatmadan bir örnek vereceğim. Galileo dünya dönüyor dediği için engizisyon mahkemesinde yargılandı ama öldüğü zaman bütün gezegenlerin dünyanın çevresinde döndüğünü sanıyordu. Lütfen Galileo’nun durumunu sözünü ettiğim bilimin işlemesi konusu üzerinde irdeleyiniz.

Aşağıda Evrim Kuramı ile ilgili Milliyet Blog’da yazılan yazıları bulacaksınız. Hepsi birbirinden ilginç.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=212568

http://blog.milliyet.com.tr/Ibrahimler_imiz_ve_Darwin/Blog/?BlogNo=187862

http://blog.milliyet.com.tr/Tubitak__bilim_ve_teknik_dergisinin_haziran_sayisi_ile_Darwin_den__ozur__mu_diledi_/Blog/?BlogNo=185073

http://blog.milliyet.com.tr/Evrim_ve_paradoks/Blog/?BlogNo=183812

http://blog.milliyet.com.tr/Yigit_Bulut_un_cokusu_ve_evrim_terorisi/Blog/?BlogNo=182737

http://blog.milliyet.com.tr/Yaratiliscilar_yalansiz_ve_iftirasiz_yazamaz_mi_/Blog/?BlogNo=182679

http://blog.milliyet.com.tr/II__Evrim__Bilim_ve_Egitim_Sempozyumu_23-24_Mayis/Blog/?BlogNo=181650

http://blog.milliyet.com.tr/Bizim_kus_neden_ucmaz_/Blog/?BlogNo=169087

http://blog.milliyet.com.tr/Sansur__Darwin__degisim_ve_evrim/Blog/?BlogNo=168201

http://blog.milliyet.com.tr/Bir_blogda_dunya_tarihi/Blog/?BlogNo=104784

http://blog.milliyet.com.tr/Kisa_dusunce_tarihi_notlari/Blog/?BlogNo=45627

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=75924

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82821

http://blog.milliyet.com.tr/Evrimote/Blog/?BlogNo=11104

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..