Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '09

 
Kategori
İnançlar
 

Evrim yaratılış mı?

Evrim yaratılış mı?
 

neanderthal ve h.sapiens


Bugün kesin olarak biliyoruz ki, yaşam suda başlamış, ilk canlılar, önce tek hücreliler sonra çok hücreliler suda oluşmuştur. Yapılan araştırmalar da yeryüzünde yaşamın oluşabilmesi için suyun belli bir ölçüde olması gerektiğini, ne gerekenden az, ne de fazla suyun yaşamı başlatamayacağını ortaya çıkarmıştır.

<ı>

<ı>Gökten belli bir kaderle/belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk.”(Müminun, 74/23, 18)

<ı>“<ı>Her canlı şeyi sudan oluşturduk<ı>. Hala iman etmeyecekler mi?“ (Enbiya, 73/21, 30)

<ı>“Allah tüm canlıları sudan yarattı.” (Nur, 102/24, 45-46)

Yaşamın başlangıcı aynı zamanda evrimin de başlangıcıdır. Yeryüzünde suyun varlığı ile önce tek hücreliler ve sonra çok hücreliler oluşmaya başlamıştır. Tek hücrelisinden, bitkilere ve hayvanlardan, insanlara kadar yaşayan her canlı, prensipte benzer hücre yapısına ve her hücre, canlının yapısını belirleyen DNA (spiral gen sarmallarına) sahiptir. Onun için günümüzde bakterilere ve bitkilere böcek vb. canlıların genlerinin aşılanması mümkün olmaktadır.

Algler ve mavi, yeşil su yosunları bitkilerin, bakteriler ise organizmaların atası olarak kabul edilmektedir. Tek hücrelilerden çok hücreliye geçiş sölenterelerin (mercan, denizşakayığı, denizanası grubu) yapılarında izlenebilmektedir. Denizlerdeki tek hücreli olarak başlayan yaşamda, tartışmalı bir sava göre tek hücreli hayvanların ortaya çıkışları tek hücreli bitkisel yapılardan bir milyar yıl sonra gerçekleşmiştir. Kur’an’da bu teoriyi doğrulayan bir anlatım da vardır. Kur’an, organizmaların, dolayısıyla insanların başlangıcını bitkiler olarak kabul edilen başlangıca bağlar.

<ı>

<ı>“Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.”(Nuh, 71/71, 17)

İnsanların bazı özellikleri ile birbirinden farklı olmasına rağmen, bir damla içme suyunun da, okyanuslar dolusu suyun da özünde aynı su formülüne sahip olması gibi, aynı hücre yapısına sahip olarak insanların formülleri aynıdır. Anlamak ve açıklamak, Allah için onları yaratmak çok kolaydır. Kur’an’da buna da dikkat çekilmiş, evrenin bir bütün olarak yapısının ve düzeninin Dünyadaki canlıların yapısından çok daha karmaşık olduğu, düzenin çok daha hassas dengeler üzerinde durduğu belirtilmiştir. Astronomlar da gerçekten tüm evren, gezegenler, yıldızlar için genel neden-sonuç, oluşum veya yok olma kuralları bulunmadığını, kendine özgü farklı düzenler bulunduğunu, mükemmel uyumun nasıl sağlandığını açıklayacak bilgiye erişilemediğini, gökyüzünün yapısının bu açıdan karmaşık (kaotik) olduğunu söylemektedirler.

<ı>“Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de bir tek canlınınki gibidir<ı>. Allah Semi`dir, Basir`dir. „ (Lukman, 57/31, 28)

<ı>“Sizi bir tek canlıdan/candan/özden/ruhtan/benlikten vücuda getiren O’dur.”(En’am, 55/6, 98)

<ı>“Göklerin ve yerin yaratılışı/yaratıkları, insanların yaratılışından/insanlar aleminden elbette daha büyüktür. Ne var ki çokları bilmiyorlar.” (Mümin, 60/40, 57)

Ayrıca içinde bulunduğumuz düzen durağan değil değişkendir. Bilinen her büyük yok oluşun ardından yeni canlı türleri, üstelik çeşitleri artarak ortaya çıkmıştır. Kur’an’daki açıklamalardan çıkan sonuca göre, evrimin var olmasının nedeni, insanlara farklı gelişim aşamaları olduğunu göstermektir. İnsanların geleceği görme yetisi yoktur. Ama geçmişi inceleyip öğrenebilir. Hem yıldızların yok olup yeniden doğduğunu, başka şekillerde tekrar yaratıldığını anlatarak, hem de canlıların tekrar tekrar yaratıldığı belirtilerek, insanlara ölümden sonra bir başka yaşamın, bir başka boyutta ve biçimde tekrar var olmanın mümkün olduğunu örnek ve kanıtlarıyla göstermektir. Yani denilmek istenmektedir ki:

Yeniden yaratılışa inanmamanız için neden yoktur. Bununla ilgili pek çok örnek gözünüzün önündedir. Hem gökyüzünde yok olan ve yeniden doğan yıldızları, hem yeryüzünde daha öncekiler ile sonra yaratılmış olanlar arasındaki farkları ve benzerlikleri görün ve emin olun ki, siz hem yaşadığınız Dünya, ortam, hem de şekil olarak yeniden, (bilemeyeceğiniz) bir başka biçimde ve boyutta yine var edileceksiniz.

<ı>“Allah Vasi’dir, yaratışını ve yarattıklarını genişletir.” (Bakara, 392/2, 261)

<ı>“Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığını, sonra bunu nasıl tekrarladığını görmediler mi? Kuşkusuz bu Allah için kolaydır. De ki: ‘Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah Kadir’dir."(Ankebut, 85/29, 19-20)<ı>

<ı>“ Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz şekilde yeniden oluşturacağız. Yemin olsun, ilk yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mıydı?(Vakıa, 46/56, 57-62)

<ı>“Ki siz halden hale, boyuttan boyuta mutlaka geçeceksiniz.” (İnşıkak, 83/84, 19-20)<ı>

Evrimin varlığı bilinen en tartışmalı konulardan biridir. Bazılarına göre evrimin var olduğunu kabul etmek, Yaratıcı’nın yaratılmış olanları bugünkü bildiğimiz şekliyle yaratmaya gücünün yetmediği anlamına gelir. Bu da Allah’ın gücünü inkâr etmektir. Bazılarına göre ise, evrimin var olması tüm evrenin ve canlıların süreç içinde kendiliğinden geliştiğini ve bir Yaratıcı’nın yokluğunu göstermektedir. Bu görüşlerin ikisi de yanlıştır. İki yanlış bir doğru ve iki eksinin toplamı bir artı etmez. Evrimin var olması aynı zamanda bir Yaratıcı’nın varlığının ve insanları ölümden sonra tekrar bir başka şekilde yaratacağının kanıtıdır:

İnsan olarak kendi elimizle ürettiğimiz araç gereçlerden bile biliyoruz ki, her bir buluş aklın ve tasarımın ürünüdür. Başlangıç olarak ortaya çıkan her bir araç gereç, en basit taş baltadan ve çömlekten, bilgisayara kadar hiçbiri doğada tesadüfen var olmamış ve süreç içinde kendiliğinden çeşitlenip, gelişmemiştir. Tasarım olmadan gelişme ve çeşit artması mümkün değildir.

Kur’an’da basit olarak tanımlanan yapı ise, ancak Allah’ın ilminde ve adını koyup açıklayabilmek üzere basittir. Gerçekte bir atom, bir hücre ve bir tohum bile mükemmel bir düzendir ve hiç de basit değildir. Örneğin, yapılan araştırmalar bir gram DNA içinde kodlanmış bilginin ancak milyarlarca CD-Rom içine sığabileceğini gösteriyor. Bir başka yapı taşı olan atomun yüzde 99, 99 kısmı boşluktan oluşur. Yapılan bir hesaplamaya göre, aradaki boşlukları yok ederek, Dünya’yı oluşturan atomların sadece elektronlarını ve çekirdeklerini toplayabilseydik- elde edebileceğimiz kütlenin ağırlığı aynı kalarak- hacmi ancak bir zeytin tanesi kadar olabilirdi. Öte yandan, evrim içinde önceki “ilkel” olarak tanımlanan canlılar da mükemmel canlılardır. Bir dinozor da günümüz insanları ve canlıları gibi büyüyen, beslenen, üreyerek kendi türünün devamını sağlayan eksiksiz bir organizmadır.

Gelişme ve farklılaşma olması, insanların onların var oluş veya hareket düzenlerini anlaması, onların bir tasarımcısı, yapımcı veya yaratıcısının olmadığının kanıtı değildir! “Süreç içinde, kendiliğinden” hiç bir açıklama değeri taşımayan bir söylemdir. Aynı mantıkla bildiğimiz herhangi bir eşyanın gelişimini açıklarsak şöyle söylememiz gerekir: Örneğin, “Başlangıçta siyah beyaz olan televizyonlar süreç içinde evrim geçirerek renkli televizyonlara dönüşmüştür. Bunların bir kısmı uzaktan kumanda, bazıları uydu, bazıları kablo bağlantısı geliştirmiştir. Süreç içinde çeşitlilikleri artan renkli televizyonlar, faklı çözünürlük derecesi, ekran tipi ve büyüklükleri ile farklı konutlara uyum sağlamıştır…” Böyle bir açıklama elbette gerçekte saçmalamaktır. Ama örneğin, “Bir kurbağa türü, kışın tamamen donup, havalar ısınınca bir elektroşokla kalbini tekrar çalıştırarak yaşama devam etme özelliği geliştirmiştir.”; “Kutup ayıları, şeffaf tüylerin altında ısıyı toplayıcı koyu renk deri geliştirmiştir.” gibi açıklamalar da gerçekte açıklama değil, gözün gördüğünü tasvir etmek, sadece gördüğünü anlatmaktır.

Kendilerini dindar olarak nitelendirenler evrimin varlığını reddettikleri için, evrimin varlığını bilenler de Allah’ı ve O’nun herşeyin yaratıcısı olduğunu reddetme yoluna gitmişlerdir. Hatta onlara bundan başka bir seçenek bırakılmamıştır. Gerçekte, evrimi inkar etmek, farkında olmadan, herşeyi yaratan Allah’ın, geçmiş dönemlerde başka türlü canlılar yaşamış olduğundan; bir kısmı yaptıkları aletleri, çizdikleri resimleri, ölülerini gömdükleri mezarları ile ama görünüm olarak bugünkü insanlardan farklı yapılarıyla ortaya çıkarılan ilk insanların yaşamış olduğundan habersiz olduğunu iddia etmek gibi bir sonuca götürür ve inançla çelişir.

Allah insanlara “kendi ruhundan üflemiş”, insanlar yeryüzündeki canlılar içinde Allah’a en çok yakınlaştırılmış, bir yaratıcıya olan inanca, üstün bir gücü fark etmeye, kendilerinde ölümle yok olmayacak bir enerjinin, ruhun var olduğu inancına yatkın olarak var edilmişlerdir. En ilkel, yani özelleşmemiş toplumlar da dahil olmak üzere, göremedikleri için adlandıramadıkları, mücadele ederek değil, hoşnutluğunu kazanarak varlıklarını sürdürebilecekleri kendilerinden üstün gücü hissetmişlerdir. Bu gücü, kendilerince anlamlandırmış, hoşnutluğunu kazanabileceklerini zannettikleri uygulamalar yapmışlardır. Neye taparsa tapsın, din insan hayatında her zaman başrolü oynamıştır. Önceki uygarlıklardan günümüze kalan en görkemli ilk yapılar da dini inançları yansıtan yapılar, mezarlardır.

İnsanlar yeryüzündeki diğer canlılara oranla bazı üstün özellikler taşısalar da tüm evrende yaratılmış olanlar içinde en üstün veya kutsal olanlar da değildir. Melekler iyiliğin ve doğru yolun, şeytan kötülüğün ve yanlış yolun sembolüdür. İnsanlar melekler kadar iyi, şeytan kadar kötü olabilirler. Bu konuda insana Tanrı’ya ulaşabilecek, dost olacak kadar yücelebilme veya yaratılmışların en rezillerinden biri olmaya kadar alçalabilme gibi geniş bir yelpazede seçenek sunulmuştur.

<ı>

<ı>“Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.”(Tin, 28/95, 4-5)

<ı>“O odur ki yarattığı herşeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı. Sonra, onun neslini bir usareden, hor görülen bir sudan oluşturdu. Sonra, ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!”(Secde, 75/32, 9)

Evrimin varlığı ayrıca, bitkilerle ve diğer canlılarla ortak özellikler taşıyan, farklı aşamalardan geçerek bugünkü görünümüne gelmiş, bir başka boyutta bir başka görünümde tekrar yaratılacak olan insanın Allah ile herhangi bir benzerliği olamayacağının, Allah ile insanlar arasında soy-sop, akrabalık gibi ilişkiler kurulamayacağının en açık kanıtlarından biridir.*

* İnsan ile sinek arasındaki genetik benzerlik yüzde yetmiş kadardır. Maymun ile insan arasındaki genetik benzerlik ise, yüzde doksan dokuzu bulmaktadır. İnsanın maymundan türediği ise, doğru değildir. Doğru olan insanların ve maymunların ortak ataları olduğudur. Gelişim süreci içinde çeşitlenerek genetik olarak benzer, ancak farklı canlı türleri olarak ortaya çıkmışlardır. Ne goril şempanzeden, ne at eşekten, ne de insan maymundan türemiştir veya birbirine dönüşecektir. Ortak bir atadan ayrılan her tür kendi içinde çeşitlenmektedir. Hatta Neanderthal insanın zamanla Homo Sapiens’e dönüştüğünü gösterecek herhangi bir kanıt yoktur. Neanderthal yok olmuş, Sapiens varlığını devam ettirmiştir.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..