Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '08

 
Kategori
Haber
 

Ey Başbakan!... “Nasıl bilirdiniz” de diyecekler…

Ey Başbakan!... “Nasıl bilirdiniz” de diyecekler…
 

Her zaman "Böyle" karşılamazlar...


Arşivleri karıştırdım… “O zaman” ne yazmışız diye…

“O zaman”dan kastım, cumhurbaşkanı seçimi sürecinde “Adayım, kardeşim Abdullah…” diye açıklama yaptığında ne demişiz?...

Hemşerimiz, arkadaşımız, dostumuz Abdullah GÜL’e özetle “Oyuna gelme… Bırak kendisi çıksın, senin için erken, siyaseti bırakmak olur erken yaşta” demişiz…

Demişiz de ne olmuş?...

İmam bildiğini okumuş…

Dün Başbakan Erzurum’da konuşuyor ve şöyle diyor…

<ı>

<ı>“Biz, yaratılanı, yaratandan ötürü sevdik. Yoksa parasından, pulundan değil, makamından, mevkiinden dolayı değil. Bunlar gelip geçici, ’makam’ dediğin nedir ki bugün var, yarın yok. Para, pul dediğin nedir ki, bugün var yarın yok. İstediğin kadar zengin ol, trilyoner ol. Gömecekler o mezara. Gömerken de ’bu Türkiye’nin 1 numaralı zengini’ demeyecekler, ’er kişi niyetine’ diyecekler. Orada bir ayrım var mı? ’Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili niyetine’ diyecekler mi? Hayır. ’Er kişi niyetine’ diyecekler. Öyleyse bu hava atmak nedir, bu afra tafra nedir? Onun için bize tevazu yakışır, mütevazı olmak yakışır, asla gurur değil."

<ı>

Bu sözlerin altına elbette ben de imza atarım, aynen dediği gibi…

Yatıracaklar musalla taşının üzerine, geçecekler karşısına ve “Er kişi niyetine” diye son görevlerini yerine getirecekler. Orada bir ayrım yok, bir torpil yok, sevenleri, sayanları orada olacaklar…

Ancak Başbakan geri kalanını söylememiş. Şimdi onu da biz söyleyelim de tamam olsun…

Sayın Başbakan…

“Er kişi” niyetine diye durup, mevtanın namazını eda ettikten sonra imam efendi soracak “Nasıl bilirdiniz” diye…

İşte o zaman oradakiler samimi şekilde şahadet ederlerse, doğruyu söyleme cesaretini gösterirlerse “Nasıl olduğunu” söyleyebilirlerse, söyleyecekler “Nasıl” olduğunuzu…

Arkasından bir soru daha soracak imam efendi…

“Hakkınızı helal ediyor musunuz...” diyecek, hem de “Üç kez” soracak…

İşte o zaman oradakiler samimi şekilde doğruyu söyleme cesaretini gösterirlerse, haklarını “Helal” edebilirlerse gönülden, işte o zaman “Rahat” gidilecek öte tarafa…

Senin “Siyaset yasağını” kaldırılmasında etkin olan, bugün “Başbakan” olmana izin veren, koltuğunu “Beraber yürüdük biz bu yollarda” deyip oturduğu koltuğunu sana devreden Abdullah GÜL’e karşı bugün takındığın tavırdan dolayı acaba “Hakkını” helal edecek mi?

Senin “Şecereni” bilen Abdullah GÜL, (Allah gecinden versin elbette) sen musalla taşındayken “Hakkını” helal edecek mi? Senin için “İyi bilirdik” diyebilecek mi?

Şimdi sizin ifadelerinizle soralım <ı>“…Öyleyse bu hava atmak nedir, bu afra tafra nedir…” Başbakan…<ı>

Yine sizin ifadenizle Başbakan: <ı>“…<ı>Onun için bize tevazu yakışır, mütevazı olmak yakışır, asla gurur değil."

<ı>

Ben kendi adıma eğer “O günü” görecek olursam ülkem, milletim ve kendi adıma “İyi bildiğimi” ne yazık ki söyleyemeyeceğim. Ne yazık ki ülkem, milletim ve kendi adıma “Hakkımı” da helal etmeyeceğim.

Hatta şimdiden de “Hakkımı” helal etmiyorum… Şimdiden de “İyi” diyemiyorum.

Bir saptama yapmak isterim burada…

Bütün siyasetçilerin zaafıdır… Gördüler mi “Kalabalığı” sanırlar ki alçak dağları onlar yarattı. Sanırlar ki başarı tek başlarına onlara aittir.

İşte Başbakan, şimdi o zafiyeti yaşıyor.

“Hava atmak” da, “afra tafra” da, “hoşgörüsüzlük” da, “iddialılık” da “gurur” da şimdi onda…

Ne yazık ki kendisi bunun farkında değil…

<ı>12 KASIM 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..