Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '17

 
Kategori
Blog
 

Ey Gidi Babacandan... Dai’m... Erdal Ceyhan Öğretmenim…Toprağı Şiir Kokar!

Ey Gidi Babacandan... Dai’m... Erdal Ceyhan Öğretmenim…Toprağı Şiir Kokar!
 

Karanfil Sabahı...Karanfil Sabahı...Şairler ölmez!!!!!!!!!!!!!!!!!!!


Öğlen sonrasıydı. Kapıda hastalar yığılmış, her biri sabırsızlıkla sırasını bekliyordu. O anda bir ses  duydum.   Hatice arkadaşım davudi sesinle bağırarak” Nil Alazzz, ziyaretçin var. Seni arıyorlar. Hocanmış” dedi. 

O kalabalığın arasından Erdal Hocamın bana doğru ilerlediğini gördüm. Hemen tanımıştım. Koca cüssesiyle, güleç yüzüyle. Çok şaşırmış, bir o kadar da sevinmiştim. Koştum, sarıldım. Eşi de yanındaydı. Ona da sarıldım.  Onları hemen bahçeye çıkarttım. Dalları kızarmış iğdelerle dolu, İğde ağacının altına oturttum. Rüzgâr tatlı tatlı esiyordu. Az izin istedim. Hastalar beklemezdi.  Elim çabuktu, işlerimi bitirdim ve bahçeye indim. Elimden geldiğince ağırladım. Güneş gözlüğünün arkasından bana dikkatle baktığını görüyordum. Sanki, şiir okuyordu .. Kısa bir süre  sohbet edebildik. Hastaların ardı arkası kesilmiyordu. (Yerime bakacak insan da yoktu.) Onları istediğim gibi ağırlayamadığım için içim ezilmişti, üzülmüştüm. Bunu anladı “Üzülme Alaz, bizim de vaktimiz dar, sonra bol bol görüşürüz.” Dedi. 
Bir arkadaş, Giresun fındığı getirmişti; bir onu verebildim.  Sonradan telefonda konuştuğumuzda “Alaz, fındıklar çok lezzetliydi” demişti.
O dar zamanlarımda, ziyareti ilaç gibi gelmişti. Gönenmiştim.
 
Erdal Ceyhan öğretmenimle ilk tanışıklığımızın hikayesini daha önce yazmıştım:  
 
Antoloji. Com’da “O” beni bulmuştu. Yıllarca mesajlaştık, yazıştık. O yazışmaları saklıyordum. Her biri sayfasındaki yazılar gibi; dolu dolu, ders vericiydi. Bana özeldi. Antoloji ’ye uzun süredir girmiyordum. Erdal hocamızın vefatını öğrenince mesajlarını paylaşmak istedim ama olamadı. Site birçok değişikliklere gitmiş ve mesajların hepsini silmişler. O kadar çok üzgünüm ki anlatamam. 
 
Yazdıklarının çoğu halen hatırımda…Ve sayfalarında…Tekrar tekrar okunalısı…
 
Facebook’da son paylaştığı fotoğrafı görünce son yolculuğun başladığını anlamıştım. Mesleki olarak; böyle bir düşünce oluşturuyorum. 
Ve ne yazık ki hiç yanıldığım olmadı. :(((
 
Kocaeli, Karamürsel dolaylarında otobüsle yolculuk yaparken acı haberi aldım. O günden beri tarifsiz acılar içindeyim. Babam kadar sevdiğim, saydığım” Daim” bu dünyadan göçmüştü. 
Ağlayıp duruyorum…Dondum bir ara…Elim bir şeye gitmedi. Bu tarihe kadar buraya tek kelime yazamadım.
O beni şiir vasıtasıyla bulmuştu, ben onu şiir vasıtasıyla Mb’a davet etmiştim. Geldi, çok sevildi, çok sayıldı…Mb’da birçok arkadaşımız “O”nu hak ettiği gibi yazdı, çizdi…
Herkese ayrı ayrı öyle güzel dokunmuş ki; yazılanları okuyunca, bir başka ruh haline bürünüyor insan. Aramızdan geçip gidenin, kaybımızın büyüklüğünü anlıyorsunuz.
Çok güzeldi   DAİM!
Çok nazikti!
Bilgin adamdı!
BABACANDANIM…
 
Anıl’ın yazdığı gibi bize kattığı değerler değer… Unutmayacağız!
 
Pazar günü, Bandırmaya gittim. Selnur hanım ve hocamızın kayınvalidesine taziyelerimi sundum. MB’daki arkadaşların da yazdıklarından haberdar ettim. 25 senelik hayat arkadaşını kaybetmiş, güzel ve yaslı bir kadına söylecek çok sözünüz olamıyor. Bu dünyanın yalan olduğu soğuk gerçeği insanın yüzüne vurdukça:
O vakur…O acılı…O bütün gerçeklerin farkında…” O kadar çok ağladım ki; artık ağlayamıyorum” dedi..
Acilen ameliyata gitmese, felç olma ihtimali büyükmüş. Çok zor bir karar vermişler. 
Ne yazık ki sevgili hocamızı kaybettik.
Takdiri ilahi!
Toprağı şiir olsun…
 
 
Görüntünün olası içeriği: ekran
 
İzin isteyerek çalışma odasına girdim.  Bilgisayarı orada duruyordu. “Makine” derdi. Sık sık bozulurdu. Hepimize oradan duygu ve düşüncelerini, birikimlerini aktarırdı. Sarı yanık, emektar klavyenin tuşlarına dokundum. Daim, üstüne telefon numaraları yazmış. Saatine baktım. Çalışıyordu. Hissettim. Oradaydı. Babacandanımla selamlaştık. Sarıldık.
 
Görüntünün olası içeriği: oturan insanlarKitaplığına bakındım. Teker teker okşamaya devam ettim. Daim’in bana hep dediği gibi; “Aman Allahım, ne çok birikim” diye içimden geçirdim. Çoğu İngilizceydi. Çeviri yaptığı şiirleri de ayrı severim...
 
Daim’in isteği üzerine; kitapların hepsi kendisinin belirlediği kütüphaneye gidecek. 
En son okumaya başladığı ama bitiremediği kitabı” Umudun Kırık Kanatlarında / Mine G. Kırıkkanat” Selnur Hanım bana verdi.
İşaretler koya koya, satırların altını çize çize 21.sayfaya kadar okuyabilmiş.
Ben okuyup, bitireceğim.
 
Bandırma Şehir Mezarlığı’ndayım; Daim’in mezarını arıyorum. Selnur hanım, mezarı nerede bulabileceğime dair hiçbir bilgi veremedi. Koskoca, kalabalık mezarlık. Uçsuz bucaksız gibi geldi bana. Ortada bir görevli yok. Acım var. Ağrım var. Hava çok sıcak. Tuzlu gözyaşlarım değdiği yeri yakıyor, hemen kuruyordu. Çok uzun bir aramadan, sorup soruşturmadan sonra; bulma umudumu kaybetmek üzereydim. Üstünde çiçekleri solmuş bir çelenk olan mezarı gördüm. O mezar beni kendisine çekti. Yanımda getirdiğim suyu üzerine dökmeye başladım. Sonra durakladım. ‘O’ olmayabilirdi. Aramalıydım.
Buraya kadar gelmiştim. 60 kadar yeni  mezar vardı. Hiçbirinin üstünde isimleri yazmıyordu. Numaralar var ama kime ait bilemiyorsun ki. O kadar bunaldım ki anlatamam. O anda başında kovboy şapkalı, saçlı sakallı, motosikletli biri yanıma yaklaştı.
9 ay önce, 28 yaşında fidan gibi oğlunu kaybetmiş, ( ölüm hikayesini anlattı, dayanamadım, hiç tanımadığım adama sarıldım, katıla katıla ağladım.) sabah akşam mezarlıkta. Kim? Ne zaman? Gömülmüş, her şeyi biliyor. Hemen görevlileri telefonla aradı. En sonunda “23663” numaralı mezarın Daim’e ait olduğunu öğrendim. Suladığım mezardı. Hislerimde yanılmamıştım. 
Görüntünün olası içeriği: açık havaGözyaşlarımı iyice saldım. Ağırlığınca yuvarlanıp gidiyorlardı..Her mezar başında mavi su kapları asılı. Tekrar su doldurduk…Sulamaya devam ettim. Baş tarafından, sağına çömeldim ve duasını ettim. Şiir okumaya başladım. Burada onu sevip sayan kim varsa; hepinizin adını sıraladım (notlar almıştım.)…Gani gani rahmet diledim… Toprağı şiir kokuyordu…
 
Görüntünün olası içeriği: bitki, açık hava ve doğa
 
 Mor çiçekli, yeşil yapraklı İzmir güzellerini üstüne diktim. Çiçek çiçek açsınlar, açsınlar, diye.  Yaşam devam ediyor, diye…  
Daim’in yeni komşuları var. Gencecik fidanlar…Birinin adı” Deniz”
Daimle “bir daha ziyaretine geleceğim,” diyerek vedalaştım.
Yine gideceğim…
 
 
 
 
7 Ağustos 2017 tarihinde Daim’i kaybettik.  
Aylardan Ağustos, bakın, ne yazmış. 
 
Aylar 8. Ağustos
 
Ağustos’da neredeydin
Ağustos’da cehennemdeydim
Cehennem nerede? 
Cehennem kötülüklerin cebinde
Kötülükler nerede? 
Yalanların,ikiyüzlülüğün, riyanın
Ceketinde.
Gel bana,anlat Ağustos’un günahını
Mercan yokuşundan çıkarken
Akıttığı gül beyaz terleri
Silerken kullandığı mendilin.
Oyalı köşesine koyduğu
İğne ardı adını.
 
Cehennem bir ağustos günü
Hünkar Suyu gazinosunda seni bırakıp gidenler
Cehennem sıcak değil
Cehennem ayıp değil
Bir azap ki sahibinden sorulur
Acısı çıplak ayaklı 
Bir kontesin Beyoğlu sefasından sonra
Hilton’un havuzuna daldırdığı
Parmaklarından çıkarılır.
 
Oysa Pendik sokaklarında
Boşnak göçmeni Raziye
1.80 boyu ve mavi gözleriyle
Üsteğmen Oktay’ı bekler
Oradan hareket Maltepe’ye
Sarı-kırmızı bir çektirmeyle
Açıl denize.
 
Ağustos akşamları
Maltepe-Kartal arası
Dolmuşlar gider gelir
Gözlerimde hep eski günler
Saat beş suları,işte şimdi
Vapurdan indi, tranvaya bindi
Şimdi gelecek..
 
Üsteğmen Oktay vuruldu
Doğu Cephesinde
Bir ağustos günü
Bir havan mermisiyle
Şimdi onun savaşını kim anımsayabilir? 
Sevgilisi bir gül getirir her Ağustos’da
Pazar günleri, Süreya Plajına
Süreya Plajı da kalmadı ya) 
Birlikte gittikleri
Yiyip içtikleri
Gülüp,eğlendikleri..
 
Niçin her şey gelip geçiyor
Keşke acılar da böyle yitip gitse
Bellekten uçup gitse bütün kötülükler
Hiç kalmasa sivri uçlu hançer yarası
İhanetlerin açtığı
Keşke bir Ağustos günü
Tek başımıza kalmasak
Mısır Çarşısında
Keşke bir ağustos günü demir alsak
Umudun, sevginin, varolmanın büyük köşküne
Keşke hiç kimse ağlamasa, yanmasa
Hiç kimse pişman olmasa yaptıklarından
Bir Ağustos günü gibi dürüst
Bir Ağustos günü gibi sıcak olsa.
 
Cehennemi biz yarattık, Ağustos değil
Bak çevrene kim tüketti balıkları
Kim tükürdü duru pınar suyuna
Kim vurdu keklikleri, ceylanları
Kim kesti ormanları
Elbette dünya şimdi bir cehennem
Kim yarattı bu cehennemi
Bu çölü
Bu aşksızlığı,sevgisizliği, insansızlığı.
 
Ağustos zavallı bir aydır
Sen kendinde ara kötülüğü
Cehennem de biziz
Cehennemi yaratan da.
 
Erdal Ceyhan
 
 
 
Bu dünyaya gelen herkesin bir hikayesi, bir “Oluş”u var. Onu bulmalı ve gönülden okumalısınız…
Bir güzel İNSAN aramızdan geldi, geçti, gitti ama asla unutulmayacak!
Hepimize “sevginin, saygının, dostluğun ne olduğunu” öğretti. 
 
Bana yazdığı sayısız mesaj ve yorumlarından:
 
-Aşk çocuğu değil, şiir çocuğu Alaz! Yana yakıla şiirlerini sergiliyor…Biz de kafamızı toplayıp…Seyretmeliyiz…Çünkü her şiir bir soyut resim gibi. (ERCEY)
Görüntünün olası içeriği: yazı
 
 -Güzel güzel şiirlerini yaz…Boş verme…Bak ne kadar okuyucun var…Gurur duy! Teşekkürler. (ERCEY)
 
 
Ben de sizinle çok gurur duyuyorum Daim…
Onca kalpte ne gökçek güller açtırdınız…
Diri ve diri…Rengarenkler, incecikler …Taçyapraklılar…
 
 
 
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve açık hava
 
"Salacak.Eşim ve Evlatlarla birlikte. — Salacak Sahili - Üsküdar'da." Bu fotoğrafı şiir...
 
 Çocukluğu Balıkesir’de geçmiş. Babası, Balıkesir Tren Garı’nda görevliymiş. Kırmızı balıkların olduğu havuzdan bahsederdi hep.
 
 
Bir Gülün Serencamı
 
Daha dün
Balıkesir’in Yeşilli mahallesinde büyüyen
Bir küçücük bitkiydim
Sonra Anadolu Ormanına yürüyüp gittim
Nice güllere eşlik ettim.Ama
 
Nerde bıldır açan gül şimdi.
 
Sonra Malatya ovasına kondum
Bir sökülmez fidan oldum
Morardım,sarardım soldum
Bir fidandım,bir ağaca durdum
Nice gönüllerde kuruldum.Ama
 
Nerde bıldır açan gül şimdi.
 
Elazığ’da Harputta açtım
Ovaya neşeler kattım
Bir dalımla dostluk
Bir dalımla kokular saçtım
Ama her gülün boynu bükülür
Her gül harap olup,ezilir.
 
Nerde bıldır açan gül şimdi.
 
Alıp,ucumdan götürdüler
Ankara toprağına diktiler
Kara renkler kazandım
Emeğimi geri teptiler
Kırmızı rengimi gömdüler
Pembe pembe açardım
Rengimi soldurdular.
 
Nerde bıldır açan gül şimdi.
 
Gaziantep’e gönderdiler
Bir ormanın dibine ektiler
Üstüne basıp geçtiler
Pembe rengim oldu beyaz
Antep’de geceler ayaz.
Gül gül olalı, ölesiye
Feryatlarım duyulmaz..
 
Nerde bıldır açan gül şimdi.
 
Son dem, bu dem madem
Bandırma kentinde muhkem
Bir saksının içinde pencerede
Beni görürseniz,bir el sallayın
İşte bileceksiniz, o eski gül..
Ama,
 
Nerde bıldır açan gül şimdi.
 
Erdal Ceyhan
 
 
 
Senin için ne yazsam, uzun uzun yazsam da az kalacak DAİM!
Seni çok özleyeceğim…
 
Nur içinde yat!...
Yıldızlar yoldaşın olsun…
Toprağın her daim şiir koksun!
 
Karanfil Sabahı...Karanfil Sabahı...
Şairler ölmez!!!!!!!!!
 
"Sizin hiç babanız öldü mü?" der Cemal Süreya,
Nil Alaz da  sorar "Sizin hiç babanız, öğretmeniniz öldü mü? " 
 
Babacandan... 
Babacığım…
 

Sizi okumaya, görmeye devam edeceğim...Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi, Balıkesir Tren Garı önünden geçerken de alazca bir el sallayacağım...

 
Nil Alaz
 

 

 
Toplam blog
: 471
: 295
Kayıt tarihi
: 23.10.10
 
 

Aklınla, kalbinle insanlık davası peşinde koşturan bir insan. Okur-yazar... ..