Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Necip Köni - Adana / TR

http://blog.milliyet.com.tr/necipkoni

26 Temmuz '08

 
Kategori
İstanbul
 

Ey güzel İstanbul...Yıl=(1955-1970)

Ey güzel İstanbul...Yıl=(1955-1970)
 

EY GÜZEL İSTANBUL - KARAKÖY -YIL=(1986)


Sevgili (MB) Milliyet Blog ve Antidepresan T.A.Ş Arkadaşlarım... Merhabalar!

"Ey güzel İstanbul, benim sevgili yarim" diye bir şarkı bile vardır, bilmem herhalde çoğunuz hatırladı.
Gelin isterseniz bu şarkının ilk kuplesini yani dört satırını (bir kıtasını) söz olarak/güfte olarak hep beraber bir hatırlayalım ne dersiniz.?

Ey güzel İstanbul benim sevgili yarim
Güzelliğin aks etmiş boğazın sularına
Benim her şeyimsin seninle bahtiyarım
Ah o kızlar sarılmış sinene kollarına

Ne güzel bir şarkıdır, değil mi. Gerçi İstanbul'umuz için daha nice şarkılar yazılımış, çizilmiş ve bestelenmiş.
İşte buradan hareket ederek, bu güzel İstanbul felsefesi ile buna "Taşı toprağı altındır" deyimi de ilave edilince
olmuş size yaklaşık 18-Milyon nüfusa sahip koca bir metropol.(Metropol kelimesi= İç içe geçmiş büyük kentlerden ve banliyölerden oluşan, çevreye ve ülkeye göre kültür ve ekonomi yönünden en gelişmiş olan merkez şehir.)
Bu kocaman şehrin elbetteki büyüklüğünden dolayı çok çok problemlerinin olması da, çok doğal bir durumdur.

Benim baba sülalemin İstanbullu oluşundan dolayı, bizim küçüklüğümüzün (kardeşim ve ben) yaşantısı yazları okul tatilinde 3-ay İstanbul, okul dönemi 9-ay ise Adana'da geçmiştir..(1955-1961)

Bendeniz, burada "Ey güzel İstanbul" derken ister istemez aklıma o küçüklüğümdeki hatırladığım İstanbul geldi.
Hey gidi günler hey… Düşünebiliyor musunuz? Takriben 1, 5-milyon nüfuslu bir cennet şehir, Anadolu tarafında en son banliyö tren istasyonu Pendik, Avrupa tarafında ise Halkalı tren istasyonuydu.

Bostancı'da o meşhur çınar ağacının olduğu noktaya kadar "Kadıköy-Bostancı" tramvay hattı gelirdi. Bağdat Caddesi üzerinde tek tük bahçeli tek veya iki katlı villa tipi evler vardı. Bostancı’dan Kadıköy'e otomobille 5–10 dakikalık kısa bir sürede gidebilirdiniz. Bağdat Caddesi üzerinde bir gün adamın biri, baraka tarzında bir bakkal dükkanı açmış. Fakat etrafta "ne in, ne cin" misali doğru dürüst yaşayan insan dahi olmadığından, adama o zaman orada yaşayan vatandaşlar "Yahu şu şaşkın adama bakın" diyerek, adamın adını-lakabını "Şaşkın Bakkal" olarak isimlendirmişler. İşte o Şaşkın Bakkal, şimdiki Bağdat caddesi üzerinde olan "Şaşkın Bakkal" semtidir.

Üsküdar'ın üstünde meşhur Çamlıca tepesi (Büyük Çamlıca) o günün en güzel mesire yeriydi.Üstelik de bir dilek için ziyareti vardı.Boğazda Beylerbeyi-Küçüksuda büyük siyah kazanlar içinde haşlanan mısırlar, kağıt helvalara ne demeli.? Herkes eline boş su damacanalarını, testilerini alıp, meşhur Kavacık tepesine gezme niyeti ile çıkar kaynak sularını doldurup, evlerine geri dönerlerdi.

Bazen de Kartal arabalı vapur iskelesinden Yalova'ya gidilirdi. Küçükyalı-Maltepe arasında meşhur "Süreyya plajı" (Şimdi malesef sahil yolu dolgusu içinde kaybolup, yok oldu.) Haftada 2-gün akşamüzeri canlı caz-müzik programları olurdu. Botancı'da "Kadınlar plajı" Suadiye'de "Suadiye plajı" Moda'da "Moda plajı" Boğazda Beylerbeyi-Küçüksu'da "Küçüksu plajı" Tuzla'da "İçmeler" Arada sırada da Kadıköy-Altıyoldaki sinemalara giderdik.

Karşı Avrupa yakasında ise, Boğaz dâhil, meşhur Florya'da "Florya plajı" ve Ataköy'deki "Ataköy plajı" en popülerindendi. Haliç içlerinde küçük tipte şehir hatları yolcu vapurları "Eminönü'nden" kalkıp "Eyüp" iskelesine kadar gidip, gelirlerdi. Tabii boğazdaki gibi zikzag çizerek, Haliç’te de vapurlar yol alırdı.

Gelelim o dönemin gene en popüler yerlerinden biri elbette "İstiklal caddesi-Beyoğlu" idi. Taksim meydanından başlayıp, Galatasaray ve Tünelde sona eren bir çarsı serüveniydi. İstiklal caddesine çarşı niyeti ile geldiğinizde, sabah İstiklal caddesine girdiğinizde, ancak akşamleyin bu caddeyi sonlandırabiliyordunuz. Çünkü bu caddede o zamanın en güzel alış-veriş dükkânları, mağazaları, en lezzetli lokantaları, muhallebicileri, pastaneleri, en güzel filmleri getiren sinemaları ve sanatın gerçekleştiği tiyatroları mevcuttu."Tepebaşı" semtinin ise özel bir yeri vardı.(Osmanlı döneminin Pera Palası-Amerikan-İngiliz büyükelçilik binaları-Konsolosluklar) "Tepebaşı Gazinosu" gibi.
"Taksim'de" ise "Maksim Gazinosu" en gözdelerden biriydi.

"Şişli", "Nişantaşı", "Mecidiyeköy" tamamen yaşam evleri şeklinde konut bölgesiydi.İş yerleri yoktu, doktorlar haricinde."Beşiktaş"-"Gayrettepe" arasında açılacak "Barbaros Bulvarı" (Yıldız yokuşu) henüz ortada görünmüyordu."Kurtuluş" semtindeki meşhur "Madam Despina"bilmem acaba şu anda yerindemidir..? Çünkü gençliğimizin mekanıydı orası..:)))

Kapalı çarşısı, İstanbul üniversitesi, "Laleli" semti ve "Aksaray" semti, "Şehzadebaşı" semti, o dönemlerin Anadolu'ya açılan, İstanbul'un sanki bir kapısı gibiydi.İstanbul-Anadolu ticareti buradan yönlendirilir, üniversiteden dolayı talebelerin (öğrencilerin) yaşam merkeziydi..İşkembecileri, lokantaları, muhallebicileri hep buralarda dizilmişti.
Yurt dışından bir sirk geldiği zaman, büyük çadırları "Aksaray"da boş alana (Meşhur Ben Gale Sirki) veya
"Gülhane Parkı" içinde bir boş sahaya kuruludu. Gülhane parkı önünden tramvay geçtiği için, "Karaköy" vapur iskelesine ulaşmak çok kolaydı. Oradan da vapurla "Haydarpaşa" veya "Kadıköy" e geçmek pek zor değildi. Onun için hafta sonu Pazar günleri dahi karşı Anadolu yakasından vatandaşlar "Gülhane Parkına" gelebiliyorlardı.

Şayet arabanız varsa ve duruma göre karşıdan karşıya arabalı vapur ile "Üsküdar'dan Kabataş'a" veya tersi "Kabataş'dan-Üsküdar'a" geçecekseniz bir-iki saat arabalı vapur kuyruğunda beklemeniz elzemdi.(şarttı.)
Aşağı yukarı her yarım saatde bir "Kadıköy-Karaköy" ve "Haydarpaşa-Karaköy" yolcu vapur seferleri vardı aynen şimdiki gibi.

Avrupa yakası, boğaziçindeki "Emirgan"çay bahçeleri adeta semaverle çay içmek ve nargile tüttürmek için en idael dinlenme ve piknik mahaliydi. Daha 1.Levend mahellesi inşaatları birmek üzereydi. (Bahçeli iki katlı dubleks evler)2.Levend kompleksinin inşaatından bahsediliyordu."Maslak denilen arazi bomboş tarlaydı. Otomobil ile "Taksim"den" Maslak üzerinden "Tarabya" en fazla 15-dakikada gidilirdi.

Şimdiki kurbağalı dere mevkiinde "Şükrü Saraçoğlu stadyumu" nun yerinde çok küçük ve sahasındaki otları yiyen koyunların otlandığı bir küçücük "Fenerbahçe stadı" yer alırıdı. Karşıda ise Mecidiyeköy'de "Ali Sami Yen "stadyumunun bulunduğu boş engebeli bir arazi ve yanında da hatırlayabildiğim kadarı ile depo binaları vardı.
Eski adı "Mithatpaşa" sonra "Dolmabahçe" en son olarak da "BJK-İnönü" stadyumu ise İstanbul'un bütün küme maçlarının yapıldığı bir stadyumdu. Stadyumun kuzey kale arkası yüksek taş duvarlarla örülü, arkasında "Gazhane" dedikleri havagazı fabrikası vardı. Gene şimdiki "Çırağan sarayı" oteli ve bahçesinde ise toprak sahalı "Şeref stadı" vardı. Ayrıca halen de Fatih semtinde "Çukurbostan-Vefa stadı" vardı.

Haftada takriben bir defa Küçükyalı-Haydarpaşa tren seferimiz olurdu. Tren lokomotifleri buharlı, vagonları ise tahta duvarlı, kanepeli ve iki vagon arasında geçit köprüleri vardı. Sirkeci-Halkalı banliyö trenleri ise daha yeni elektrikli tren sistemine geçmişti.

Karaköy-Eminönü köprüden (Şimdiki Galata köprüsü) yaz aylarında her hafta sonu Adalara gitmek bir şenlikti bir vapur dolusu yolcuya. Gene köprüden geze geze boğazın serin sularında bir Anadolu yakasındaki iskeleye, bir Avrupa yakasındaki iskeleye zikzag çizerek, boğzın kuzeydeki en uç noktaları "Rumeli Kavağı" ve en sonda "Anadolu Kavağı" na piknik niyeti ile gidilirdi. Sabah gittiğiniz, aynı vapurla akşam Eminönü-Karaköy'e geri dönülürdü.

Henüz o dönemlerde, "Sirkeci"den başlayıp, "Yeşilköy-Florya"ya uzanan sahil yolu yoktu. Yeşilköy hava alanına (Atatürk Hava Limanı) Londra asfaltı denilen bir gidiş, bir gelişli iki şeritli (E–5) yolundan aheste aheste gidilirdi.
Sonraki yıllarda bu cadde üzerinde meşhur "Ömür Lokantası" (Otomobillere kadar servis yapılan Türkiye'nin ilk lokantası) açılacaktı. Yeşilköy hava alanına, zaten toplasanız günde yaklaşık takriben 50-uçaklık bir hava trafiği söz konusuydu o günlerde...

Gerçi biraz karışık mevzulardan güzel İstanbul'umuzu tarifledim aklıma geldikçe ve şimdiki İstanbul'u değil de, o eski nostaljik İstanbul'u anlatmak bana daha keyif verdi doğrusu… Bu yazıda o günün İstanbul'u, ümit ediyorum çoğunuzun ilgisini çekecektir. Aslında İstanbul için yazılacak, çizilecek çok çok konular ve hikâyeler var. Fakat takdir edersiniz ki bence de, bu yazı dahi belki de sizler için uzun olmuş olabilir.
Onun için bende bari sizleri fazla sıkmadan bir noktada sonlandırayım bu yazımı... :)))

Sizlere bol bol sevgiler ve saygılar sunarım, efendim....
NECİP KÖNİ - İSTANBUL / TR
RESİM *Necip KÖNİ* - Arşivi

 
Toplam blog
: 298
: 8548
Kayıt tarihi
: 07.06.07
 
 

Necip KÖNİ - İnşaat Mühendisi olup, güzel sanatlar onun bir hobisidir. Resim yapmak (karakalem çalış..