Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '11

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Ey medya... Ey halkım!!

Ey medya... Ey halkım!!
 

Google'dan alıntıdır.


Son dönemde, bazı gazetecilerimizin gözaltına alınıp, tutuklanmasıyla ilgili olarak yabancı platformlarda da yankı bulan durum, bana anında şu meşhur “sarı öküz” fıkrasını hatırlattı. Hani ormanda aslanların öküz sürüsünü gözüne kestirip de, öküzlerin toplu direnişi ve gücü karşısında kolay lokma olmadığını anlayınca, amaca çok daha rahat ulaşmak için, tilkinin de aracılığıyla aslanların aslında iyiniyetli olduğunu, onların iyiliğini, adalet ve barış istediklerini söyleyerek öküzlerin aklını çelip, ağızlarına bir parmak bal çalarak kandırmasıyla, o an pazarlık konusu önce sadece bir öküzken, aralarından da sakın vermeyin o öküzü diye itiraz edip halkını uyaran bir bilge öküze de hiç aldırış edilmeyip, yine aldatmaca laflarla sonra bir öküz daha, sonra bir öküz daha, bir daha, bir daha diye diye, aslanların teker teker çaktırmadan alıp bütün öküzleri yiyerek amacına nail oluşuna dair bir fıkraydı özetle. Herhalde o fıkrayı bilmeyen kalmamıştır. Ama varsa da sarı öküz yazıp google dan kolayca bulunabilir. Tam anlamıyla, “susma, sustukça sıra sana da gelecek” dedirten bir fıkraydı.
İşte şu an ülkemde gelinen nokta da, buna tam bir örnek olarak, bu söylemin ve fıkrada anlatılanların ne denli gerçek ve ne kadar doğru olduğunun da kesin kanıtı gibi adeta.

Zamanında ve hala daha, önce TSK dan başlanıp, ordu mensuplarımız, muvazzaf veya emekli subaylarımız, generallerimiz derken, sonra da başka meslek alanlarından da yine değerli bir takım insanlarımız, “ergenokon” veya sair adlar verilerek güya darbe hazırlıkları yapıldığı varsayımıyla, -hatta varsayım kelimesi dahi yanlış, resmen “korkusuyla”- içeri alınırken, bunlara ve diğer bir yığın safsataya da hiç ses çıkarmayıp, sadece seyreden, hatta hatta kimileri buna inanıp, ya vurdumduymazca, ya da inanmak daha işlerine geldiği için bir anlamda fırsatı ganimet de sayarak, geçmişten kalma “şahsi” husumet veya rahatsızlıkları nedeniyle neredeyse oh olsun bile diyebilecek raddede bu olanlara alkış dahi tutabilenlerin de mevcut bulunduğu bir camiadan, yani medyadan şimdi de birilerinin tutuklanmasına, her ne kadar kurunun yanında yaş da yanmış gibi bir durum bile söz konusuysa da, şaşmamak gerekir.

Ama medya çok şaşırdı sanki bu işe... Medya ayakta, itirazda, kınıyorlar bu durumu. Bizler de kınıyoruz tabi ama, hani bütün bu olanlara baştan beri zaten hep konuşup, hep itirazlarda olup eskileri de kınayanlar, şimdi de bunu yine kınasa amenna... onlara zaten bir sözüm yok, helal olsun onlara. Ama benim sözüm, benim itirazım, kınayışım, şimdiye kadar susup da, şimdi kendilerinden birileri götürülünce birdenbire tepki gösterip, “bu demokratik değil” diye itiraz etmeyi marifet bilenlere… Soruyorum o yüzden, şimdiye kadar neredeydiniz? Daha öncekiler demokratik miydi, ve üstelik kaç zamandır hala daha demokratik olarak mı içerideler?? Madem ses çıkarabiliyordunuz, daha öncekilere niye hiç ses çıkarmadınız?

Daha 3-4 hafta önce bir ulusal yayın kuruluşunda program yapan ve yöneten bir medya mensubunun tutuklanan subaylar için takındığı tutumla, geçen hafta gazeteci tutuklanmaları karşısında takındığı tam tersi tutumun ortaya koyduğu ibret verici çifte standartı görebilenler için, zaten yanlışın nerede yapıldığı ve nerede olduğu gayet aşikardır.

Çok isterdim o medya mensubuna, şimdi senin kendi meslekdaşların olduğu için “mecburen” onlardan yana olman gerektiğini nihayet anlamış gibi göründüğün şu tutumun, bak işte daha önce yine senin kendi ülkenin ordusu, avukatları, doktorları için nasıldı deyip, onu o geçmiş programlarıyla yüzleştirmeyi. Çünkü o zamanlar hiçbir itirazınız yoktu... Hatta çoğunuz doğru buluyordunuz sanki o insanlara yapılan yanlışı. Şimdi kendi ait olduğunuz meslek grubundan birilerine yine aynı yanlış yapılınca mı tu ka ka oldu? Anca mı geldi aklınız başınıza??

Onun için hiiç sadece şimdiki hükümette, savcıda, poliste, aramayın bunun sorumluluğunu… veya yine meşhur bir gazeteci/yazarın konuyla ilgili 3-4 gün önceki yazısındaki gibi, hem o yazısında bile askere yine ille laf çarpıp, hem de sanki başka bir tandansın ürünüymüşçesine yürütmenin zirvesindekileri de her ne hikmetse cemaatten ayrı tutup, cemaat sanki farklı bir odakmış gibi, sadece cemaatlere yüklemeyin tüm sorumluluğu… ya da sadece demokrasi var mıymış bu ülkede, yok muymuş, veya hukuk, adil yargı var mıymış, yanlı mıymış, taraflı mıymış falan gibi sonu gelmez ve hiçbir çözüm üretmez, içi boş tartışmalarda bu işin sorumlusunu ve sorumluluğunu arayıp durmayın tv.lerde milletin de gözünün içine baka baka. Sorumlusu suçlusu tamam, belki bunlardır da ama, sorumluluğu, suçu sadece buralara atacağınıza, hep siz birilerini eleştirirken, özeleştiri de yapınız, önce bir kendinizde de arayın bu işlerin sorumluluğunu. Siz ilk önce kendiniz, birer türk vatandaşı olarak kendi demokrasi sorumluluğunuzu layıkıyla ve yeterince yerine getiriyor musunuz acaba?? Medyanın gücünü hep demokrasiden yana siz layıkıyla kullanıyor musunuz acaba, çifte standartsız?? Ve sadece medyaya değil, sözüm size de ey halkım, siz halkın gücünü, kendi gücünüzü hep demokrasiden yana layıkıyla kullanıyor musunuz acaba, yine çifte standartsız? Önce siz kendi kendinize kendi içinizde bu sorunun cevabını aramalısınız işte. Hiçbirşey sadece tek taraflı, tek yönlü değildir hayatta! Siz gazetecisiniz ama, gazeteci olmaktan da önce siz birer türk vatandaşısınız, sizin öncelikli kimliğiniz asıl bu, bunu hiç unutmayın. Meslekleriniz sizin ikincil kimliğinizdir; üst kimliğiniz değil, alt kimliğinizdir. O gazeteciler sizin meslekdaşlarınızdır tamam, tabiki haklarını koruyacaksınız, arkadaşlarınızdır, tabiki arka çıkacaksınız ama, o subaylar ve o diğer insanlar da yine sizin ordunuzun, milletinizin insanlarıydı zaten, dış kapının dış mandalı değildi onlar da. Nasıl ki bizler de o gazetecilerimiz de dahil her kime antidemokratik davranılmışsa hiç ayrım yapmadan karşı çıkıyorsak, sizin de yine toplumu ilgilendiren, direkt demokrasiyi ilgilendiren durumlarda şahsi duygularınızı ya da vurdumduymazlığı bir kenara itebilip, sizin de hiç ayrım yapmadan her antidemokratik uygulamaya karşı çıkmanız gerekir.

Hiçbirimizin yok öyle, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi bir özgürlüğü, bunu kafamıza sokmamız lazım artık. Ve evet, SUSMA! Sustukça sıra sana da gelecek; Bunu bil, bu bir gerçek, bu bir kural. Bunu hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bütün şu olan bitene, önce veya işine gelmediğinde susup, sonra sıra sana doğru, senin mesleğine doğru gelmeye başlayınca konuşmakla, sadece o zaman itiraz etmekle demokrasiye ulaşılamaz.

Ergenekon, veya sarı ışık, balyoz veya adı her ne ise, bunlar şu yaşananların ışığında artık neyin adıdır biliyor musunuz, söyleyeyim: “Laik ve demokratik bir sosyal hukuk devleti” bilincinin ve vatan sevdasının adıdır. Atatürkçülüğün adıdır. Gerçekleri görebilmenin adıdır. Gerçekleri söyleyebilmenin adıdır. Kanmamaların adıdır, aldanmamaların adıdır. İnsanlığın adıdır. Doğruyu yapabilmenin adıdır. Aklın adıdır artık. Demokrasinin adıdır. Ve o demokrasi sevdalılarınca konmamıştır bunun adı da, tam aksine bizzat antidemokratça davranabilenlerin, bu demokrasi sevdalılarını içeri alırkenki bahanesi ve ister istemez bir “neden” göstermek zorunda oldukları için bir neden olarak türetilmiş, yakıştırılmış adlardır bunlar sadece. Hem bu iddianamelere ve savunmalara vakıf, hem de tarafsız ya da demokrasiden taraf hukukçuların ısrarla belirttiği üzere “Ergenekon örgütü” diye bir örgüt belki yoktur ama, sadece anlam itibariyle bile kalsa ergenekon bilinci vardır artık; sadece bir tanım itibariyle dahi bir demokrasi oluşturma, demokrasiye sahip çıkma bilincinin adı haline gelmiştir artık bu ergenekon… Bu bilinçten hiç hoşlanmayan ve sürekli bunu engellemeye çalışan da bir antidemokratik zihniyet vardır demek ki ortada. İşte bu antidemokratik zihniyetin, demokrasi bilincine verdiği, yakıştırdığı isimdir ergenekon da. Onun için, “ergenekon nedeniyle” denildiği an artık anlamak gerekiyor ki, asıl şu denmektedir: antidemokratik zihniyetin, demokrasi bilincindeki birilerini sindirmek, engellemek, etkisiz kılmak istemesi “nedeniyle”… bunun tercümesi budur artık. İddianamelerde bu açıkça söylenemediği için, bunun kısaltılmışı “ergenekon” oluyor işte. Sonra bunu yeterince etkili bulmamış olacaklar ki örgüt lafı da eklendi, “ergenekon örgütü” oldu. Bu da yetmedi, az geldi, eksik göründü zaar gözlerine, bir de terör lafı eklediler, al sana “ergenekon terör örgütü” oldu. Neyin, nerdeki, hangi terörüyse artık, Allah biliyordur herhalde onu da. 

O yüzden işte nerede bir terslik gördünüz, hak-hukuk ihlali gördünüz hiç susmayacaksınız, konuşacaksınız, itiraz edeceksiniz. Konuşacaksınız ama doğruları konuşacaksınız; doğruları, gerçekleri söyleyerek doğruyu yapacaksınız. Gerçeği işinize gelmediğinde göz ardı edip, işinize geldiğinde görünür kılmayacaksınız; gerçeği her zaman görünür kılacak ve görür olacaksınız. Zira antidemokratik zihniyeti başka hiçbir yolla etkisiz kılamazsınız. Madem "bu demokratik değil, demokrasi bu değil" diye şikayetiniz var, madem ortamda antidemokratik bir durum var, madem antidemokrat bir zihniyet sizinle savaşıyor, siz de yanlışla savaşacaksınız. Ama sadece kendinize yapılan yanlışla değil, her seferinde herkese yapılan yanlışlarla savaşacaksınız. Çünkü doğru olan demokrasidir, yanlış olan anti demokrasi. Madem antidemokratlar demokrasiyle savaşıyor demokrasiyi ihlal ediyor, siz de antidemokratlıkla mücadele edeceksiniz. Susmayacaksınız. Kendiniz önce demokratik olacaksınız, demokrasiye bağlı olacaksınız ki, demokratik olmayanlara "bu demokratik değil" deme hakkınız da olsun.

Denebilir ki, e işte susmadığı için onlar da zaten şimdi ya teknik takipte, ya gözaltında, ya da hapiste; susmak gerekir demek ki… yani korkmak gerekir diyorsun he? İşin rengi hiç de öyle değil işte… Herkes, her durum vukuunda aynı dilden tek yürek, yekvücut aynı cesaretle konuşmadığı için şimdi onlar hapiste!
Bazıları korkup, bazılarının da işine gelmeyip, doğal olarak çıkan seslerin de cılız kaldığı için şimdi onlar hapiste!!
İstisnasız herkes kendi üstüne düşeni, doğruyu yapmadığı için şimdi onlar hapiste!!!
Ve bazıları kendi işini bile doğrudürüst yapmadığı için şimdi onlar hapiste!!!!
Buna ayılın, ayın, uyanın artık ey milletim!!!!

Soruyorum... bütün şu olanlar sadece gerçekten bizi yönetenlerin suçu mu acaba? Çünkü hiç aklınıza geliyor mu bilmiyorum ama olaya farklı açılardan da bakabilmek lazım, ve ilk bakışta ne kadar saçma gelirse gelsin şöyle bile düşünmenin sonucunda en çok yine kim karlı çıkar bundan bir düşünelim bakalım, benim aklıma şu geliyor mesela: Madem ki birileri bizi yönetiyor, onlar ya da birileri bütün şu olan bitenlerle asıl ve sadece halkın gücünü sınıyor olamaz mı?? Birileri demokrasi gücümüzü sınıyor belki de… Ve sen, ben, o… şu devlet sınırlarımız içinde yaşayan biz, hepimiz, zaten halk biz değil miyiz? Birileri bizim gücümüzü sınıyor olamaz mı? O halde gösterelim gücümüzü biz de, yanlışa geçit vermeyelim, yanlışa dur diyelim… hoooopp nereye, dur bakalım sen orda! Onlar da desin ki, bak ne güçlü bir halk işte! Böylece bizi yönetenler de mutlu olsun, gurur duysun bizimle ve desin ki, ben böyle güçlü bir halkı idare ediyorum, yönetiyorum işte… olamaz mı??
Neden böylesi bir güzelliği, onuru esirgiyorsunuz onlardan, bu kadar mı sevmiyorsunuz onları?
Neden böylesi bir güzelliği, onuru esirgiyorsunuz kendinizden, bu kadar mı sevmiyorsunuz kendinizi??
Neden böylesi bir güzelliği, onuru esirgiyorsunuz halkınızdan, milletinizden, bu kadar mı sevmiyorsunuz milletinizi, insanınızı???



Not: Farkettim ki, 1 ay kadar önce yazdığım ve bundan hemen sonraki bloglarımda muhtemelen birkaç bölüm halinde “Blog nedir” başlığı altında yayına göndereceğim yazım da, aslında sadece blogla ilgili olarak yazılmış olmasına rağmen, şu anki konumuzla da ilintili bazı kurallara da değinmektedir. Yani o yazım, yayınlandığında aynı zamanda medya ve demokrasi açısından ele alınarak da okunabilir, bunu da buradan naçizane belirteyim istedim. Zira blog kuralları da zaten yine düşünce özgürlüğü ve bazı demokrasi kuralları kapsamındadır. Aslında o kurallar, doğrular ve gerçekler sadece blog için, sadece internet için veya sadece yazarlar, yorumcular, yöneticiler ya da gazeteciler, medya sektörü ve yayıncılık için değil, yazar veya okur olsun olmasın tüm insanlar, tüm insanlık için geçerlidir. Çünkü zaten hayata dair bütün “asıl” doğrular ve kurallar, sadece birileri için ve sadece hayatın bir alanında değil, "aynı anda" herkes için ve hayatın bütün alanlarında da aynen geçerli "gerçekler" olduğu için zaten, onlara “doğru” denir.

Teşekkürlerimle,
Sevgiler, saygılar… 

Filiz Alev 

 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..