Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Ey Oğul..!

Ey Oğul..!
 

"Mahkemede bir çocuğu savunuyorsam, O savaş zaten kaybedilmiş demektir."

-Özgürlük Yazarları-

Toplum; iletişimsiz ebeveynler, kimsesiz çocuklar, nefret söylemleri ve acılarla örülmeye devam ediyor. Suçu; uzaklarda veya karşımızdakinden önce, kendimizde arayalım. Anlatalım…

Evlilik ve bir yaşam paylaşmak olgusu, bazı insani gereksinimlerden çok daha fazla manevi olgularla beslenmeli. Ki özellikle çocuk Dünya’ya getirmek ve koruyabilmek. Anne veya Baba olabilmek…

En büyük okul eviniz. En büyük öğretmenler de sizlersiniz. Onların annesi, babası, hayalleri, iyisi, kötüsü hatta Tanrı’larısınız. Söylemleriniz, kelimeleriniz, hareketleriniz… Arkanızda sizi taklit eden gölge; Çocuklarınız…

Eşinizin, ‘Sana birşey söyleceğim’ sözü ile başlayıp, ömür boyu süren, kelimelerle tarifi olmayan olguyu, anne ve babadan binlerce kere duyulmuş, ‘anne baba olunca anlarsın’ sözünün haklılığı karşısındaki boyun eğişi dolu dolu yaşayın ve yaşatın, eğer ki hazırsanız. Bir başka çocuğun başına acı gelmemesi için, kendi çocuğunuzu bilinç, eğitim ve sevgiyle büyütmelisiniz. İnsanlık çarkının bütün dişlileri birbirine bağlıdır. Bu dişlilerin en başına bir çocuk yetiştirmeyi koyacaksak, bu mektubu da cebimizden ayırmamalıyız. Bence İnsanoğlu’na yazılmış bir mektuptur;

‘’Oğlum;

Bu mektubu sana henüz  3 yaşını doldurmadığın zamanlardan yazıyorum. 2 gün önce yemek yemeyi reddettiğin ve annenin tüm çabalarına rağmen ağlayarak direndiğin için canını acıttım. Sen henüz dünyaya gelmeden önce, annen ve ben sana dair hayaller biriktirirken, her ne sebeple olursa olsun sana vurmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Bu sözü tutamamış olmanın üzüntüsünü, küçücük bedeninde bıraktığım acılı kızarıklığa ekleyip katlayarak yaşıyorum.

Kayra’m, Oğlum, Orta yaşlara merdiven dayamanın yarattığı bir takım hislerle, geleceği görmekte güçlük yaşıyorum. Tek emelim, senin sağlıklı ve başarılı bir istikbale hazır olduğuna şahit olabilmek. Yaşıtlarından açık farkla önde giden zihinsel gelişimin her daim en büyük destekçin olacaktır. Ve annenle biz bu yeteneğini daha ileriye taşıyabilmek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bilhassa, annenin fedakar ve özverili gayretleri sayesinde henüz bu yaşında harfleri ve rakamları okuyabiliyor, entelektüel betimlemeler kullanarak bizimle sohbet edebiliyorsun. Keşfetmeye ve teknolojiye çok meraklısın. Benimle birlikte yapmaktan en çok hoşlandığın aktivite, başta oyuncakların olmak üzere, nesneleri tamir etmek. Kendi çocukluğumdan anımsadığım o bilim ateşini, senin gözlerinde de parlarken görebiliyorum. 18 yaşına geldiğinde, kendi karar mekanizmalarını oluşturup, hayat paradigmanı kurmuş olacaksın. Evreni ve bu küçük dünyayı algılamaya çalışırken yegane destekçin “bilim” olsun oğlum. Sen büyürken hayatına, algını manipüle etmek isteyecek insanlar girecektir. Hatta ve hatta bu kimseler çok yakın akrabaların dahi olabileceklerdir. Sana sarf edilen hiç bir cümleyi geri çevirme. Kimden gelirse gelsin, önemsiz olarak niteleme ve unutma, durmuş saatler bile günde en az; iki kez doğru zamanı gösterirler. Muhataplarını, “Aklınla dinle, vicdanınla sorgula, bilim ile doğrula.” Bu şekilde en doğru kararları verebilirsin.

Nezaket, sevgili oğlum, bir erkeğin en yakışan gömleğidir. Her daim nazik olmaya çalış fakat aşırıya kaçma. Bu dünya, senin nazik tavizlerini, ahmaklığın olarak görecek insanlarla dolu. Bu yaşında dahi kurduğun güçlü diyaloglar, gelecekte insanlarla iletişimde, başarılı olacağının sinyallerini veriyor. Her zaman bilmeni isterim ki, insanlar kalplerine dokunan cümlelerin peşinden gitmeye eğilimlidirler. Ve bunu başarmanın yolu empatiden geçer. Muhatabının gözünden bakmayı öğrenmelisin. Ve umut, sevgili oğlum, insanoğlunun sahip olduğu tek duygudur. Sevgi, nefret, korku… Tüm bu duygular umuttan türemişlerdir. Her ne yaparsan yap, insanların umutlarını yitirmelerine aracılık etme. Ömrümün ve sağlığımın izin verdiği ölçüde bu ve benzeri konularda seni hazırlamaya çalışacağım. Zaman zaman ben ve annenle sorunlar yaşayacaksın. Senin gözünden bakılınca bu sorunların pek çoğu biz yetişkinlerin asılsız kaygı ve endişelerinden kaynak alıyor gibi görünecektir. Bazen tamamen haklı olduğun konular da olacak. Tartışmalarımızın çözümünde haklılık ispatından ziyade, çözüm merkezli açıklamalar ve telkinlerden faydalanırsak, çok daha az hasarla aşabiliriz. Unutma, sen büyüdükçe bizler çocuklaşacağız. Böyle durumlarda lütfen erdemini bizlerden esirgeme.

Bilmeni isterim ki, bir oğulun babası ile yaşayabileceği her türden problemi tecrübe ettim. Babamdan nasıl bir baba olunması gerektiğini öğrenirken, nasıl bir baba olmayacağıma dair deneyimler de biriktirdim. Hatalarım olduğunda bilmeni isterim ki, farkında değilimdir. Zira senin için canımı vermeye tereddüt etmeyeceğim bu hisler yumağında, asla bilerek ve isteyerek seni incitemem. Böyle durumlarda yanlışlarımı görmemi ve kabullenmemi sağla. Ben şimdilerde senin için aynını yapıyorum ve inan bana bunun için büyük bir sabra ihtiyaç duyuyorum. Dün akşam legolarla kule yapmak istedin. Yaptığım her kuleyi yıktın ve tekrar istedin. Yıktın ve tekrar istedin. Ve bu yirmi küsur defa tekrar etti. Ağrıyan belime rağmen üst üste dizdiğim oyuncaklara her tekme atışında öyle güzel bir kahkahan vardı ki, şayet isteseydin sabaha kadar dizmeye devam edebilirdim. Geceleri izin alıp yatağımıza geliyorsun. Kucağıma kıvrılıp baba masal anlatır mısın diyorsun. Yenilikleri seven karakterine rağmen, sıklıkla baş kahramanı olarak seni anlattığım masalları tekrar ve tekrar dinlemek istiyorsun. Çoğu zaman masal anlatırken uyuya kaldığımda beni sen uyandırıyorsun. Uykuya daldığın zamanlarda altın sarısı saçlarının ensende bittiği yeri öpüyorum. Çoğu zaman nemlenmiş oluyor. Sende benim gibi ensenden terliyorsun. Kayra’m, kokun öyle güzel ki. Sonsuza kadar içime çekmek istiyorum. Uykunda yüzüne bakıyorum, ellerine, ayaklarına. Her ebeveynin evladı güzeldir muhakkak ama sen en güzelisin oğlum.

Dünya’ya ilk geldiğin anların geliyor aklıma. Pek çok baba, eşinin kucağında tanışır yavrusuyla. Oysa sen elime doğdun. Doktor olduğum için ayrıcalıklı hissettiğim anların başında gelir göbek kordonunu kesişim. Gözlerim annende, ellerimde sen, ne şaşkındım yavrum bir bilebilsen. Şarkı sözü gibi oldu evlat. Okuyunca gülersin. Bir bakıma şarkı gibidir yaşamak, usta ellerde bestelenmiş. Bazen hızlı, bazen yavaş, kimi zaman akıcı, çokça hüzünlü. Dilerim senin şarkın, rakı sofralarının ikinci kadehleri dolarken, hep bir ağızdan söylenenlere benzesin. Bu arada büyüdüğünde rakı içelim beraber evlat. Gözümde ukde idi, babamla oturup iki kadeh rakı içmek. Omuz omuza verip Drama köprüsünü söylemek. 31 yaşındaydım, askerliği nerede yapacağım açıklandı, Şırnak diye bir yer var. Adını duyanların yüreği sızlar. Hani bazen sana söylerim ya, orda bir köy var uzakta diye, gidilmemiş, görülmemiş. Askerlik yapacağım yer de ora gibiydi, tek eksiği bir köyün olmayışı, dağlar ve dağlar… Deden bunu duyunca oturdu ağladı, akşamına rakı içtik. Sen 20 aylıkken ağır hasta olmuştun, bir an ellerimin arasından yitip gittiğini düşünmüştüm. Sanırım o akşam babam da benim için aynı şeyleri hissetti. Çok kaliteli değildi, bildiğin tekelin standart yetmişlik rakısı. Ulan hayatımda içtiğim en güzel rakıydı be. Mezesi babaydı ne de olsa. Dedim ya, büyü de rakı içelim. Sen bana sevgilini anlat, ben anneni nasıl sevdiğimi. Aramızda kalsın ama. Gevşeklik yapma. Sır tutmayı öğren oğlum. Erkekliğin ikinci erdemi sır saklamaktır. Kanımız bir, yaşayacakların, yaşadıklarım gibi olursa, pek çok insan toplanacak çevrende. Seni sayıp akıl isteyecekler. Mahremlerini danışıp sırlarını emanet edecekler. Sır almak, sır vermeyi gerektirmez Kayra. Kendini asla buna mecbur hissetme. Dolmadıkça, taşmaya meyletme. Ve unutma, verdiğin her sır senin yumuşak karnın olacak. Aynı bardaktan çay içtiğin insanlar, gün gelir kanını içmeye heves edebilirler. Söylenmişler, söyleyeni pişman edecekse bir gün, varsın dil altında bakla olarak kalsınlar. Hayatına girecek insanları sen seçemezsin oğlum. Fakat, hayatında kalacak olanları belirlemek senin elinde. Ben tanıdıklarımla olan ilişkimi üç sınıfa ayırırım. Selam vereceklerim vardır. Sayıları fazladır bu kimselerin, hasbihal eder nezaket ölçüsünde mesafemi korurum. Borç vereceklerim vardır, evimize gelir giderler, güveni tahlil etmiş hatalarıyla kabul etmişimdir pek çoğunu. Bir de kan vereceklerim vardır Kayra. Dostlarım, dostlarımız… Onların kimler olduğunu albümlerimizden, sofralarımızdan, güzel ve zor günlerimizden biliyorsun zaten. Büyüdüğünde kendi çevreni kendin sınıflayacaksın bir gün.

Hayatına kadınlar girecek Kayra’m. Bir gün geriye dönüp baktığında, seni en çok güldürenin de, en çok ağlatanın da bir kadın olduğunu göreceksin oğlum. Öyle çok seveceksin ki, gözün bizi bile görmeyecek. Annen ve ben bu duyguları en yaşanılası şekliyle tecrübe ettik. Bu nedenle o günlerde seni anlayıp, değişimini kabullenmeye hazır olacağız. Lütfen sen de deneyimlerimizden beslenen yönlendirmelerimizi yabana atma. Unutma, seninle aramızdaki dostluk köprülerini tutan ipler zaman zaman gerilebilir, yoğun hisler, yoğun dalgalanmaları getirir. Mühim olan koparmamak. Kadınlar diyordum, yakışıklı oğlum. Bizler gibi değillerdir, şaşırma. Bir kadını anlamak, dünyayı anlamak gibidir. En hakim olduğunu düşündüğün anda, yeni bir niteliğini keşfedebilirsin. Erkekle kadın arasındaki iletişimin hazzı, keşfetmenin sonsuz okyanusundan beslenir. Ve en lezzetli ilişki, sürekli gelişen çiftler arasında izlenir. Doğru kadını bulmaya çok yaklaştığın zamanların olacak. Ve olmadığını fark edeceğin hezeyanların. Bu konuda işini kolaylaştıracak tüyoyu, o yaşa geldiğinde paylaşacağım. Sabırlı ol ve keşfetmenin keyfini çıkar. Kadınlar bizler gibi değildir demiştim. Hiçbiri, senin başrol oynadığın sahnenin figüranı değildir Kayra. Büyüne kapılıp önünde diz çökenleri basamak olarak kullanma sakın. Ve unutma, çiçeğini yolmadığın her ağaç, meyvesini memnuniyetle paylaşacaktır.

Baban SERCAN….

 

Bütün güzel yürekli dostlara sevgilerle.

Süleyman Baş

 
Toplam blog
: 4
: 231
Kayıt tarihi
: 18.02.15
 
 

Ege'de doğarak kültürel zenginliklerin içinde beslenen, fazlasıyla sarı yapraklı bir yolculuk ben..