Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

Ey vahşi!

Ey vahşi!
 

Rüyamda güzelliğiyle baş döndüren bir menekşeye söven insan ırkından bir kadın vardı. Uzun boylu, saçı saçaklı derviş ırkından bir kadın! Yoksa sen miydin o vahşi? Tabii, kara gözlerinin içindeki karanlıktan tanıdım seni. "Ama kokmuyor" deyip oturup ağlıyordun yanıbaşında. Lakin fazla sürmedi duygusallığın. Şu bizim Menekşe ne zaman ki yeniden gözüne çarpıyor, oturduğun yerden yine bir kavgaya tutuşuyordun onunla. Ortaya çıkamıyordum bir türlü. Uzaktan baktım bu vahşi ırkına benzer çaresiz deliye. Dokunsam kendine gelecektin. Ya da uzaktan ancak bu kadar yanılabiliyordu insan.
 
Uyandım. Ruhuma anlatımsız bir menekşe kokusu sinmişti. Aslında benim uyuyor oluşum bile, içinde hiçbir mecazi anlam barındırmayan bir gerçeklikle, hiçbir şeyin var olmadığını gösteriyordu. Aslında ben yokum ey vahşi. Canım yanıyor ama bu bile var etmeye yetmiyor beni. Rüyamda etimin acıdığını hissettim çünkü. Oysa olmayan bir mekanda o kadar emindim ki var olduğumdan! Senin şu menekşe de belki var olmadığından kokmuyordur ha vahşi? Çünkü bak beni dinle: İki "yok"un dik yokuşundaki hırıltılara "acı" diyoruz biz bu gezegende. Ve o, "yok"un ta kendisi. Boktan bir durum...
 
Her şey kokusuz bir menekşeden ibaret vahşi. Ve yine her şeyin sahiden bir bedeni var lakin ruhları yok ya da ruhlu bir bedensizlik içinde kıvranmaktalar. Ağlama. Gözyaşlarının seni ıslatamadığını fark etmeni istemem. Düşünüp dursan da düş bataklığını göremeyecek kadar toprağa basıyor ayakların. Bu yüzden ki batışını asla göremeyeceksin. Dur, nereye gidiyorsun! Uzaklaşma benden! Hayat iki kez aynı rüyaya tanıklık edecek kadar tesadüfi değil. 
 
Ruhum kötü bir rüya görüyor ey vahşi. Uyandıramıyorum o büyük ışığı. O da her yaşam arzusunu gerçek zannediyor: birbirinden farklı o kadar çok çığlık var ki hangisi düş hangisi yanılsama anlayamıyor. Halbuki kendisini tanıması için bizi bir denek olarak kullanan o baş gardiyan, biz böyle rüya gördükçe daha bir hırsla sarılacak kırbacına. Ama ne yapsam da parçalayıp atamıyorum şu beden kabuğunu. Eğer ki o hazin son, beni bu bedenin içinde ışıktan önce  bulursa, soğuyan bir gezegenin karanlığa savrulması gibi derin bir uykuya dalacağım. 
 
Kokan bir menekşe bulmalıyız vahşi. Biliyorsun, birimiz bedenden yoksunuz, birimiz ruhtan. Ama birimizin parmakları dokunamıyor ötekini ruhuna. Değiş tokuş da işe yaramıyor, nafile. Ya ben senin bedenine sokmalıyım ruhumu, ya da sen girmelisin ruhuma. Çünkü ayaza kesiyordu hava ve görüyordu bunu ruhum: çünkü dün gece yüksekçe bir tepeden bedenini izliyordu ruhun. Uykuda... Vahşi! 
 
Günay Aktürk
 
Toplam blog
: 25
: 106
Kayıt tarihi
: 09.06.16
 
 

Düşünen bir madde! Edebiyat, felsefe, bilim ve evrim meraklısı bir kitap kurdu. Bilim ve sanat! İ..