Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '07

 
Kategori
Kitap
 

EYLÜL-Mehmet Rauf

EYLÜL-Mehmet Rauf
 

Eylül!.. Öyle bir ay ki, geçen her güzel günü için ona minnettar olmak gerekliydi. Eylül esef ve özlem ayıdır, içine birkaç günlük kış hücumundan acı düştüğü için, insan o güzel havaların, devamlı yazın artık geçtiğini anlayıp esef eder ve özlem çeker.

Yukarıdaki satırlar Mehmet Rauf'un (1874-1931) Türk Edebiyatında ilk psikolojik kitap olarak nitelendirilen ünlü EYLÜL romanından. Bu ay boyunca hep Eylül'e nazireler yaptım, ama burada hala Eylül gelemedi, yaz günlerini yaşıyoruz. Kitabı 6 Eylülde okumaya başladım, Eylül ayı bitmeden tanıtayım istiyordum, ama bir türlü sarmadı beni, bitmek bilmedi. Dili ağır ve ağdalı, yer yer çeviriler ve dipnotlar var, anlaşılması zor.

Bir de isimler garip geldi bana. Benim bildiğim Suat erkek ismi, Süreyya kadın nasıl da denk gelmiş, acaba yanlış mı anladım dedim, baştan birkez daha okudum. Gerçi her iki cinse de verilen isimler var, sadece kadın kahraman ya da sadece erkek kahraman olsa fark etmezdim. Okuduğum sürece aklıma takıldı bu.

Bu romanı doğrusu çok merak ediyordum, bir ara okul kütüphanesinde gönüllü çalıştım ve o zaman dikkatimi çekmişti, özellikle kız öğrenciler tarafından çok okunan bir romandı. Sanırım Edebiyat Öğretmenleri, ilk psikolojik roman özelliği taşıdığı için öneriyorlardı. Sorduğumda da genellikle beğendiklerini söylüyorlardı. Bana ancak şimdi kısmet oldu okumak. Bu arada ben epeyce psikolojik roman okuduğum için, bu biraz yavan kaldı. Yine de o devirdeki yaşam standartlarını düşünerek okumak gerek.

Kitabın konusu, malum AŞK, bu üçgenli bir aşk...kadın da evli olunca yasak aşk deniyor, hatta ihanet olarak değerlendirilmiş. Aslında evlilikleri mutlu gibi görünse de Suad ve Süreyya farklı dünyaların insanları. Kadının müşfik oluşu evliliği bir süre idare ediyor, henüz yolun başındalar, 5 yıllık bir evlilik, ekmek elden su gölden yaşıyorlar. Zaten Süreyya asalak bir karaktere sahip. Sürekli çevresinden maddi beklenti içinde ve güzel yaşama meraklısı bir zat. Ailenin yapısı ise; otoriter bir baba, ikinci planda olayların dışında kalan bir anne. İçgüveyi bir damat ve uçarı bir görümce (Hacer). Onların içinde en aklı başında ve ayakları yere en sağlam basan evin gelini Suad. Kocası maaşı az olmasına rağmen bir yalı kiralayıp, sandal gezileri ve mehtap hayali ile yanıp tutuşuyor. Suad'ın babasından gelen para ile bu sağlanıyor.

Bu sıkıntılı evin bir de demirbaş ziyaretçisi kuzen Necib var. Gece hayatını ve kadınları çok seven," tüm kadınlar ihanet eder," kuşkusuyla evlenmekten köşebucak kaçan. Sürekli birlikte geçirilen günler sonucu Necib, Suad'ın diğer kadınlardan farklı olduğu kanaatine varır ve aşık olur. Ama gizli bir aşktır bu, açıklayamaz. Hacer'in de ilgisi vardır Necib'e, kıskanır ve ev içinde dedikodulara yol açar. Necib tifo hastalığına yakalanır ve bakımı için konakta yaşamaya zorlanır. Ateşler içinde yatarken eldiveni sayıklar ve yastığının altında bir bayan eldiveni bulurlar, Suad bu eldiveni tanır, çünkü kendisine aittir. Diğer tekini de verir.

Romanın sonu aşkları ortaya çıkan sevgililer için oldukça hüzünlü bitiyor. Bir gece ansızın konakta yangın çıkar. Yangında ortalıkta görünmeyen Suad'ı arar herkes. Kocası alevlerin içine girmeye çekinirken, Necip kendini feda eder Suad'ı kurtarmak ya da beraber ölüme gitmek için.

Hala okumadıysanız okuyun, bir şey kaybetmezsiniz, derim.


KİTAPTAN ALINTILAR:

Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum.

-Onlar küçüle küçüle bir nokta kalınca, azalarak sonunda üzüntüye dönüşen bir sevinç gibi acı, yıkılmış bir iç sıkıntısı içinde kalıyordu. Bu güzel geceyi tercih ettiği Beyoğlu gecesini,buluşacağı kadını düşünerek geceyi miskin, kadını hayvan buluyor, verdiği sözü unutmanın bir ihanet olmayacağını düşünüyordu. "İşte böyle," diyordu; kararsız,arzusuz, boş..." Başını salladı, "Ve bana evlen, diyorlar!" diye güldü. (s.80)

-Birçok zaman kendisi için kadın kelimesi yalnızca saçma, hain, kuşbeyinli anlamlarına gelmişti ve şimdi tekrar kadın sözcüğünü o anlamda kullanınca, bunun o kadar zaman namusuna hayran olduğu Suad'a uygulamak ona acı, pek acı geldi. (s.130)

YAYINEVİ NOTU:
Sıcak bir mevsim ne coşkunca başlayıp sonbaharın buruşuk yapraklarıyla birlikte solgunlaşan, acılı bir sevda öyküsü: Eylül... Romana adını veren bir ayda biten bir Aşk ve çekici Süreyya'nın kişiliğinde düğümlenmiş evlilik, hayat, namus gibi kavramların 'yasak bir Aşk 'in pençesinde nasıl irdelenebileceğini 'romantik' bir tahlille destanlaştıran Servet-i Fünûn karakteri: Mehmet Rauf...

Türk edebiyatının ilk 'psikolojik' romanı olan Eylül,1900-1901 yılları arasında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edildiğinde, belki de hak ettiği ilgiyi görememişti. Fakat belli ki, şimdi durum çok farklı: Zira Suad'ın Süreyya'ya olan aşkının mahiyeti, tam manasıyla henüz kavranmaya başlıyor!

Hazan yapraklarıyla 'Aşk' kavramının gerçek mahiyetini bulması, çağımız insanı için oldukça ilgi çekici olmuştur. Çünkü bu çağda içi yeterince boşaltılmış olan kavramlardan bunalmış olan insanlar artık gerçek aşkı aramaya başladılar: Sonbaharı aradılar, hüznü ve gözyaşını aradılar; Eylülü buldular...

(Arka Kapak)

 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..