Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '08

 
Kategori
Şiir
 

Eytişim mutsuzlukların çanları

Eytişim mutsuzlukların çanları
 

Günahların içinde çoğalan en nankör sevişmeler

Yalnızlıklarıma gözyaşlarımın mürekkebiyle yazılırken

Bohem bir aşk

hayat ve hayal ikizi, edilmemiş yeminler kadar anlamlı

Sevgimi içimde uyutup unutmalıyım artık seni

Boşaltıp herşeyin içini, yakmalıyım şimdi

Günahlarımın çarmıhında devasa bir ateş

Atıp içine iki satır hüzün

Tutuşturmalıyım alfabedeki adını oluşturan harfleri

Yangınımın alevleri üşümeli

Cehennemin termometreleri çatlamali

Donmuş alevlerin kırbaçladığı dualarımda

Kimsesizliğime kimse olamadın

Egoistliğinde boğulup

Götürdün beraberinde

Ay ışığını

Gün ışığını

Mum ışığını

Artık ay karanlık

Gün karanlık

Yanan mum karanlık

Biliyorum yağamayan bir aşk yağmurusun sen

Bulutların buz tutmuş

Esemeyen bir rüzgársin

Uğultunu unutmuş

İki satır yazan elinde kalemin kırılmış

Şimdi o kırık kalemin saplı yüreğimde

Ben yazdıkça iki satır sen kanıyor, bu dizeler

Öfkem yüreğimde deprem

Bakışlarım gözlerimde yorgun

Gözyaşlarım yosun tutmuş göz pınarlarımda

Aşk titriyor içimde

Ayrılga çiçek açtım hazanda

Yalnızlığımda üsüyor hüzünlerim

Ve sen girmişsin karanlığın koynuna

Ölü yılan gibi teninde ihanet

İçine sinmiş kokumda intihar

Seni bu şiire düsürdükçe, anlıyorum

Senin bana erken

Benim sana geç kaldığımı

Savurabilsem sessiz çığlıklarımı

Bu kırık dökük şiirin dizelerine

Kendimi gömebilsem çektirdiğim acılara

Lakin nedensiz, zamansız gittin

Artık hiç yaşanmayacak bir hayat girdi aramıza

Tek celselik sonlu, ölümde, sonsuz bir kış başlıyor

Ayrılığın buzlullarında devir

Dedim sana; para etmez, uğraşman boşuna, nafile

Kendini avutmak için bulduğun oyunlar

Okuduğun kitaplar dudalarımda yankılanır

Ses olurum duvarlarda

Dinlediğin puslu , nemli şarkılar

Dolduramaz içinde bıraktiğim ıssızlığı

Yazmak istesen, sonu gelmez cümlelerin

Bitkisel bir yalnızlık titrer dudağımın öptügü çıplaklığında

Pembe harflerle süslediğin inlemelerinde sönmüş hayat

Saat tıktakları, yorgun ve bitkin gecenin içinde

Zaman solmuş dünkü takvim yaprağında

Eksiliyorsun boşluğumu doldurmak için gram gram

Söz dedin söz: çıkmam bir daha karşına

Sebebin pimi çekilmiş bomba

Attin yüreğimin derinine

Neden diye sordukça kendime

Anlamsız gidişin patlıyor içimde

Uğruna içimi katletmek geliyor

Bir dar ağacı çiziyorum gözlerime

Gidişindeki idamımı, gözlerim açıkken,

bakışlarıma resmetmek için

Can çekişiyor şimdi sensizliğin girdabında ruhum

İşkencede sana duyduğum arzular

Çıplak bedenimde unuttuğun kokun yanıyor

İsimsiz kaldı samanyolunda yıldızlar

Sanki sensizlik evlatlık almış beni

Hor görülüyorum, , işkencedeyim

Sigara yanıkları ruhumda

En belali aşkların müdavimi ben

Çirkef bir çaresizliğin, tezgahında pazarlanıyorum haraç mezat

Ölü bir meleğin anısına tutuşturdum duaları

Alevlerin küf kokusunda

Maziyi kazıyorum kalemimle

Ölü doğmuş aşka inat

Ben yine seni doğuruyorum içimde

İstediğin kadar göm kendini korkularına

İstediğin kadar saklan bulunmazlıklara

Korkularında ağlasan sözcükleri hapset

Suskunluğunun hücresine

Yalansör dudaklarına sür

Şarjör şarjör söyleyemediklerini

Kendimi gizlediğim gökyüzünden

Kaysın adını verdiğim yıldız

Grizu gibi patlaşın evren

Altında kalayım gözyaşı içmiş bulutların

Gittikçe içimde çoğalan suskunluklarım

Okuyamadığım eski türkçe yazı

Gittikçe karmaşıklaşan aynı replikli kader

Ayrılıklar taahhütlü birlikteliklere açılan kapı

Lanet ayrılık esir almış beni sensizliğin zehrini emziriyor

Şarkmış iğrenç memelerinden bana

Son kez sesleniyorum sana

Kara harflerin yorgun bakışlarıyla

Kızıl aydınlık kokusunda tan vakti

Ufkuma felçli güneşler doğarken

Uğultularını içiyorum rüzgarların

Çöllere yağarken göremediğim yüzünden suretler

Artık hicretim oldun yalnızlıklara

Hergün biraz biraz tükenip, sana birikiyorum

Belki diyorum belki bir gün

Dolaşırken düşlerinin çıkmaz sokaklarında

Hayalim düşerken gölgeler gibi ayak uçlarına

Perdeleri kapalı pencerende oynarken siyah beyaz hayat

Yeniden sürgün olursun yalnızlıklarıma

Sen intihar sevdamın boşrol oyuncusu

Al aydınlık tebeşir kokan ellerine silgiyi

Sil sil artık ağlayan gözlerimi..

İstiyorum ki avuçlarnda dursun

Katarlarında sensizliği çektiğim hayat treni

Bozkırların ılıman nefesinde sararırken

Gözbebeklerime ektiğin sevda çiçeği

Binkez ölmüş yaşlı, yorgun ruh gibiyim

Beyazımda aklıyor kendini siyahlar

Susamış yağmurlar yıkarken ayaklarına düşen kara gölgelerimi

Artık gölgelerimden ve senden kalan acı bir miras bügünler

Bu azgın sevda kesiği yara sararken kendini kabuğuna

Bindiğim mazinin düşlerinden düşerken geleceğe yaprak yaprak

Açık bıraktiğin kapılar beyin deşen gıcırtılarla kapanırken yüzüme

Düş tarlasında kaybolan bulunmuşluk gibiyim

Hayallerimde canlanan sevişmelerimizi yağmalıyorum

Eytişim mutsuzlukların çanları çalarken diri gögüslerinde

Nasıl taşıdım seni bunca yıl saçlarımda eserken delirmiş poyrazlar

Nasıl susabildim rüzgarlara ödünç verirken feryadlarımı

Suskunlukların dudaklarımda bıraktiği çığlık yaralarına basarken

Zakkum usareli terk edilme korkularımı

Artık korkutmuyor beni gidişlerde peydahladığın gayri meşru ayak izlerin


Utku Aksu 23.10-16.11.2008…

 
Toplam blog
: 50
: 901
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

    ..