Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '13

 
Kategori
Kitap
 

Eyvah, kitap yazdım! -2

Eyvah, kitap yazdım! -2
 

Her türlü zorluğa rağmen yazmaya devam...


Önce genel hatlarıyla ülkemizdeki kitap olayına bir bakalım: Türkiye’de bir yılda 500-600 tanesi roman olmak üzere yaklaşık 1000 kitap basılıyormuş. Her kitaptan ortalama 1000 adet basılsa tam bir milyon kitap eder. Bu yeni kitapların tükenebilmesi için bir milyon alıcı olması gerekir. Bu kadar yeni kitap alıcısı bulabilir miyiz? Hayır… Kanıtı da ortada: Gidin matbaalara, gidin yayınevlerine depolarının kitapla dolu olduğunu göreceksiniz. İnternet kitap satış siteleri %50’lerden fazla indirimi boşuna yapmıyorlar… Buna rağmen stoklarını tüketemiyorlar. Her yıl stoklara yüzbinlerce kitap eklendiğini bir düşünsenize!

     Yazımın başlarında bedava verdiğinizde bile bazılarının kitabınızı almak istemediklerini söylemiştim. Bu konuda bir anımı nakledeyim:

     2-3 sene önce bir yayınevi, Üsküdar iskelesinde bir kitap satış yeri açmıştı. Adı çok hoştu: Kitap Gemisi. Orayı gezerken sadece o yayınevinin değil, çok sayıda değişik yayınevi ve yazarın eserlerinin de bulunduğu dikkatimi çekti. Görevliye ben de kitaplarımı getirsem satmayı kabul edip etmeyeceklerini sordum. O da beni yayınevi sahibine yönlendirdi. Sağ olsunlar, yayınevi sahibi olumlu cevap verdi.

     Dört kitabımın her birinden 50’şer tane, toplamda ise 200 kitabı oraya götürüp teslim ettim. İki ay sonra uğradığımda bir tane bile satılmadığını öğrendim. Dört ay sonra ise yayınevinden beni arayıp kitap satış yerini kapatacaklarını ve kitaplarımı almamı söylediler. Yani KİTAP GEMİSİ BATIYORDU…

     Kitapları almak için gittiğimde dört aylık süre içinde sadece bir kitabımın satıldığını söylediler. Kitapları geri götürmek tam bir eziyet olacaktı. O yüzden iskelede kitapları dağıtacağımı söyleyince görevli kız “Hocam yapmayın! Yazıktır emeklerinize…” Diyerek beni vazgeçirmeye çalıştı. Kararlı olduğumu görünce yardım etmek için benimle geldi. İskelede önüme çıkana verdim kitaplardan. Kabul etmeyenler de oldu, hem de azımsanmayacak kadar… Yüzüme şaşkın şaşkın bakanlar, kitabı uzatınca kafasını yana çevirenler ve tek tük de olsa teşekkür edenler de vardı.

     Kitapların yarısını bu yolla tüketmiştim. Geri kalan yarısını da aldım ve bir otobüse binip Kadıköy’e gittim. Bunları da Kadıköy Akmar Pasajındaki Sahaflar Çarşısında bulunan kitapçılara ücretsiz verecektim. Hiç olmazsa kitaplarım bir kitapçıda okur tarafından görülsün diye düşünmüştüm. Oradaki dükkanların hepsini inceledim. Çoğunda sahibinden başka kimse yoktu. O nedenle moraller oldukça bozuktu! Bazıları elimdeki poşetlerde kitap olduğunu görünce sanki “Biz kitaptan bıktık, bu adam da bize kitap getiriyor!” der gibiydiler. Ücretsiz birkaç kitap bırakmak istediğimi söyleyince yüzü değişenler olduğu gibi başı ile tezgahı işaret edip “At oraya!” diyenler de oldu. Tabii teşekkür edenler de…

     Sevgili okur, yazımın birinci bölümünü çeşitli sitelerde yayımladıktan sonra çok sayıda mesaj aldım. Meğerse bu konudan muzdarip olan sandığımdan da çokmuş! Bir vurduk, bin ah işittik! Moralini bozduklarım olmuş, moral verdiklerim olmuş, yazmaktan asla vazgeçmeyecek olanlar varmış… Çare üretenler de var elbet.

     Mesela bir okur, tanınmamış yazarlara çeşitli dergi, yayınevi ve vakıfların düzenlediği yarışmalara katılmalarını önerirken, başka bir okur aynı yarışmalarda adam kayırıldığından yakınıyor. Yani “Al gülüm, ver gülüm” hesabı…

     “Kitapsız aşım, kaygısız başım!” diyerek atasözünü değiştiren bir başka okur şöyle devam ediyor: “Kitap yazmak için gece gündüz çalışacağım, bastırmak için aylarca yıllarca koşuşturacağım, cebimden para harcayacağım, okura ulaştırmak için taklalar atacağım. Ne için? Kitap sahibi olmak için. Sonra da belki yazdığım kitap nedeniyle yargılanacağım ve belki de hapse atılacağım. N’oldu şimdi? Temel’in işine döndü bu kitap işi… Yok yok istemem… Kitap mitap istemem… Kalsın…”

     Devletin konuya el atmasını isteyenler de olmuş. Bunlar umutsuzca da olsa devletten bir yardım bekleyen okurlar. Devletin yapabileceği çok şey var ama yapmaz. En basitinden kitap işlerindeki KDV’yi düşürebilir. Böylece kitap maliyetleri azaltılabilir ve daha çok kişi daha ucuza kitap alabilir. Tabii bunu sorgulayan insan yetiştirmek hedefi olan bir devlet yapar. Halkını cahil bırakıp koyun gibi gütmeyi hedefleyen bir devlet neden yapsın ki…

     Varlıklı kişiler bu konuda bir vakıf kurup, yeni yazarların topluma kazandırılmasını sağlayabilirler. Böyle bir teşebbüs ülkeye ve insanlığa büyük bir hizmet olur.

     Hayırsever kişilerin yapabilecekleri de var. Kazanacakları sevap da oldukça fazladır. Mesela masal kitapları yazan bir arkadaş, bastırdığı eserini bir okulun öğrencilerine ücretsiz olarak dağıtmış. Bu uygulama bir hayırseverin çok hoşuna gitmiş. Arkadaşla konuşup rızasını almış ve o da, başka bir okulun öğrencilerine arkadaşın bastırdığı kitabını hediye ederek bir hayırseverlik örneği göstermiş. Geçen gün bana ulaşan bir dergide o ayki baskı ücretini üstlenen bir hayırsevere teşekkür edildiğini görünce sevindim. Umarım bu konuda daha çok örneklere ileriki günlerde rastlarız.

     Sevgili okur, buraya kadar anlattıklarımdan sonra hâlâ “Eyvah, kitap yazdım!” diye feryat ediyorsan, yazı amacına ulaşmamış demektir. “Yazdım, daha da yazacağım ve yazdıklarımı bir şekilde okura ulaştırmanın mücadelesini vereceğim. Zorluklar beni yıldıramaz, yolumdan döndüremez.” Demenizi isterdim.

     Son sözler Oruç Baba’dan:

     *-Bilgi ağacını atalar diker, çocukları ve torunları ise bakımını üstlenir.  Bizim için dikilenlere en iyi bir şekilde bakmalıyız; ayrıca, çocuklarımız ve torunlarımız için de bilgi ağacı dikmeliyiz.

     *-Bilgi çiçeğinin kokusunu bilen, onu düşünce bahçesine eker.

     *-Bilimden uzaklaşan toplumlarda doğan boşluğu, hemencecik dogmalar doldurur.

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..