Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Eyvah! Terkeden geri döndü!

Mutluydunuz. Herkes onu arıyordu, siz bulmuştunuz (öyle sanıyordunuz.) Suratınıza kapatılan metal bir kapı kadar ağır bir ses çıkmıştı yüreğinizden öğrendiğinizde, gitmek istiyordu. Gitti. Bitirmeniz gereken kitaplar, dinlemek istediğiniz müzikler, gitmek istediğiniz filmler, katılmak istediğiniz eylemler, görmek istediğiniz dostlar vardı. Artık zaman sizindi. Tam kurmuşken darmadağın olan dengenizi, normale dönmüşken uykularınız, gereksiz yere akmazken gözyaşlarınız. Eyvah! Geri döndü...

Bırakmıştınız usulca. Kızgın sözcüklerin, kırgın kelimelerin beklediğinizden azı çıktı ağzınızdan. Her açık bilincin tahmin ettiği gibi, hissetmiştiniz aslında bu gidişin olacağını çok daha öncesinden. Sadece kabul etmek, sindirmek istemediniz. Kitaplardan, yakın dostlardan, bulabileceğiniz tüm araçlardan 'akıl' aldınız, 'Bitmiş aşklar nasıl kurtarılır? ' yazılarından reçeteler çıkarmaya çalıştınız. Zaman geri doğru akmıyordu. Gelecekte yaşayabileceğiniz güzellikleri değil, sürekli geçmişi düşünmeye başladığınız anda farkettiniz; giden gitmişti, sessizce 'kal' demek yersizdi.

Yine de, hiçbir kalbi kıramayan, 'hayır' sözcüğü fazlaca öğretilmemiş kişiliğiniz bekledi. Öldürücü darbenin ondan gelmesini, bir aşkın katilinin o olmasını istediniz. Sorumluluktan kaçan o küçük kızın hep yaptığını yaptınız aslında yine, topu karşıya attınız.'Mücadeleci' kişiliğiniz olaylar gerçekleşmeden onları etkilemek için değil, olduktan sonra sonuçlarına katlanmak, getirileriyle başetmekle varediyordu kendini. Anadolu dervişlerinin sabrı ve çilekeşliğinden değil ama annenizin bir ömür bitmeyen çilesinden yola çıkıyordunuz. Siz onun 'modern' haliydiniz. Giderse o gitsin, kalırsa o kalsın diyordunuz usulca.

Beklenen an geldi çattı. Herzaman gittiğiniz yerde, karşılıklı yudumlarken içkilerinizi 'Ne var ki bizim aramızda' deyiverdi! tüm öncesinden yaptığınız provalar, tüm 'güçlü görünme' çabaları kayıp gitti avucunuzdan. Konuşamadınız pek, konuşamazdınız da.Gözlerinizi okumasını bekliyordunuz.'Ben sadece geçiyordum, uğradım' dedi, altta kalır mısnız 'Ben geçmiyordum bile, kendimle başbaşayım, yapmam gereken bir yığın iş var' taktiğine başvurdunuz. Usulca devam eden konuşma gittikçe sertleşti, eteklerdeki bütün taşlar döküldü ortaya.Yürekte hala acıtan tüm cam kırıkları...Gitmesi umrunuzda değildi, o cam kırıklarını ordan çıkarsın istiyordunuz.Konuşsun, açıklasın, kızsın, savunsun ama ille de kabul etsin artık ikinizin de bildiği gerçekleri.Olmadı. 'Git artık' dedi.'Son bir kere yüzüme bak' dediniz. 'Bakmak istemiyorum, giderken arkandan da bakmayacağım' dedi. Yürüdünüz, son adımda arkaya baktınız, doğruyu söylemişti...

Zordu, çok zordu.Yaşayanlar bilirdi.Siz de bilirdiniz öncesinden, bu tanıdık yürek ağrısını. 'Yüzün allak bullak' diyenler zamanla 'canın mı sıkkın' a çevirdiler sözlerini. İlk başlarda odaya kapanıp kitap okuma, bolca müzik dinleme, dünyada tek başınaymış gibi davranma tavırlarınız sonradan aşırı sosyalleşmeye götürdü sizi. Gidilmekten üşenilen uzak akraba dostları ziyaret ettiniz, bitirilemeyen kitapları devirdiniz, bu kentin kocaman meydanları vardı protestolar için - hepsi aşk acısı yaşadığından mı gelemiyor bilinmez- ama çok insan yoktu ortalıklarda, yürünecek yollar vardı yürüdünüz. Kendi kendinizi sağalttınız. Dostların kafası şişmişti sizi dinlemekten, iyi oldu bu.

Yeni yıla girerken kameraya bakarken söylediklerinizden biri 'sen yeni yılda asla olmayacaksın, buna izin vermeyeceğim' di. Öyle de yaptınız. Cep telefonu, e-mail, iş telefonu, ortak tanıdıklar, ortak mekanlar gibi tüm iletişim sağlayabilecek araçlardan ısrarla uzak durdunuz, başardınız.

İlişkiyi bitirmeye yetmeyen gücünüz, acısıyla başetmekte olağanüstüydü. Öyle ki sabahın köründe olan bir karşılaşma siz de hiçbir his yaratmadı sadece 'Bu kadar çabuk mu atlattım' dediniz, o muydu uykularınızı engelleyip gözyaşı döktüren?

Duygular azaldığında, mantık kendini daha rahat kabullendirir.Aslında bu ilişkinin sizi nasıl yıprattığını, geliştirmediğini şaşırarak farkettiniz. Döktüğünüz gözyaşlarına üzülüp 'Daha önce neden yapmadım' diye hayıflandınız.

Herşey dengesine kavuşmuştu.Heraklitios daha ilkçağda 'Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz' demişti, aynı acıları istemiyordunuz zaten, sorun yoktu.Ta ki o mesajı alana kadar.'İşin yoksa seninle konuşmak istiyorum' diyordu mesaj. Kararlı tavrınızdan ödün vermemeliydiniz, hem yeni yıl mesajına bile cevap vermeyen siz değil miydiniz? 'İşim var' dediniz, vardı gerçekten, eskiden olsa ertelerdiniz, artık öncelikler sıranızda adı ilk olan değildi. Israrla aradı, akşam görüşmeyi reddettiniz. Ertesi akşam yine aynı ısrardı telefonun öbür ucundaki ses, umrunuzda mıydı? 'Ya bu akşam gelirsin, ya da bir daha hiç görüşmeyiz' deyince neden yelkenleri suya indirdinizi peki, siz zaten ömrünüzden söküp atmamış mıydınız onu?

'Asla gitmem bir daha' demenize rağmen, öldürücü darbeyi vurduğunuz yerde görüştünüz yine. 'İyi miydiniz? ' sizi merak etmişti. Bırakan o değil miydi, vazgeçen? 'Yanlış' anlamıştınız, o sadece 'iyi düşün' demişti size. Düşünmüştünüz, en iyisi uzatmaları oynamadan doksan dakikasını tüketmiş bu yorucu maçı bitirmekti. Kimse üstün gelemeyecekti, kimse haklılığını kabul ettiremeyecekti, biliyordunuz.

İstediğinde rahatça başka yöne çevirdiği bakışları, ısrarla, şefkatle size bakıyordu.'Hala bana nefretle bakamıyorsun' diyordu.O, insana olan sınırsız sevgimden, kin tutamam ben diyemiyordunuz.

İsteyerek çıktığı hayatınıza, kendi istediği anda bir dönüş yaptı.Uzun zaman boyunca yüreğinizin gizli bir köşesinde hep bu isteği taşımamış mıydınız?

Her denge bozulmak içindir .Her çelişki çözümün ön adımıdır aynı zamanda. Yolun ortasında duruyorsunuz, az ilerde yol ikiye ayrılıyor; ya sakin, rutin, sıkıcı ama huzurlu bir şekilde yalnız başınıza yürüyeceksiniz, ya da neşeli, ama huysuz ve başbelası bir yol arkadaşıyla kimi zaman çok güzel ama kimi zaman sizi canınızdan bezdirecek gergin bir yolculuk yapacaksınız.Karar verin. Siz olsaydınız, hangi şıkkı işaretlerdiniz?

 
Toplam blog
: 4
: 546
Kayıt tarihi
: 25.10.06
 
 

En zoru da herhalde kendi hakkında yazmak...Yaşamak yani ağır bastığından. Değişen mekanlardan, deği..