Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '16

 
Kategori
Güncel
 

Ezberi bozmak

Ezberi bozmak
 

Yıllar önce üniversite sınavına girerken aklımda ve hayalimde Eğitim Bilimleri okumak ve bu alanda uzmanlaşmak asla yoktu. Kendimi tanımamanın, doğru yönlendirilmemenin, sınav ve tercih sisteminin bir sonucu ve mağduru olarak kendimi bu bölümde buldum. 
 
Okulu bitirdiğimde aklımda TRT 'de çalışmak ve eğitim konulu program yapımcılığı vardı. Ancak bu amacımı da gerçekleştiremeden şartlar ve tesadüf gereği iş yerim okul, çalışma arkadaşlarım öğrenciler, öğretmenler ve veliler oldu. Yıllarca PDR den, program geliştiriciliğe, ölçme- değerlendirmeden, okul idareciliğine kadar eğitimin hemen her alanını deneyimledim. 
 
Hayalim bu olmasa da iyi ki mesleğim olmuş diye düşündüm çoğu zaman. Çünkü bu sayede içinde psikoloji, sosyolojı gibi konusu insan olan başka sosyal bilimlerin de bulunduğu ve yaşam boyu süren " eğitim bilimi"nin bana bir perspektif kazandırdığını hissettim.
 
Üniversiteye ilk başladığımızda Eğitim Bilimine Giriş dersinde eğitimin tanımını öğrettiler önce. Eğitimin konusunun evren ve insan olduğunu, bireyde istenilen davranışı kazandırma, davranış değiştirme sürecine eğitim dendiğini öğrendik. Bunun sadece bilgi ve beceri kazandırma işi değil, aynı zamanda kişilik geliştirme işi olduğunu da...
 
Ülkelerde eğitim sistemleri kurulurken, eğitim sisteminin ne tip insan yetiştirmek istediği, hakim ideolojinin ne olduğu ve hangi felsefeyi benimsediği önemli ölçüde belirleyici faktörlerdir. Devletlerin devamlılığı,toplumsal yapı, ekonomi bunlara göre şekillenir. Bu sebeple uygulanan sistemin felsefesi ile, eğitimi veren kişilerin felsefesinin birbiriyle uyuşması toplumsal yapıyı şekillendirir. 
 
Bu nedenle herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir ki; küçük ölçekten bakıldığında bireyin geleceği, büyük ölçekten bakıldığında ise devletlerin ve hatta dünyanın geleceği, çocukların ve gençlerin eğitimine bağlıdır. 
 
Cehalet ve yanlış eğitim politikaları bir toplumun kendi içindeki en büyük düşmanıdır. Ayrıca dışarıdan düşman aramaya gerek yok! 
 
Malum, dün okullarımız açıldı ve yeni bir öğretim yılı daha başladı.
 
Önümüzde eğitimci, idareci, öğretmen, anne baba olarak kendimizi yenilememiz, düşünmemiz, öğrenmemiz gereken çok şey var!
 
Aynı alışkanlıklarla devam etmeyi tecrübe zanneder, gelişmez, geliştirmezsek, tabiri caiz ise devekuşu gibi başımızı kuma gömersek bir yılı daha heba etmiş oluruz.
 
Lütfen ihtiyacımız olanın , AKLI, ViCDANI ve AHLAKI yerinde MEDENİ İNSAN yetiştirmek olduğunu ve bunun da her birimizin ödevi olduğunu unutmayalım! 
 
İlkokula yeni başlayan bir öğrencinin sınıfına istekle gelmesi, selamlaşmayı öğrenmesi, hata yaptığında özür dilemeyi, teşekkür etmeyi bilmesi, arkadaşlarına sözlü ya da fiziki zarar vermemesi, okuma yazmayı ne kadar kısa zamanda söktüğünden daha önemlidir. 
 
Okulda ilk karşılaştığı zorlukları, arkadaşları ile yaşadığı problemleri çözme becerisi kazanması, matematik problemlerini çözebilmesinden daha çok zeka gerektirir çoğu zaman. 
 
Kendini değerli hissetmesi ve başkalarının da en az kendisi kadar değerli olduğunu fark etmesi, başkalarının da haklarına saygılı olması ve nazik davranması, alması gereken ilk ve en önemli hayat bilgisi dersidir. 
 
Paylaşmayı, birlikte iş yapmayı, sorumluluk sahibi olmayı bilmesi, önemli gün ve haftaları ezberine almasından daha önemlidir,
 
Çevreyi temiz tutmayı, çiçeğe, hayvana zarar vermemeyi öğrenmesi, ileri- geri ritmik saymadan daha önceliklidir. 
 
Barışcı, uzlaşmacı ve duyarlı olmayı öğrenmesi, güzel davranması, güzel yazı yazmasından daha kıymetlidir. 
 
Ve bütün bunları öğretecek olanlar, evde anne-babalar, okulda öğretmenlerdir.
 
Çocuklar, gözlem ve taklit yoluyla öğrenir. Nasihat etmek değil, örnek olmak gerekir.
Çocuklarımıza kitap okumalarını söylerken, kendimizin ne okuduğuna ve ne kadar okuduğuna da dikkat etmemiz gerekmiyor mu?
 
Bağımlılıkları olmasın isterken, kendi bağımlılıklarımızın farkında değilsek nasıl başarılı oluruz? 
 
Boş zamanlarını anlamlı uğraşlarla geçirmesini söylerken, kendi zamanımızı nasıl geçirdiğimizi görmüyorlar mı sanıyoruz? 
 
Evinin prensi, prensesi olarak yetiştirilen çocukların, gerçek dünya ve ilişkiler ile yüzleştiğinde nasıl zorlanacağını, mutsuz olacağını önceden görebiliyor muyuz? 
 
Çocukların her girdiği ortamda yetiştiği evi ve aldığı terbiyeyi gösterdiğini görmezden mi geliyoruz?
 
Kurslara, sanatsal ve sporsal aktivitelere gönderdiğimiz, mesleklerini bile bizim seçtiğimiz çocuklarımız, kendi beceri ve ilgilerine uygun iş yapmaktan keyif alan, hayalleri olan çocuklar mı? Yoksa bizlerin egolarını ya da hırslarını tatmin etmeye çalışan mutsuz kurbanlar mı? 
 
Başarılı ve iyi bir eğitim sınıfta başlayıp, sınıfta bitmiyor. Ailede başlıyor, okulla ve öğretmenlerle pekişiyor ve bütün hayata yayılıyor. Zamanı ve mekanı yok.
 
" Yaşama sanatını öğrenme" işidir eğitim.
Sadece kitaplardan, teorik olarak öğrenilemez. O işin sadece bilgi kısmı...
Yaparak, yaşayarak, gözlemleyerek, duyumsayarak, kişiliğin de gelişmesi ile öğrenilecek bir sanat. 
 
Ne demiş Mark Twain...? 
" Eğitim kafayı geliştirmek demektir, belleği doldurmak değil. " 
 
Verimli bir yıl olması dileğiyle, hepimize kolay gele, rast gele...
 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..