Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '07

 
Kategori
Anılar
 

F…n

F…n
 

Evin önünde kurban kesilince:Orti, Nano ve ben dayanamadık evden kaçtık! Bez afişleri görüntüledik!


Soyadı yaşamda en az bir kez değişir! Genelde bu iş biz kadınların başına gelir! Çağdaş devirde erkekler de isteyerek veya az gönüllü böyle bir şerefe nail olabilirler! Ülkemizde henüz yerleşebilmiş sayılmaz! Adetten değildir! İkili bahisler arada sırada oynanır fakat nadiren! Zaten çoğunluk ve Havvalar, çocukların kızlık soyadı altında dünyaya gelmesini tasvip etmezler!

Bihaber, üryan savunmasız bir şekilde dünyaya gelişlerde, kimse üç beş kiloluk canlıya “ Senin adın ne olsun viyaklayan vita? (hayat)” Diye sormaz bile! O anda top ten ne ise, revaçta ne varsa, ataların hoşuna ne giderse, mavi, duruma göre pembe bilekliğin üstüne mühürlenir!

Fransızcam henüz bozulmamış, Alman dilinde tay tay durduğum gençlik yıllarında, çok kültürlü(çeşitli ülkelere mensup) bir arkadaş gurubu ile piknik yapmak için bir göl kenarında toplanmıştık! Almanı yugoslavı, yunanı italyanı hemen hemen hepsi isimlerinden yakınıyor, bin bir çeşit mimik yardımı ile bunu dile getirmeye çalışıyorlardı!

“İnşallah bana bulaşmazlar” Düşüncesi, tilki olmuş kafamda tur atıyor! Çünkü ben adımdan hoşnudum, vecibelerini tam olarak yerine getiremesem de( Kurban kesmek, hacca gitmek, daha fazla bu konuya değinmeyelim özelin özüne girip göz çıkarmadan) Elhamdülillah diyelim!


Yan çizerek, tam görünmez olurken, çembere alınıvermiştim! “ Adının anlamı nedir?” Sorguya çekiliverdim! Mangal yeni yeni alevlenmişti! Tüm dillerde adımın karşılığını bulmak, bilmek çok hoşuma gittiği için ( gençlik işte!) Hem söyledim, hem de mangaldaki alevi işaret ettim!

İçlerinden biri: “Tam bir Kızılderili ismi” Deyiverince, diğerleri başladılar kıkırdamaya! Gırgır, makaraya sarmaktı niyet, maksat ortalık şenlensin!


Kızılderililer ilginç farklı, doğaya saygılı, şimdilerde insan haklarını savunan, kardeş arasına bile fitne fesat sokmadan edemeyenler tarafından kısırlaştırılmış talihsiz bir millettir ve ben onlara içten içten hayranlık besliyorum! Bunu nerden bilebilirlerdi? Bizim piknikçiler!

“Kızılderili” Benzetmesine, ettiğim teşekkürler öyle samimiydi ki, sevindiğime, yirmi yaşına gelmiş, atkuyruğu yerine örgülü saçlarla dolaşana inandılar!


Mangalda ateş sönmüş, sıcak külüne yazık olmasın, etraf cayır cayır yanmasın, değerlendirelim savurmayalım görüşünü savunan dilbaz Hasan arkadaşımız ve İspanyol eşi başladılar Türk kahvesi pişirmeye! Sıcacık külde buram buram mis gibi kokan!

İsminle barışık ben, ikinci rauntta minderde olmayı kafama koymuştum!

Bir zamanlar almış olduğum terbiye çerçevesinde, kişisel fikir konusunda, yeri geldiğinde geri adım atmanın doğru olduğu inancı ağır basıyordu! Yani ayıp olmasın davası!

Şimdilerde durum biraz daha farklı, ayıp ve doğru ayrı terazilerde tartılıyor! Saçlar da örgülü değil artık!


Kahve faslından sonra, sırada ne vardı? Baş edebileceğim konulara dalmalarını umuyordum! Benim kumarda şunda bunda pek şansım yoktur, talihime küseyim! “İsim” konusu yakamı bırakacağa benzemiyordu!

“ Elinde olsa, kendine hangi ismi verirdin?” Çatmıştık bir kere, kurtuluş yoktu! Grup arkadaşlarımla, herhangi ortak bir nokta da buluşmalıydım! Öyle bir nokta yok ise ne işim vardı yanlarında!


Şu an böyle bir durumla karşı karşıya gelmiş olsam, bu soruya cevap vermektense” Karşıyaka da İzmir’in gülü” şarkısını silah zoru bile olmadan, söylerdim! Bir Göztepeli olarak!

Genç beyin imdadıma yetişti! Yıllar öncesi kayıtlara gitti! Eyüp-Bostanlı ev- Bahçe- İp salıncak- Marazlı mız mız dış kapının mandalı- Bir akrabanın kızı!


“Önce ben biniciğim, istediğim kadar beni sallicin! Sonra sen binicin! Olmaz dersen seninle oynamicim!” Kabul etmekten başka çarem yoktu! Dakikalar uzadıkça uzadı, kollarım koptu ama kaprisli kız sallanmaya doymuyordu!


Çocuk kafası onu kısa zamanda salıncaktan indirmenin yollarını arıyordu, bulur bulmaz salıncağı deliler gibi sallamaya başladı!


Ne kadar yalvarsa, ne kadar tehditler savursa geri dönüş yoktu artık! Ya inecekti… Benim hiç suçum yoktu, o salıncaktan düşmeyi tercih etti!


Kafasını taşa çarparak! Baygın, gözleri dönmüş bir şekilde! Ben yedi yaşında katil olmuştum! Korkudan, erik ağacının tepesinde buldum kendimi!


Haykırışlarım sadece ailemi değil, Eyüp Sultan ziyaretçilerini de başımıza toplamıştı!


“Gel in aşağı! Bak ayıldı ölmedi! Korkma!” Sözleri beni ikna etmeye yetmiyordu! Kızın annesi açtı ağzını yumdu gözünü! Babaannem beni savundu, annem oynama yasağını gündeme getirdi!


En kötüsü, vicdanım canımı çok yakıyordu! Bencil çocuk! Ne olacak bencil kız!


Doğal bilgi sayar, beyin hemen bir dosya açtı!


Önümde duran tablo, seneler sonra da olsa, gıyabında ondan özür dileme fırsatını sunuyordu! Kendimi, uzak akrabama bir nebze olsun, kendi düşüncelerimde affettirmek için bunu yapmalıydım! Zaten aklıma başka bir isim de gelmiyordu!


“Elinde olsa, kendine hangi ismi verirdin?” Sorusuna yanıtım onun ismini zikrederek oldu! Birden rahatladım! Acaba duyabilseydi, bu davranışımla gönlünü almış olabilir miydim? Hiç sanmıyorum! Lâkin benim gönlüm olmuştu!


İçimden” Şimdi bu bilgiç Alman genci ne anlam ifade ediyor” Diye sorarsa yanmıştım! Çünkü ben ne anlam ifade ettiğini bilmiyordum!


Hiçbir şey sormadı! Donuk gözlerle beni baştan aşağı süzdükten sonra” Du bist aber frech mein lieber scholi” Anladığım bana yetmişti! Beni küstah olmakla suçluyordu! Ama neden?


Dilbaz Hasan baktığı falı yarıda kesti, fincanı çimenlerin üstüne bıraktı! Elindeki tespihi yandan yandan çevirerek yanımızda bitiverdi!


“Hop dedik! Bu ne iştir! Josef! Kardeşimize “was hast Du gesagt( Josef sen ne dedin?)


Yüzü sararan Josef kısık bir sesle Hasan’ın kulağına fısıldadı!

Ben onları göz hapsinde tutuyordum!


Diğerleri gülüp oynuyorlar, kimse bir şeyin farkında değildi!


Ben, Hasan, Josef üçgeni yay gibi gerilmiştik! Hasan yanıma geldi yüzüme bakmadan: “Sen ona ne dedin gülüm?” Kısa metraj olayı aktardım! “Elinde olsa kendine hangi ismi verirdin diye sordu bende F...n! Dedim!


Bir insan ancak bu kadar sevimsiz gülebilir!

“Bak Gülüm, Alman dilinde ayıba kaçan bir kelime mevcut, doğal bir eylemi, ucuz basit bir şekilde ifade eden ve altı harften oluşan! Sen F…n deyiverince, kulakları, kulağına yatkın olanı algılayıvermiş bizim Josef’in! Bana öyle bakma! İnanmıyorsun değil mi? Bu iki kelimenin telaffuzu(biri Türkçe, diğeri Almanca) birbirine çok benziyor! Yarım kulakla dinlemiş bizimki!


Hasan’a inanıyordum inanmasına da! Ben rezil olduğuma yanıyordum!


Tevekkeli Yüce bizlere, iki göz vermiş iyi görebilmek için ne kadar dikkat etse de insan, gözden kaçıveriyor! İki kulak ona keza, doğru duyabilmek için!


Dil konusunda tasarruf etmiş, bir tanesiyle yetinmiş!


Düşündüm de ya iki tane vermiş olsaydı! Yanmıştık! Çoğu zaman bir tanesi bile fazla gelebiliyor! İnsanı zıvanadan çıkarıp, olmayacak hallere düşürebiliyor!


Dilin yabancısına, kimsenin bir itirazı yok! Anadili yaymak için, yabancı dillere ihtiyacımız var! Öğreneceğiz ki öğretelim, Ülkemizi anlatalım!

Küçülmeyelim, bu evrende yayıldıkça yayılalım! Yurtdışına giderken dilimizi yanımıza alalım, gurbette yaşıyoruz mazeretiyle dilimizi naftalinleyip sandıklara tıkmayalım!


Dil canlı bir varlık! Nefes almak ister!


 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..