Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '10

 
Kategori
Eğitim
 

Fabrikalarda çeliği işler gibi eğitim mümkün mü?

Fabrikalarda çeliği işler gibi eğitim mümkün mü?
 

http://www.gucluhaber.com/images/ARSIV/2009/MART/27/erdemir-demircelik.jpg


ikuynen Taystelu (Sonsuz Mücadele) bu, Helsinki de oynanan bir tiyatro eserinin adı. Oyunun karakterleri, Adem, Havva, Habil, Kabil , eşleri, iblis ve yüzlerce şeytan. Kabil yaratıcı hislere sahip olduğunu hisseder, kendine inanır ve dünyanın, insanlığın geleceği için bütün gücüyle savaşmaya hazırdır. Yakınlarına şöyle der; Yeryüzünün, küçük, zavallı solucanları, siz sadece sürünebilir ve titreyebilirsiniz. Korkunun çocukları olduğumuz için, dini de devamlı korku, titreme, şikayet ve dilenme olarak algılıyorsunuz. Eğer siz ruhen de gerçekten yaratanın çocukları olsaydınız, yere kapanmak yerine yukarılara uzanarak, büyüyerek, kendiniz birer hayat yaratırdınız. Bu oyunun ana fikri, insan hiçbir şey önünde eğilmemeli, sürünmemelidir.

İnsan hayatı, tükenmeyen bir kültür yaratıcılığıdır. Kendisi ve kendisi dışında olan güçlerle sürdürülen bir savaştır. Bu eser Finlandiya’nın ruhunu yansıtmıştır. Aydınlık gelecek için, memleketteki kültür seviyesi için yapılan acımasız, ısrarlı kültür savaşının ruhunu. Memleket yoksundur. Bir şey hariç her şeyden yoksundur. Emeğe karşı olan direnci, enerjisi. Finlandiyalılar asırlık emekleri, azim gerektiren çalışkanlıkları ile ‘ Bize taşlar ve bataklıklar düştü, biz de gocunmadan onları verimli toprak haline getirdik.’ Diye söylediler. Bu ülke de her şey küçüktür. Şehirler, elde edilen gelir fakat her şey derli topludur.

Finlandiya’nın kıt, taşlı ve ender tarlaları, nüfusa geçinebilmesi için yeterli ekmek vermiyordu. Ancak eğitime olağan üstü önem veriliyordu. Okullar sadece dış görüntüleriyle değil, temizlikleri ve hijyenleriyle de dikkat çekiyor. Büyük pencereli ve yüksek tavanlı odalar geniş koridorlar, muhteşem havalandırma, rasyonel ve rahat mobilya yerleşimi, oyunlar için geniş ve temiz bahçeler, bütün imkanları olan spor salonları. Bütün Finlandiya da böyledir. Çocuklar kışın ve yazın boş zamanlarında sporla ilgileniyorlar. Sağlıklı yetişiyorlar. Finlandiyalılar şöyle diyor, okul bizim en önemli varlığımızdır. Bizde ne sizdeki Ural madenlerinden, ne de Sibir altınlarından var. Doğa, nimetlerinden bizi mahrum etmiş, her şeyi kendi gücümüzle yapıyoruz. Vatandaşlarımızdan ellerinden gelen her şeyi kendi gücümüzle yapıyoruz. Bu yüzden fabrikalarda çeliği işler gibi okullarda gençleri işliyoruz. Her şeyi okullarımıza borçluyuz. Okullarımız elimizden alınırsa, bizler mahvoluruz.

Bu arada gazete ve kitap okumayı çok seviyor buranın insanları. Buralarda kimse kış uykusuna yatmıyor. İnsanlar acizliklerine boyun eğmiyorlar. Başkalarına güvenmiyorlar. Ne olacaksa olsun demiyorlar. Ormandaki taze ve canlı otlar gibi üzerlerine çökmüş kuru yaprakları atmak için çaba sarf ediyorlar. Memleket her şeyi ile yaşıyor. Pek çok hanım makale yazıyor. Toplumsal sorunları gündeme taşıyorlar. Siyasette dahi yer alıyorlar. Erkekler kadar kadınlar da toplumsal yaşamın içerisinde. Aile, evlilik, kadın sorunları önemli konular. Kesinlikle kadın ticareti yasak. Yasal bir tek batakhane yok. Alkolle mücadele ediliyor. Kasalar, votka paralarıyla doldurulmuyor. Halkın yaşamı, ekonomik, politik sosyal, entelektüel açıdan muhteşem bir düzene sahip. Halk inanılmayacak derecede dürüst. Halkın bütün işi kültürlerinin yüksek seviyede olmasını sağlamak.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde Finlandiya böyle anlatılıyor. Peki biz neden bütün olanaklarımız çok daha iyi olduğu halde başarılı olamıyoruz? Biz okullarımızın ne dışına, ne içine nede içinde verdiğimiz eğitimin kalitesine bakmıyoruz. Tıkış pıkış sınıflar, toz, toprak, yazın sıcaktan, kışın soğuktan durulmaz halde bir ortamda çocuklarımızı eğittiğimizi zannediyoruz. Öğretmenler bile yaptıkları işe inanmıyorlar. Türk eğitim sistemi üniversite sınavında abc şıklarını seçebilme üzerine kurulmuş bir sistemdir. Böyle bir sistemi görüp de değiştirmek için hiçbir şey yapmayanlar, bu sistem üzerine rant çarkını kurmuş olanları tarih ağır bir şekilde yargılayacaktır. Kanımca çok cesur bir neşter atılması gerekiyor eğitim sistemine. Bizimde fabrikalarda çeliği işler gibi okullarda gençliği işlememiz gerekiyor. Bu ülke okulları elinden alındığı için böyle. Köy enstitüleri kapatılmasaydı bu gün çok daha farklı bir ülkede yaşıyor olacaktık. Köyde aylak aylak gezecek, kahvede ömrünü geçiren gizli işsizin bilim üreten bir profoser, dünyaca tanınmış bir yazar, her türlü haksızlığa direnen bir hakim, el etek öpmeyen, kimsenin avcuna bakmayan, düşünen, sorgulayan, üreten bireyler olduğunu düşünsenize nasıl bir ülke olurduk? Finlandiyalılar bile gıpta ile bakarlardı ülkemize bu gün bizim onlara baktığımız gibi...

 
Toplam blog
: 166
: 1969
Kayıt tarihi
: 30.09.06
 
 

Sıcak bir Ankara yazında, 1975 yılında doğmuşum. İlk gençliğim Ankarada geçti. Üniversite yılları..