Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '08

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Faizin Faktör piyasasındaki Yeri ve Krizin Etkisinin Giderilmesinde Para Politikasının Önemi

Faizin Faktör piyasasındaki Yeri ve Krizin Etkisinin Giderilmesinde Para Politikasının Önemi
 

www.3poundsofrealestate.com/wp-content/upload


Faiz; İnsanların günlük hayatlarında, tüketime yönelik taleplerini ertelemeleri halinde yapmış oldukları fedakârlıkların sonucunda oluşan tasarruflarını başkalarına ödünç vererek, bu ödünç verme karşılığında elde etmiş oldukları gelirin adıdır.

Veya miktarı belli bir paranın, ödeme ve iade şartları ile kullanım zaman aralığı da dâhil olmak üzere talep edicinin kullanımına terk ettiği ve karşılığında almış olduğu kira bedelidir.

Klasik ve basit bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere, ertelenen talebin karşılığı olarak elde edilen ve oluşan sermayenin kirası olarak ifade edilmekte, likiditenin, tasarrufun veya sermayenin bir süreliğine ödünç verilmesi karşılığında ödenen/ödenecek fiyata faiz denilmekte ve yüzde ile ifade edilmektedir.

Sermayenin geliri ya da Sermaye sahibinin üretim ameliyesine sunduğu katkının getirisi olarak ta tanımlanabilirken, tasarruf sahibinin likiditeden vazgeçtiği bedel olarak ta tanımlanmaktadır.

Ödünç verilen sermayenin, tamamının yatırıma dönüşmesi halinde, tam bir tasarrufun yapıldığı veya tasarrufun realize edildiği kabul edilmektedir.

Malın, likiditenin veya paranın ödünç verilmesi kredi arzı olarak ifade edilirken, yatırımın finansmanında kullanılmak üzere doğrudan veya aracı kurumların garantisi ve taahhüdü altında kullanıcıların yaptığı müracaat eylemine de kredi talebi adı verilmektedir.

Kredi arzı ile kredi talebi, yatırım kapasitesinin kesişme noktasında uzlaşmayı ifade ederken, aynı şekilde faiz oranı da kredi arzı ile ve kredi talebinin kesiştiği/uzlaştığı noktada oluşur.

Agresif bir rekabet ortamında bankaların faiz artışı sağlayarak rakiplerine oranla yarışta önde olmak saiki (güdüsü) ve dürtüsü ile uyguladıkları faiz politikaları sonucu finans sektöründeki mücadele, başta kaynak maliyetine neden olmakta, bunun sonucu olarak paranın maliyetini arttırmakta, yüksek maliyetli para, bankaların, riski yüksek yatırımlara yönelmesine etken olmaktadır.

Amerika’da ortaya çıkan likidite krizinin bir nedeni de budur. Ancak burada yüksek faiz oranları değil, son derece saldırgan rekabet ortamının konut piyasasındaki talep pastasından alabildiğince büyük pay alma arzusu sonucu, açılan kredilerin geri dönmesinde yaşanan sorunları ayıklayamama zaafı, ‘riskli yatırım’ olarak ifade edilen, likidite krizini doğurmuştur.

Bu durum aynı zamanda bir kredi enflasyonu olarak ta kabul edilmektedir.

Kredi enflasyonu, likiditeden bağımsız olarak yaratılan bir kredidir ki, doğrudan mevduatla ilintili ve banka mekanizmasının dışında çıkmadan veya para dışarı sızmadan, konut talep edenlerin bu talepleri yine bankaların bu amaçla oluşturdukları birimler aracılığıyla veya kurdukları konut yatırım şirketleri aracılığıyla karşılandığı, ancak bankalar ellerindeki nakit fonların kat kat üstünde bir kredi artışına yol açan kredinin yarattığı sanal likidite artışı ile kredi enflasyonuna neden olunmuştur.

Dünyayı saran resesyon ve likidite krizi ile mücadelede bütün merkez bankaları bir yerden komut almış gibi benzer uygulamalar içine girmesi, bu krizine özgü bir önlem tarzı olarak görülmüştür.

ABD Merkez Bankasının (FED) en son yüzde 0, 25 oranındaki bir faiz indirimine gitmesi ile ABD şirketlerinin karşılaştığı kredi sıkışıklığının aşılması için yapılacak olan fon desteği sayesinde krizin tehdit ettiği ekonomiyi yeniden ayağa kaldırma hamlesi olarak kabul edilmektedir.

ABD’nin bu hamlesini takip eden gelişmiş ülke ekonomilerinin faiz indirme yarışı sıfır faize doğru yol almaya devam etmesi, reel ekonominin başarısını pekiştirmesi bakımından olumlu bir adımdır.

Diğer taraftan zor durumda olan ve ekonomiler için çok önemli addedilen büyük otomotiv şirketlerini kurtarmak için stratejik şirketler kategorisine alarak, 700 milyar dolarlık kurtarma programı kapsamına dâhil etmiş bulunmaları iç piyasanın canlandırılması uygulamalarının bir örneği olarak görülmüştür.

Ülkemiz açısından bakacak olursak; büyümenin yavaşladığını, iç talebin ise daralmaya doğru gittiği bir döneme sürüklenmemek için, bu aşamada, yüksek seyreden faiz oranlarının mevcut olandan daha da aşağı ya çekilmesi yönünde alınan kararlar, döviz kurlarının dengeye gelmesine, piyasalar açısından küçülme tehdidinin ortadan kalkmasına, yatırımların devam etmesine, istihdamın ve üretimin sürmesini sağlayacağı, TCMB’nın faizi aşağı çekmesi ile piyasalara daha çok nakit gireceği anlamına gelecektir.

Krizin aşılmasının en önemli göstergesi iç talebin canlandırılmasına yönelik adımların atılması meselesidir, bu da kaynak maliyetini azaltmaktan ve kredi maliyetlerini düşürmekten geçer.

Hükümetin koyduğu vergilerde olduğu gibi arz enflasyonu da denilen maliyet enflasyonundan kurtulmak için faiz indirimlerinin devam etmesi gerekmektedir.

Bu enflasyon türünde, toplam talep harcamalarından bağımsız olarak üretim maliyetlerindeki artışlar, kaynak maliyetinin artması ile oluşurlar.

Arz enflasyonu da denilen bu enflasyon çeşidinde likiditenin faiz yükünden kurtarılması, arz yönlü maliyet enflasyonunu azaltacağından ekonomide istikrarın sağlaması, ekonominin canlanması, dengelerin daha iyi hale gelmesi ve krizin etkilerinin ortadan kalkması anlamına gelir.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..