Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '14

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Fakirliğin olmadığı, merhametin olduğu bir yer varmış!

Fakirliğin olmadığı, merhametin olduğu bir yer varmış!
 

dünya güzeli bir yer


Bir destandan ve destanda anlatılanların güzelliğinden söz etmek istiyorum sizlere. Olmaz diyeceksiniz, böyle bir yer, böyle bir yaşam olabilir mi? Olur tabi. Olmasaydı destanlar olur muydu?

 

Destanda şu satırlar yer alıyor:

“Bomuba’da kış ve soğukluk yok,

Dört mevsim ilkbahar güneşiyle parlar;

Acı ve ölüm yok, herkes gençliğini sonsuza kadar korur;

Yoksulluk yok,

Yalnızca zenginlik ve refah var;

Kimsesiz çocuk ve dul yok,

Yalnızca canlılık var;

Kargaşa ve panik yok,

Yalnızca mutluluk ve huzur var;

Değerli hayvanlar dağlarda oynar,

Sığır, koyun, at ve develer bozkırı doldurur;

Rüzgârlar hafifçe eser, yağmurlar toprağı besler.”

Böyle bir ülke tahaylül edebiliyor musunuz?

Acı ve ölüm yok, gençlik var. Yoksulluk yok, zenginlik var.

Bir dakika-bir dakika. Buradan hemen geçmeyelim. Hayal kuralım mı ne dersiniz? Haydi hep birlikte düşünelim. Yoksulluk yok! Vay be… Zenginiz, hepimiz zenginiz! İyi de şimdinin zenginleri ne yapacaklar, hepimiz zenginsek? Kime, kimlere hava atacaklar? Ve bunları kimlere söyleyecekler:

“Ben var ya ben! Ben zenginim sen kimsin?”

Dudak bükmeler, tepeden bakmalar, aşağılamalar!

Eyvah zenginlere o zaman.

Bizler alışkınız. Bizler az parayla da mutlu oluruz. Bizler kimseyi küçümsemeyiz ve biliriz ki bizim cebimizdeki para bizim işimize yarar… Başkasının değil.

 

Daha önce bir yazımda demiştim.

Senin tatillerinden bana ne?

Senin yazları Bodrum’da ne yaptığının bana ne faydası var?

Senin dünyanın en ünlü markaları ile alışverişinin bana getirisi ne?

Senin bindiğin araban, senin Amerika’daki malikânen!

Bunlardan bana ne? Bana ne faydası var?

Beni ve ailemi hiç ilgilendirmiyor ki, bize ne!

Hayyyttt. Diye ne olduğunu bilmediğim ama kullanırken rahatladığım bir kelime buraya yakıştı.

Hani kendilerini farklı hisseden, bu dünyanın nimetleri ile başları ciddi dertte olanlar var ya. Hani bunlar zengindirler ve bu yetmiyor gibi bir de ünlüdürler. Eyvah ki eyvah! Yandığımızın resmidir? Oysa bilmiyorlar ki aslında fakirliklerini!

Attığı havayı biz almıyoruz ki, ona gönderiyoruz. Asıl onu küçümseyen bizleriz. Geçici dünyada günahlarına günah ekliyorken bizler onlara acıyoruz. Toprağa girerken altından, pırlantadan ipeklerden kefeni olmayacak. Toprak altı standarttır beyim. Değişmez… O zaman!  Allah acısın sana ve senin gibi olanlara!

 

Şimdi yazacaklarım önemli:

Destan! Bayılırım destanlara.

Bir babayiğitten söz edeceğim sizlere. Öyle böyle biri değil. Biraz hayal, biraz gerçek! Hayallerimizde olmasını istediğimiz, mistik âlemden koşmuş gelmiş biri diye düşündüğümüz!

O farklı biri. Onu normal olarak görmek mümkün değil. Kendini, nefsini bu derece terbiye etmiş birinden normal biri olarak söz edebilir miyiz. Bizlerin normal gördükleri, kendini bir şey sananlar, onun etrafında: sen en iyisini bilirsin diyenlerden çevrili ne idüğü belirsiz kalabalıklar.

Bunlar normal artık. Çünkü çoklar, çünkü zalimler ve vicdansızlar. Tekrar diyorum ki; Allah acısın onlara!

Söz nedense hep dönüp dolaşıp bu dünyanın iki günlük olduğunu bilemeyenlere, bu dünyanın gelip geçici olduğunu anlamayamayanlara geliyor, ne yaparsın?

 

Destanımızın kahramanının ismi Cangır. Ben bu destanı yazmadığıma göre size onu aktaracağım.

 

İki yaşındayken Mongus adlı acımasız bir kabile reisinin saldırısında anne-babasını ve yuvasını kaybeder.

İntikam almaya karar veren Cangır, üç yaşındayken Arenzan adlı doğaüstü güce sahip bir ata binerek düşmanlarla savaşmaya başlar.

Cangır, yedi yaşındayken kazandığı başarılar nedeniyle Bomuba bölgesindeki halk tarafından Han seçilir.

Yenilgiyi kabul etmek istemeyen Mongus, Bomuba hanlığına sık sık saldırır.

Cangır, 35 güçlü komutanı ve 8 bin cesur askeriyle hanlığını korumayı başarır ve ismini Moğolların 44 hanlığına duyurur.

Verdiği çetin mücadeleler sonucunda Cangır, olağanüstü yeteneğiyle bir “İdeal Ülke” kurar.

Ülkesindeki halk 25 yaşındaki gençliğini her zaman korur, dört mevsimi her zaman yemyeşildir ve her yer neşe doludur.

Kış mevsimi yaşamayan bu ülke, her zaman bahar havasıyla doludur; yaz olmayan bu ülke her zaman sonbaharın bolluğuyla geçinir.

 

Bu güzellikler Cangır Destanında geçiyor. Bu destan Moğol edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Düşünün eserin büyüklüğünü ve önemini bu günlerde Çin Hükümetinin himayesinde…

Destanlar bize güzellikleri anlatır. Özellikle yazılmasında, anlatılmasında fayda vardır. Biraz da olsa doğru olanları belki hatırlarız, olmaz ya!

Belki de öyle davaranırız.

Ne mutlu ki hepimiz öyle değiliz.

Nazan Şara Şatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....