Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '12

 
Kategori
Mizah
 

Fantom’u ziyarete Bangladeş'e gittim.( Bol resimli!)-2

Fantom’u ziyarete Bangladeş'e gittim.( Bol resimli!)-2
 

İnternet tasarımım!


Evet, arkadaşlar birinci bölümde binlerce kilometre yolu Kızılmaske’nin kurukafa mağarasını bulmak için geldiğimi yazmış ve sizi “Hayal ötesi anormal bir aşk” pardon resim görselliği sunmuştum. :) (Önceki yazıma ulaşmak için kısa bir link veriyorum. Bu yolculuğum sırasında ara verdiğim yerden şimdi yüksek müsaadenizle devam etmek istiyorum. Yazı ve bilumum cümle hatalarım için peşinen özür dilerim. Netice itibari ile ben burada yazı sanatını veya sanatçılığımı (!) icra etmiyorum. Bendeniz sıra dışı bir demirci ustası “Efe Talip” olarak, yaşadığım bir gezimi anlatmaya çalışıyorum. İçinizde ki macera tutkusu dellendiyse takılın peşime... :)

Aha da tünelin ucu göründü, velev ki kürekler yerinde olsun...

Bu ne güzellik yarabbi?
Burada biraz takılsam, bir iki dalsam serinlesem...

Len olum yolu kaybettim nerden dönecektik, nereye park edecektik. Jeneratörde çalışmıyor... Yok, mu bir tane ışık tabela; len Pigme Spinny nerdesin yahu kaldık anasını satim mağaranın içinde! Fenerin de pili bitmiş eyvah ki ne eyvah! Nerde bu devlet, nerde bu millet aloooo, kimse yokmuuuu?
-DÜMDÜZ GİT DÜMDÜÜÜÜZ

-Şiişt ne oluyor kim o?
Ben Yer altı Dünyasının karanlıklar prensi Yarasa Şadon’um...
-Tenkyu verimaç Yarasa Şadon sağ ol arkadaşım.(Hızır gibi yetişti vallah)
“Ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam
Gönlüme bir eğlence isterim olsun
Saçları samur, gözleri mahmur, biraz da şirin olsun
Kaşı gözü kara olursa olsun, yanağında bir beni mutlaka olsun
Endamı şanlı, sohbeti tatlı, biraz da şahin olsun
Yan bakışı yaksın, cilvesi yıksın, olursa böylesi böylesi olsun
Gözleri şahbaz, gerdanı beyaz, biraz do tombul olsun...
Olsunnn...amaaann

Keyfim gıcır te beyaa..
İyi iyi ortalık fotoğraf makinesi ile aydınlandı biraz.

Tamam, şuradan çıkayım bakim... ne var ne yok.

Bunlarda ne böyle? Aaa totem!

Daracık yerlerden geçerek nihayet mağaranın çıkışı gördüm...

Günlük güneşlik bir ortama çıkınca azıcık körlük yaptı diye ortalığı kaldırdım ama sonra bunun geçici olduğunu öğrenince; Türk filmlerindeki kör rolü oynayan Hülya ablam gibi “Allah’ım şükürler olsun görüyorum, görüyorum” diye önüme çıkan ilk ayıya sarılasım geldi!

Nihayet dışarıya çıktım ve Pigme Spinny in dediği gibi çevrenin güzelliği beni müthiş etkiledi beni. Nerdeyse aşağı yuvarlanacaktım. Burası saklı bir cennet olmalı!

Fantom da nerede yaşayacağını biliyor hani vay çakal vay!
Rüya gibi yer burası beya...

Yeni bir sayfa, yeni bir dünya; reset durumundayım!
Tertemiz doğanın kucağına bir yağmur tanesi gibi saf ve duru’yum. Engin, dingin, zengin! Miltimilyoner gibiyim milti milti... süper burası yahu...

Çok dikkatli bir şekilde aşağıya iniyorum. Ayağım bir kayarsa tepe takla nehire kadar iner, o akıntı da beni okyanusa kadar götürürdü muhtemelen. Ondan sonra otur ağla, ayağım kaydı çamura düştüm üüü!

Yok, burası hakikatten cennet olmalı, kuş sesinden ve su sesinden başka bir şey yok. Doğa insanı çağırıyor... Bırakın çağırmayı yakaladığını sanki bırakmıyor. Hani geride yarım işlerim olmasa, burada gönüllü kalmaya razıyım arkadaş... Uzun taş kaplı bir yolda merakım büsbütün artmış vaziyette ilerliyorum... Vay anasını be rakım en az 1500; ciğerlerim bayram yapıyor, kalbim eş dost ziyareti... selamünaleyküm...


Kadifeden bir doğaya yüz sürüye sürüye, yoluma devam ediyorum.

Yaşasın, sonunda kurukafa mağarasını buldum...
Ağaç dalları ve kayaların arasından geçerek yaklaşık yirmi metre yukarıdaki mağaranın ağzına son bir hamle ile nihayet ulaştım. Henüz beni karşılayan hiç kimse olmamıştı... Oysa şimdiye kadar şeytanın hırlaması, kahramanın kişnemesi, veliahdın sesini, Kızılmaske’nin gürlemesini duymam, görmem lazımdı! Tam iki gündür yürüyorum ve halen Pigme Spinny ve Karanlıklar prensi Yarasa Şadon’dan başka kimseyi göremedim.
Zor bela çıktığım mağaranın içinde gün ışığından faydalanarak yürüdüm yürüdüm yürüdüm... Bir köşede yığınla sırt çantası ve eşyalar vardı. Eşyaların arasında olta kamışları bile vardı.
Benden önce birileri daha buraya Kızılmaske’yi görmeye gelmişler diye düşündüm. İyide nerede bu insanlar?
Mağaranın içeriye doğru bir derinliği vardı ve sağda solda yanan meşaleler ile aydınlatılmıştı. İçerisi oldukça serindi.

Üzerimi değiştirip bende eşyalarımı buradaki eşyaların yanına bırakarak mağaranın içine yürüdüm. Arasıra “Kimse yokmuuuu? Kızılmaskeeeeee” diye sesleniyordum. Yollar kimi zaman geniş kimi zaman bir insanın ancak sürüne sürüne geçebileceği kadar dar ilerliyordu.

Şu ana kadar mağaranın içinde hiçbir canlı varlığa rastlamamış olmam çok enteresandı. Yarasa’sı olmayan mağaraya ben mağaramı derim be peh peh peh.Her ne kadar aydınlık olsa bile bazı yerler çok yüksek ve karanlıktı. Yani Efe Talipte de ne yürek varmış kardeşim 4x4 mübarek. Ya karşıma bir leopar çıksa naapçaz? Neyle deleceğiz işkembesini? Çakı bile yok yanımda...

Sarkıklardan sarkan sümüğümsü koyu renkli sıvılar dikkatimi çekmişti...
Ayrıca insan siluetini andıran doğal heykellerin boynuma sarılacağı hissine kapılıyordum. Öyle çoklardı ki hemen her köşede nöbet bekleyen askerler gibi beni izlediklerini düşünüyordum. Benden başka birilerinin nefesini ve kalp atışlarını duyuyor ama kimseyi göremiyordum. Kızılmaske’nin bu kadar zor bulunacağını tahmin etmemiştim. Sözde adını seslendiğimizde o gelip bizi bulacaktı. Yedi sülalesini saydım tık yok!

Mağara gittikçe gizemli bir hal aldı. Tavandaki nefes borusuna benzeyen deliklerden içeriye sıcak hava geliyordu. O deliklerden aşağıya sarkan bir kurbağa dilinin beni sinek gibi avlayacağını düşünmeye başlamıştım. Bunların hepsini daha önce lunaparklardaki karanlık tünellerde yaşamış gibiydim. Birileri yine benim cesaretimi mi sınıyordu?

Yollar gittikçe daralmaya başlamıştı...

Geçit iyice daralmış ve ben iki kayanın arasına sıkışmıştım. Kayaların arasından geçerken sürtünme esnasında, kayalardan yüzüme ve gözüme bulaşan o sümüğümsü sıvı madde; benim etrafımı negatif görmeme sebep oldu. Her yer griydi. Yanımdaki kayanın içinden bir çocuk siluetinin çıktığını fark ettim ve korktum!

– Küçük çocuk bana sessizce “korkma, bu mağara seni istese de alamaz. Çünkü ben senin sayende yaşıyorum! Ve bu mağaradan seni ben çıkaracağım” dedi.
- Peki, ama sen kimsin?
Neden benim sayemde yaşıyorsun?
Kızılmaske nerede?
Beni buradan nasıl çıkaracaksın?

-Merak etme tüm sorularının cevabını alacaksın.

Devamı var...

M.Talip Girgin.

Not: Sağımdaki kayanın üzerindeki profili çıkan çocuk resmi orijinaldir. Kesinlikle üzerinde oynama yapılmamıştır.

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..