Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '12

 
Kategori
Felsefe
 

Farkında olmak

Farkında olmak
 

Akşam oldu, yorgunsunuz, yatıp uyumak istiyorsunuz. Oturduğunuz yerden kalkıp odanıza gittiniz. Pijamalarınızı giydiniz, yorganı açıp, yatağınıza uzandınız, üzerinize yorganı çektiniz, başınız yastığınızda daha gözlerinizi kapamadınız, herhangi bir yöne de dönmediniz. Gözleriniz nereye bakıyor şimdi?...

Tavana değil mi? Ne var bunda, bunun neresi garip olabilir ki?

Garip olan tavanın orada oluşu değil, gözlerimizin önünde olup da farkında olmadığımız bir mekanında tavan olmasıdır.

Farkında oluşumuzu gıdıklayın biraz…

Bugüne kadar kaç tavan gördüğünüzü merak ettim sadece.

Kaç farklı mekandaki farklı tavan seyrettiniz örneğin?

Sorsalardı kaç tane sayabilirdiniz?

Yatarken bir iki saniye yada dakika baktığınız tavanınız, mahreminiz olup; sabaha kadar sizi meşgul eden fikirlerin kara tahtası olan, acı tatlı anıların ekranı olup canlanıverdiği yer, tavanlarınızdan söz ediyorum.

Ve sizden başkasının bilmediği, bilemiyeceği, size özel bir mekandır tavan aslında.

Benim hatırladığım tavanlardan birinin görüntüleri şimdi düştü aklıma.

İzmir’deyim, Narlıderede, asker koğuşunun tavanına takılı gözlerim. Sahne muhteşem ışık ve ses gösterisiyle açılıyor, birden bembeyaz oluyor tavan, arkasından güçlü bir gökgürültüsü, maviye çalarak, ışık sahneyi terk ediyor. Görüntü üç boyutluluktan iki boyutluluğa dönüşmüş, renkliyken siyah beyaz olmuştu.

Nostaljik bir sahne.

Ranzamın karşısındaki pencereden, gökyüzündeki karabulut haçlıları, ellerindeki ışın kılıçlarıyla beyaz bulut akıncılarıyla savaşıyorlar. Renkler tasavurumun ellerine teslim edilmiş, ki bende renk paleti çok zengin. İki boyutlu bu sahneyi bambaşka renklerle boyuyorum

Saldırışları, camının üzerine çarpan yağmur damlaları oluyor, süzülüşündeki ebruli görüntü bir evliyanın göz yaşlarını hatırlatıyordu.

Ses sistemi muhteşemdi, ışıklar öyle.

Ben Ankara’yı, Ankara’da “söz vermekle” bıraktığım nişanlımı düşünüyordum. Onun da beni düşündüğünün zannıyla…

O belki de sıcak Ankara gecelerinde horul horul uyuyordu.

Zannetmek neler yaptırıyor insana görüyor musunuz, kırk yıllık yazar gibi kalemi elime aldırıyor;“İki günlük seyisliği var, kırk yıllık at boku karıştırıyor” demezler mi bana diye hiç korkmadan yazıyorum.

Neyse, ben de tavan hikayesi bitmez sıra sizde…

Selçuk Cengiz Ünal.

 
Toplam blog
: 11
: 628
Kayıt tarihi
: 12.11.10
 
 

Denemeler deniyorum, yazı yazmayı denemek istiyorum. Edebiyat ile ciddi anlamda ilgilenemedim, ço..