Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Farkındalık

Farkındalık
 

Devlet Hastanesi Acili.

“İnsanın sarsılıp kendine gelmesini yarım saat gibi kısa bir sürede başarabilecek tek yer.” Diye tanımlıyorum ben. Bilimselliğin dışında kalarak.

Bir kadın. Hasta yakınları çevresinde ama boş bakıyorlar kadına. Kadın ağlıyor. Kadının tansiyonunu düşürmede zorluklar var.

Orda öylece yatması gerektiğini söylüyorlar. Kablolar içinde.

Kadın bir noktaya odaklanmış o duvarda. Kim bilir aklından neler geçiyor?

Kim bilir neler var bu aile dramında?

Yaşlar süzülüyor ama ses çıkmıyor. Ta ki biri gelip ayakkabılarını giymesini söyleyene kadar. Kızı bunu söyleyen. Yardım da etmiyor. Ayakkabılarının yerini gösteriyor sadece.

Ve gidiyorlar.

Karşıda bir anneyle bir çocuk yatıyor.

Çocuk 4 yaşlarında. Anne otuzunu geçmiş belli ki. Baba ortalarda yok. Annede boyunluk takılı.

Gözüyle görebildiği kadar uyarabiliyor yatak demirlerine çıkmaya çalışan çocuğunu.

-Oğlum yapma, düşersin.

Babasını soruyor çocuk.

-Gelir birazdan.

İki adam giriyor içeri. Birinin kolu kırık.

Kırık olana bağırıyor adam:

- Sarstın mı? Belki senin yüzünden bu hale geldi. Sarsmasan böyle olmazdı.

Adam suskun. Kadın belli ki o an öğreniyor felç olduğunu. Mavi gözleri sapsarı da saçları var. Akmamaya direnmiş yaşları akıyor rimelleriyle beraber.

Bir de bakıyorsunuz bir başka kadını getiriyorlar tekerlekli sandalyede. Genç bir kadın bu.

Burnundan oluk oluk kan akıyor. Hokka gibi burnu artık biraz yamuk.

“Kaza” diyor. “Trafik kazası.”

Kayınvalidelerinden dönüyorlarmış.

Eşini soruyor gelene geçene. Belki de tartıştılar yolda. Ondan bu kadar eşini sorması.

El kadar bebeğini soruyor. “Senden iyi.” Diyorlar ona.

Burun sızlamasından,acısından inletiyor koridorları.

Bebek farksız. Ağlaması herkesin kulağında.

Hemşire kucaklamış bebeği getiriyor. Karnı acıkmış bu yeni umudun. O ağlayan kadın gidiyor birden. Ne bir ses ne bir feryad.

Susuyorlar birbirlerini görünce hayret edilecek biçimde.

Aradan saatler geçiyor ve sonra öğreniyoruz ki. Baba da sağlıklı,bebek de. Olan son anda emniyet kemerini çıkaran anneye olmuş. Ucuz atlatmış diyoruz.

“Hepinize geçmiş olsun.”

Anneniz istemediğiniz yemeği yapıyorsa, babanız bir türlü istediğiniz o ayakkabıyı almıyorsa, sevgiliniz sizi terk ettiyse, telefonunuzun tam gerekli olan anda şarjı bittiyse, her sabah okula gitmek sizi sıkıyor ve her akşam aynı evde aynı insanlar sizi bunaltıyorsa, kardeşinize sizden daha fazla önem verildiğini düşünüyorsanız,içinizden geldiği halde kalkıp babanıza sarılmıyorsanız;

Bir kez daha düşünün. Güzel olacak.

Annenizin o istemediğiniz yemeği yapması sıkmasın sizi. Yiyin o günlük.

Babanız bir türlü o istediğiniz ayakkabıyı almıyorsa vardır bir bildiği.

Sevgiliniz sizi terk ettiyse yoktur bir önemi…

Ve o her akşam oturmaktan her sabah aynı yerde uyanmaktan bıktığınız aileniz yarın bir bir eksilebilir.

Gidin bir günlük. O insanları görün. Ne yaşantılar var, kimler ne için geliyor görün. Bedeninden geriye sadece canı kalmış olan yaşlı birinin hayata tutunma mücadelesini görün. Ya da el kadar bir bebeğin annesine kavuştuğunda sus pus oluşunu.

Kendimizi ölümsüz zannederek yaşıyoruz. Üzgünüz tabi. Bu hayata yaşamak için geldik ama vademizi bilmiyoruz.

Neticede, öfkenizden, zevklerinizden ödün vererek yaşayacaksınız. Nasılsa bu hayatın içinden sağ çıkamayacaksınız.

 
Toplam blog
: 46
: 994
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

1994 Kocaeli doğumluyum. Kendimi bildi bileli yazı yazarım, elimde mutlaka bir not defterim, cebi..