Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '12

 
Kategori
Deneme
 

Farkındalık

Farkındalık
 

Adam, iri kemikli elleriyle direksiyonu sıkıca kavramıştı. Trafik bir keşmekeşti ki sorma gitsin. Arada bir eli saçlarına gittikçe, denizin bereketli zamanlarındaki balıklar gibi, gri gür saçları parmaklarının arasından kayıyordu. Yolda akan araçlardan süzülen ışık demeti, dikiz lambasında beliren gözleriyle muazzam bir armoni oluşturuyordu.  Radyoda alttan fon oluşturan müzik eşliğinde yüzündeki ışık demeti adeta dans ediyordu.

Kadın, haki yeşil beresini takmış, şehri beyaz örtülere büründürüp sarıp sarmalayan karın etkisinden yeni kurtulmuş ellerini ancak ısıtabilmişti. Güzeldi doğrusu. Dolgun dudakları, yaşam enerjisi fışkıran gözleri vardı. Kaşları gözlerini daha belirgin hale getiriyordu. Kavruk teni ona tanrının bir nimeti gibi pürüzsüz bir cilt sağlıyordu. Zaten yuvarlakça olan yüzünü çevreleyen bere sevimli, masum yüzünü tüm güzelliğiyle ortaya çıkarmıştı. Her koşulda dudaklarında beliren o gülümseme çevresinde adeta sabahın ilk ışıkları misali tazelik hissi uyandırıyordu.

Çocuk,  bir o yana bir bu yana kaykılıyor. Yerinde durmakta adeta zorlanıyordu. Dünyaya geleli kısa süre olduğundan, bir şeyleri kaçırmamak adına büyüklerle arasını biran önce kapatmak için sanırım, var gücüyle soruyordu.

Bazen yanında yolculuk eden haki bereli kadının üzerine bir katman misali atlıyor. Bazen de arabayı kullanan adama sesleniyordu. Onun sesleri de olmasa herkes kendi dünyasında, sanki bir aradaymış gibi, yaşamaya devam edeceklerdi.

Kadın çocuğu incelemeye başladı…

Erkeği inceledi…

Kendine baktı…

Gerçekten baktı…

Görmek için baktı…

Daha az önce arabada kaykılarak oturmuş, gözü tepedeki dairelerin birindeki ışığa takılmıştı.

Bir şey sanki onu o anki bulunduğu yerden kopardı…

Arabadan çıktı…

Adamdan,  çocuktan, kendinden uzaklaştı.

Hayret ediyordu.

Aşağılara bakıyor, korku nedir bilmiyordu.

Ta ki pencere yanı başında belirene kadar süzüldü.

Hiç olmadığı kadar kendiydi belki de.

Dört  bir yanını ateş böceği misali ışık parçacıkları kaplamıştı.

İçeride bir kadın.

Pencereden süzülüp giden arabalara bakıyor…

Sonra iki kadın tek oldu sanki…

Biraz önce süzülenle, içerideki…

İçeri girdi kadın pencereden.

Arabaya baktı…

Adama baktı…

Çocuğa baktı…

Kendine baktı…

Hepimiz öyle değil miyizdir!... Merak edilen hep bilinmeyen olur nasılsa…

Oradan da görünse, buradan da görünse fark eden hiçbir şey yoktur aslında.

Akar giderken yakalanamayan, zamanla sevdiklerine bile yabancılaşan yaşamlar…

Birileri bir yerde bu çarkı tersine döndürme ihtiyacı hissedene kadar öğütülen zaman dilimleri…

Ne acıdır ki sanatsal bir eser misali özgün bir yaşam sürmeyi düşünenler bile bunun çok geç farkına varıyorlar zaman zaman

Aslolanın  yenilik arayışı değil de kendi içine yolculuk olduğunu…

Çünkü nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim, götürdüğümüz kendimizden başkası değil.

O yüzden bulunduğumuz koşullardan hayıflanmak değil içsel yolculukla yaşamı zenginleştirmektir bizde farkındalık yaratacak olan.

Kadın az da olsa bunun farkına varıp çocuğa sarıldı…

O da bundan nasibini alsın diye.

Çocuk da bunu anlamış olacak ki kadının yüzünü okşayıp, gözlerine dokundu, içine dokunmak ister gibi…

 
Toplam blog
: 58
: 484
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

Kendinin farkında olmakla başlar herşey.  Akar giderken birşeyler insan tutunmak ister hayata. Bu..