Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Farklı yaşam manzaraları

Farklı yaşam manzaraları
 

Hava serindi. Bir yağmur sonrası ıslaklığında rüzgar da hafif hafif yoklarken bir bankta gördüm onu. Akşam saatleriydi. Deniz kenarında ellerim ceplerimde, beynimin içinde de bin bir düşünceyle yürüyordum. Yolun yanındaki ağaçlı parka sonbahar havası gelmiş, yerlerde bir sürü sarı yaprak rüzgarın sesiyle dans ediyordu.

Bir banka oturmuştu. Üzerindeki ilmek ilmek eprimiş incelmiş kazağına sarılmış üşümemek için uğraşıyordu sanki. Kollarını kavuşturmuş, kafasını da omuzlarının içine çekmiş sanki hayatın içinde kaybolmuş gibiydi. Yüzündeki derin kırışıklıklar gülmeyi çoktan unuttuğunu gösteriyordu. Ellerindeki zaman lekeleri gerçek tenini göstermiyordu bir de sanki kirden daha da kararmıştı rengi. Kol ağızları genişlemiş, yakası esmer tenli göğsü gözükecek kadar bollaşmıştı. Ayaklarında belki tabanları delik eski ayakkabılar vardı ve bastığı su birikintilerinden su alıyordu belli ki üşüyordu ayakları. Nasırlı parmakları hayatın çilesini çekmiş çok yükler kaldırmıştı.

Oturduğu banka uzanıverecek gibi büzülerek oturmuştu. Ara sıra sabahları gördüğüm parkta sabahlayanlardan biri miydi acaba, evi mi yoktu gidecek de buralarda vakit geçiriyordu? Öyle de zavallı bir hali vardı ki, bu geceyi oracıkta geçirirse sanki sabaha çıkmaz gibi bir düşünce kemirdi beynimi. Kendi kendime sorduğum sorularla aklım da onda kalarak yürüyüp geçtim önünden.

Yavaş yavaş akşam karanlığı da çöktü, gölgeler daha bir uzadı, güneş yuvasına çekilmeye başladı. Sonra son ışınlarını da gönderip, göğü bin bir kızıllıklara boyayarak kayboldu ufukta. Güneş gidince aniden belirgin bir soğuk oldu. O garibanın bütün geceyi nasıl geçireceğini düşününce cevabını bulamadım. Bulunduğu banka mı kıvrılıverecekti yoksa başını soktuğu bir barakası var mıydı?  Onu bekleyen birileri olabilir miydi?

Deniz kenarında balıkçılar sıralanmış, rastgele deyip oltalarını denize sarkıtmışlar, gözleri başka hiç bir şeyi görmüyordu. Bütün dikkatleri birazdan oltanın ucunda sallanacak olan balıklardaydı. Birisinin kahkahalarını duydum bir ara, çektiği büyük bir balığı gösterip arkadaşlarına hava atıyor olmalıydı.

Biraz ilerde iki genç birbirlerine sokulmuş fısıl fısıl konuşuyorlar, belli birbirlerine aşklarını tekrarlıyorlar. Bakışlarından birbirlerine tutkuları öyle okunuyor ki sanki üstlerinden akıyordu. Kız erkeğin omzuna yaslanmış dünyada aşklarından başka önemli bir şey yokmuş gibi sadece o anı yaşıyorlardı ikisi de. Yine başka bir çift biraz ilerde tartışıp duruyordu. Bir kayaya oturmuşlar dünyayı paylaşamıyorlarmış gibi suratları asık, biraz sonra biri veda edip yanından ayrılacak gibi bir ayağı dışarıda, gidecek bir daha da dönüp bakmayacak. Bugün var yarın yok aşklardan biri daha dedim kendi kendime.

Aynı anda elinde bir cep telefonu, kılığından epeyce paralı olduğu anlaşılan bir adam bağıra çağıra telefonun öbür ucundakiyle iş konuşuyordu. Üstten bir ses tonuyla konuştuğuna bakılırsa emirler yağdırdığı belliydi. Göbeğine dar gelen gömleğinin düğmeleri gerilmiş pahalı kıyafetleri içinde, pahalı arabasından inmiş dünyayı ben yarattım edasıyla gururlu ve pişkin yüzüyle kimseye aldırmadan konuşup duruyordu.

Epeyce yürüdüğüme kanaat getirerek döndüğümde pervasız bir şekilde hala konuştuğunu gördüm adamın. Biraz evvel gördüğüm o zavallı yaşlı adamın çelimsiz adımlarla yanından geçtiğini fark ettim. Elinde deniz kenarından topladığı şişeleri koyduğu bir torba vardı yaşlı adamın. Yavaş yavaş yürüyordu sanki belini toparlayamıyor gibi dik duramıyor arada duruyor dinleniyordu. Gözleri taşların arasına bırakılmış, atılmış şişeleri arıyor, bulduklarını torbasına koyuyordu. Demek ki dedim topladığı şişeleri satacak, para alacaktı karşılığında. Onunla da belki akşam yiyeceği ekmeği ve birazcık katığını alacaktı yanına.

Ne çok değişik yaşam var şu dünyada diye düşündüm. Bir sürü yaşam birbirine teğet bile geçmeden, değmeden bile yan yana hüküm sürüyor, kimse birbirini görmüyor ve anlamıyordu. Herkes kendi hayatını yaşıyordu ve kendi sıkıntılarını büyütüyor, kendi kabuğunda dönüp duruyordu. Hayat dolu insanlar, aşk dolu sevdalılar, para hırsında yüzenler,  çevresini görmeyenler, ekmek parasının derdine düşenler, yiyeceği ekmeği bile bulamayanlar, adaletsizlikler, görgüsüzlükler.

Bir sürü farklı insanın farklı yaşamları, farklı düşünceleri, farklı sıkıntıları.

Hepsinin farklı yaşam romanları vardı…

 

Şükran Demirtaş 

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..