Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '07

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Farklıyım, öyleyse varım

Farklıyım, öyleyse varım
 

Günümüzde insanların kendi fikirlerini tanımlama ihtiyaçları o kadar arttı ki, bunun sonucu olarak her siyasal söylemin binlerce tarifi oluşmuş durumda. Bunun da en son örneğini milliyetçilik tartışmasında yaşadık. Birbirine uyan iki tarife rastlayamadık bu tartışma boyunca.

Bu durum gayet doğal, çünkü insanoğlunun ulaştığı ekonomik ve sosyal seviyede, hem bireycilik hem de bireysellik (aslında farklı noktalara denk gelen iki süreçtir) o kadar ön plana çıktı ki, iki kişinin bir araya gelip ortak bir tanımda anlaşma imkânı neredeyse kalmadı.

Bu sürecin, cemaat tipi siyaset ilişkilerinin bozuşması neticesinde, insanların kendilerine daha önceden sunulan hazır siyasal kalıplara itiraz ederek, kendi tanımlarını ve siyasal söylemlerini geliştirmeye çalışmalarının da etkisi olabilir.

Aslında sol siyaset yelpazesinde bu eğilim neredeyse, Türkiye’de bazı insanların düşünsel eğilimlerini sol olarak tanımladığı andan itibaren geçerliydi.

İnsanoğlunun yeni keşfettiği, bulduğu her şeyde olduğu gibi, insanlar birbirlerinden farklı olduklarını hissettikleri ilk dönemlerde de, bu farklarını çok fazla önemseme ve ön plana çıkartma konusunda da oldukça abartıya kaçtılar.

Ülkemizde bu günlerde yaşanan kafa karışıklığını da bu gözle bakmak gerekmekte belki de. Ne gariptir ki, 70’li yıllarda birbirleri ile kanlı bıçaklı olan sol ve milliyetçi söylem taraftarları, günümüzde, kendi cepheleri içerisinde ne kadar farklılık taşıdıklarını, karşı cephe ile de ne kadar benzerlik barındırdıklarını fark etmeye başladılar.

Elbette bu süreçte, siyasetin omurgasının, siyasal söylemleri birbirinden ayıran temel ideolojilerin gözden kaybolmasının da etkisi var. Ve bu süreç, yalnızca ülkemize özgü de değil. Ve belki de daha çok, uluslararası anlamda yaşanan sürecin kendisi etkili olmaktadır.

Ancak, insanların kendi farklılıklarını fark etmesi ve önemsemesi, ne yazık ki henüz, başkalarının da kendi farklarını yaratmasına saygı duyulmasını beraberinde getirmiyor. Eski cemaat toplumunun, en kötü özelliği halen varlığını bu şekliyle devam ettiriyor. Bu varsayımın doğruluğunu da, son zamanlarda oldukça bereketli geçen hain sezonunun varlığından anlayabiliyoruz.

Hain yaratma kültürü, bu ülkede çok eski zamanlardan beridir mevcuttu zaten. Bir insanın içinde bulunduğu topluma hıyanet içerisinde olabilmesi için, sahip olduğu inançtan ve toplumu saran iktidardan farklı bir söylem geliştirmesi yeterliydi. Ancak bu durum, kendisini çok belli eden süreçlerde yaşanırdı bu durum. Çünkü toplum neredeyse yekvücuttu ve ayrışan unsur kendisini fazlası ile belli ederdi.

İyi ama günümüzde, neredeyse herkesin birbirinden farklı düşündüğü noktada, kim kime karşı hıyanet içinde olabilir ki?

Bu durum en çokta, iktidar zamanında yüzlerce kişiyi vatana ihanetten, ülkeyi ve milleti bölmeye çalışmaktan yüzlerce kişiyi asan kişinin, şimdi aynı suçu işlemekle itham edilmesinde kendini göstermiyor mu?

Yine, son zamanlarda, ulusalcı söylem taraftarları hükümeti, hükümet üyeleri de ulusalcı söylem taraftarlarını hain ilan edip duruyorlar.

İnsan merak ediyor. Bu ülkede bu hain bereketi nereden kaynaklanıyor diye. Bereket daha çok verimli olmaktan ve doğal kaynakların ve yeteneklerin varlığından kaynaklanır. İşte bu teoriye ters düşen tek bereket, “hain bereketi” dir. Eğer bir ülkenin ekonomisi yeterli verimlilikte değilse, insan ve doğal kaynakları zenginleşmeye hizmet etmiyorsa ve tüm bunların sonucunda ortaya çıkan ekonomik pasta küçük ise, işte o ülkede ülkenin bir yarısı vatansever, diğer yarısı da hain olmak durumunda kalmaktadır.

Ancak, ben yine de umutlu olmaya devam ediyorum. Cemaat tipi siyaset ilişkilerinin çözülmeye başlaması bir şekilde, karşıdaki insanın farklılığına da saygı gösterilmesine yol açacaktır.

Sayın Toktamış Ateş’in, ünlü bir siyasal tespiti vardı. Kişi başına düşen milli gelirin 3.000 $’ın altında olduğu ülkelerde demokrasi olmaz diye. Ülkemiz bu sınır zorlayan süreçlerden geçti yıllarca. Şimdi yavaş yavaş bu 3.000 $’ın altına düşme risklerinden uzaklaşıyoruz. Bu sebeple artık darbelerimiz postmodern yaşanmaya başladı ve 10’ar yıllık darbe beklentileri ortadan kalktı. Ancak derin demokrasi kültürüne sahip olmak, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüklerinin gelişmesi yolunda daha uzun bir zaman ve daha geniş bir ekonomik pastaya ihtiyaç duyduğumuz ise su götürmez bir gerçek.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..