Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Fast food ilişkiler-Aşk-Evlilik

Fast food ilişkiler-Aşk-Evlilik
 

Balık misali...


“Ne sevmeyi becerebildik, ne anlayabildik karşımızdakini. Sürüklenip durduk…

İlişkilerimizi, arkadaşlıklarımızı, işlerimizi, kısaca hayatımızı Fast Food yaşadık… Sorgulamadan, umursamazca… Zamanın ruhunu yakaladıkta ama kendi ruhumuzu kaybettiğimizin farkına varamadık…

…ayaküstü bulunan herşey yine ayaküstü kaybediliyor. Buna aşk da dahil. Aşkı bulmak kadar zordur o’nu korumak. Elden giden her şey ardında bir burukluk, onulmaz bir yara bırakır. Eğer birazda hassassanız; düşünün acının büyüklüğünü.” Bu değerlendirme Fast Food İlişkiler isimli romanın yazarı Mehmet VAROL’a ait.

Siz bir evlilik yapacağınızı, ortaklık kuracağınızı, biriyle uzun süreli arkadaşlık olacağınızı söylediğinizde ben size bunun yürümeyeceğini %80 ve üzerinde bir oranla söyleyebilirim diye yazmıştım “Din dışı dürüstlük” isimli yazımda.

Peki bu oran neden bu kadar yüksek, neler tetikliyor, alt yapının oluşum süreci ne zaman başlıyor, anne, baba, kardeşler, arkadaşlar, diğer çevresel faktörler ne derece ektin…

Konumuz gayri ciddi, samimiyetsiz, bir şekilde baştan aşka dair anlam taşımayan ilişkiler değil. İçinde aşk olmayınca amaç birlikte olma, duygusal yada cinsel tatmin, güzelliğin-yakışıklılığın, birden fazlasını elinde tutma kabiliyetinin, insanların duygularıyla oynama gibi duygu ve düşüncelerin hakim olduğu bir tür kişilik bozukluğunun aşk adı altında tezahürüdür. Bu tür aşkımsı ilişkileri bir kenara atıp devam edelim ilişki-aşk ve evlilik konusunu irdelememize…

Belediyenin nikah memurluğuna ilgili evraklarını teslim etmiş tanımadığınız bir çifti inceleyim o zaman. Çifti bu noktaya kadar getiren yolda yaşanılan serüveni. Tabii ki genelleme olarak.

Esas oğlan yeni doğdu. Erkek adamın erkek çocuğu oldu işte! Erkek çocuk meraklısı bir gelenekten gelmemiz dolaysıyla en kıymetlimiz o bizim. O kadar isteriz ki bir erkek çocuk için 5 kız çocuğu olurda hala mevcut şartlar içinde bir erkek çocuk olsun diye her çocukta heyecan yaparız. Hedef erkek çocuk artık kaçıncıda denk gelirsek…denk gelinceye kadar durmak yok yola devam… şimdi siz böyle bir kültürden doğan kız ve erkek çocukların eşitliğinden bahsedebilir misiniz? Peki kibarlığı yumuşaklık olarak değerlendiren, bağırmayı, küfretmeyi, yaka bağır açmayı, nara atmayı, kabadayılık taslamayı, dövmeyi, hakaret etmeyi, kavga etmeyi daha çocuk yaşta erkek çocuklarına iliklerine kadar işleyen bir toplumda yetişmiş erkeklerin centilmenlik diye tabir edilen davranışları kabullenmesi, uygulaması, ilke edinmesi kolay mıdır zannediyorsunuz?

Esas oğlan daha evlenmeden evliliğinin nasıl olması gerektiği ona değişik materyallerle anlatılır. Her araç gereç maksimum verimlilik kullanılarak esas oğlanın evliliğe hazırlanması sağlanır. Kimler tarafından…anne, baba, kız kardeş, erkek kardeş, kız ve erkek arkadaşlar diye çerçeve içine almakta zorlanacağımız kadar içinde bayanlarımızın da olduğu aile ve çevresel kişiler yardımcı olurlar esas oğlana iyi bir evlilik yapsın, evliliğini korusun, mutlu olsun…

Esas oğlan eşinin dediğini yaparsa, mutfakta ve ev işlerinde, çocuk bakımında yardım ederse, haklı diye karısını tutarsa ailesine karşı, evliliği nedeniyle eskisi gibi arkadaşlarına takılamıyorsa, gecelere akamıyorsa, sağdan soldan geçen, ilerde önden giden doğal afet hatuna bakmıyorsa olmaz kardeşim… erkekliğe sığmaz, karı ağızlı, kılıbık, karı köylü… Yemediğiniz laf kalmaz.

Annemizi mi yoksa eşimizi mi ikileminde kalırsak tabiki annemizi seçeneği işlenir, haklı haksız ayırt etmeden eşimiz suçludur hep, sen haklısın demeye korkarız, anne gelinin haklı demeye kim cesaret edebilirki…

Halbuki bir tokat iki tekme atsanız, bir nara üstüne ulennn deyip küfür savursanız, yardım talebini sert bir şekilde geri çevirip ortamda rezil etseniz, her türlü zorluklarla baş başa bıraksanız sizden iyisi, sizden erkeği yok. Erkekliğin kitabını yazarsınız çevrenizde…etrafınızda bayan olanlar dahi destek verir başka bir bayana yapılanlara alkış tutarcasına…

Gelelim ezo geline, esas oğlanın yavuklusuna.

Kızımızda erkekten farksızdır. Onun üzerinde de bayanlara yapılan mahalle baskısı deyip te küçümseyemeyeceğimiz toplumsal baskı vardır. Ev işi-ey işi-çocuk bayanın hayatında bermuda şeytan üçgeni gibi durur çık çıkabilirsen, kurtul kurtulabilirsen..

Erkekte olduğu gibi aynı fert ve gruplar kızımız içinde koruma ve kollama işini büyük bir özveri ve ciddiyet ile yerine getirirler.

Çocukluktan başlanılır fitlemeye. Kaynana korkusu aşılanmaya. Kız büyüyünce sempatik söylemlerde bulunsa da o da benim annem, benim ki neyse eşimin annesi de o, bizimle otursun sevinirim, çocuğumuza bakar, evimizin neşesi bereketi olur, atacak değiliz ya biz de insan evladıyız, gelin kaynana mesut bahtiyar yaşarız gibi en ufak bir olayda alt yapıdaki birikim kendisini gösterir normalde verilmeyecek tepkiler, eylemler, söylemler, şikayetler alır başını gider. Neden çünkü çocukken başlatılır kaynana korkusu. Filmlerde, aile ortamlarında, arkadaş arasında hiç olumlu bir konuşma duymazsınız. Zaten duysanız da inanmazsınız. Ya yalandır ya abartı…

Annemin muzip bir sözü gelin kaynana çatışmasını gözler önüne seriyor “Şimdiki genç kızlar erkeklere şöyle sesleniyorlar : Fakülteyi bitir/Anneni yitir/Arabayı getir/Beni götür…”

Kaynanaya da, erkeğin kız kardeşlerine de pek sıcak bir yaklaşım olmaz yada çabuk incinilir, kırılır, kopulur.

Çünkü çevre ve alt yapı elvermiyor sağlıklı değerlendirmeye. Evlenecek erkeğinde bayanında işi zordur. Evlilik öncesi bir sürü olumsuz şartlar mevcuttur hayatımıza hakim.

Yukarıdakilerden başka etnik, kültürel, ideolojik, siyasi baskı ve zorluklar bir yandan ülkenin olumlu doğru dürüst bir haberine rastlanılmayan ana haber programı yada gazete manşetleri, üçüncü sayfa haberleri bir yandan, değişik menfaatlerle battık bittik şeklinde kriz ve çalkantılara çanak tutanlar, teröre destek veren yardım ve yataklık yapanlar ve bunların acıya dönüşen eylemleri… size tebessüm ettirecek komedi programı dahi kalmadı ekranlarda. Ekonomi kötüye gidiyor, işsizlik artıyor, doğal gaza ve elektriğe yapılan zamlardan sonra balkanlardan gelen soğuk hava, işe girişte, yükselmede torpil, adam kayırma, her işte rüşvet…Nereye baksanız, kimi dinleseniz, hangi kanalı/radyoyu/gazeteyi açsanız hep ajite.

Bu psikolojiyle siz bütün ilişkilerinizde olduğu gibi evliliğinizde nötr olarak başladığınızı iddia edebilir misiniz?

Bir de bunun üstüne görücü usülü yanlış evlendirmeler, zorla yapılmış evlilikler, içinde büyümeden doğal olmayan yollarla büyütülen aşkla-sevgiyle yapılmış evlilikler, dürüstlüğe rastlanılmayan güvenden yoksun evlilikler verilen oranın çıtasını yükseltmeye aday evliliklerdir.

Sonradan tanıdığım yaşı benden büyük bir arkadaşa aynen şunları söyledim: sen birisini sevmişsin alamamışsın, başkasıyla evlendirmişler ama senin aklın hala senin sevdiğinde, ne bırakabilirsin, ayrılabiliyorsun çünkü üzerinde aile, çevre toplum baskısı var nede sağlıklı bir evliliğin. Ayakta durması aşktan, sevgiden değil tamamen bahsi geçen baskılar ve çocuk kaynaklı hatta senin bu şairliğin yada halk müziğine olan yatkınlığında bu olaydan nasibini almış dediğimde bana tamamen hak verdi. Aslında ben bu arkadaşın özelini hiç bilmem. Tamamen yorum benimkisi..

Sonuç olarak aşk ve evliliğe gereken özen ve ciddiyeti göstermeliyiz. Dürüstlük, şeffaflık, netlik olmazsa olmazımız olmalı. İlerde sıkıntı, ayrılık olacağına bu evlilik hiç olmasa daha iyi değimli? En azından olabilecek çocuklara sıkıntı yaşatılmamış olunur. Bu bile büyük kazançtır. Yoksa kaybedilecek yıllara, giden gençliğimize, verdiğimiz emeklere yanar dururuz…

Halbuki aşkla eksik bir parçanın tamamlanması, iki iken bir olmanın gerçekleşmesi, bir ifadeyle de aşkım benim ağırlık merkezimdir o nereye giderse bende oraya giderim dedirtecek kadar bir bütün olabilme, ele ele verme, sevgi ve tutkuyla bağlanmanın yaşanması hem evli çiftlere mutluluğu aralayacak onların mutluluğu çevreye de yansıyacaktır en azından olumlu örnek adına.

Siz öyle bir evlilik yapın ve baştan öyle bir kenetlenin ki; önünüze doğal olarak çıkabilecek her sorun ve zorluğun üstesinden gelebilesiniz, azmi etkiyle kurtulabilesiniz. Yoksa hayatta öyle problemlerle karşılaşacaksınız ki, siz hazırlıklı, elele ve sağlam bir duruş ortaya koyamazsanız yıkımın adının ne olduğu önemli olmayacaktır. Aile, komşu, arkadaş, çevre, ihanet, alkol, internet olmuş, yağmur olmuş çamur olmuş biri yada birkaçı sencek, yıkacak, ayıracaktır…

Cengizhan(Timuçin) çocuk yaşta seçtiği eşi için Moğol geleneklerini tersyüz yapar o kadar sever, eşi börte de tarihe iz bırakmasında en etkili destekçisi olur.

Kitaplar: Fast food ilişkiler-Mehmet VAROL- Yatak Odası Diyalogları-Birol GÜVEN

Film&Dizi: Benim Annem Bir Melek, Eyvah kaynanam bir cadı, Türk sinemasının hemen hemen bütün yapıtları bu konuda örnek sergiler.

Erdoğan KURT -18.11.2008 -ANKARA

 
Toplam blog
: 12
: 1260
Kayıt tarihi
: 09.05.07
 
 

Endüstri Meslek lisesi Elektronik bölümü, Adalet Yüksekokulu, İktisat fakültesi mezunuyum. Bilgisaya..