Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Fatih Sultan Mehmet; 1453 ve sonrası...

Fatih Sultan Mehmet; 1453 ve sonrası...
 

Hep aynı gazeteyi okursanız hep aynı düşüncedeki adam olarak kalırsınız.Her yazarı okumalısınız...


"Gelecek masada değilse devlet yoktur

Savaşta olmadığımız halde acilci bir toplumuz. Hastanelerin acil servislerinde mümkün olan en hızlı şekilde yaralı veya hastaya ilk müdahale yapılır ya, o anlamda acilciyiz...

Her işimizi acil servis mantığıyla yürütme eğilimindeyiz. Bir an önce yapılması gereken iş yapılsın, alınması gereken tedbir alınsın! Mümkünse acilden bile öte, hemen, derhal! Devlet işlerini de bundan ayırdığımız yok. Yönetenler de öyle, yönetilenler de...

Mazeretimiz neredeyse atasözü olmuş: 'Şeytan taşlamaktan ibadete vakit bulamıyoruz.' Oysa şeytan taşlamak da ibadet ya! Bizimkisi, yakındakini taşlarken uzaktakini unutmak! Bu yüzden -100 yıl sonrası için büyük bölgesel ve küresel tasarılar hatta hayaller peşinde olmayı geçtik- 2023 için dahi ciddi bir hedefimiz yok. Türkiye'nin 100 yaşına basacağı gün için bir iki sivil, yarı sivil ve yarı resmi söylem dışında, yürütülmekte olan hangi hamleden söz edebiliriz? Bu durum sadece yetenek meselesi olamaz.

Tarih boyunca sayısız büyük ve ince işler başarmış bir milletin kabiliyetsiz olduğunu düşünmek mantığa aykırıdır. Meselenin püf noktası hayat felsefemiz ve yaşayış tarzımızla ilgili olabilir. Dünyanın geçiciliğine ilişkin kuvvetli bir imanla ömrünü geçiren bireylerin ezici çoğunluk teşkil ettiği bir toplumda devlet işlerinin bile 'gecekondu' anlayışı ile yürütülmesi pek şaşırtıcı değil. Osmanlı hariç, devletlerimizin çok uzun ömürlü olamamasının en temel sebeplerinden biri de herhalde bu özelliğimizdir.

Osmanlı'nın 'devlet-i ebet müddet' deyimini icat etmesi, belki de, geleneksel devlet yıkıcılığımızdan duyulan kaygının karanlıkta ıslık çalmaya dönüşmesidir. Nitekim bu özelliğimizin Osmanlı'yı da etkilemediğini söylemek zordur! Bu asil Türk devletinin kıtalararası güç haline gelişi, İstanbul fethiyle mümkün olmuştur.

Fakat büyük Fatih'ten sonra devletin ve toplumun sürekli kendini tazeleyip yenileyerek ilerlemesi iki asır bile sürmez. 1453'ten iki yüzyıl sonra, büyük düşmanlarının tamamı pek çok bakımdan Osmanlı'dan ileride ve bilgi üretmektedirler.

O çağdan sonra da 'Devlet-i Ali Osman'ın kalan yaklaşık 300 yılı, uzun ömrün yarısı olmaktan çok çözülme, dağılma ve ölüm kalım çığırıdır. Bu da, uzun erimli ve gerçekçi bir çekilme tasarısı dahi uygulayamamak demek...

Kısacası kolay devlet kurup kolay yıkma geleneğimiz bakımından Osmanlı deneyi de kusursuz bir istisna değil! Bugün tarihimizi yüceltenlerimiz ile karalayıp Cumhuriyet'i kutsayanlarımız aynı gündelik bakışta ortaktırlar: 'Yarın önemli değil, dün veya bugün harika ya, ona bak!' Tamam; derviş ne dünü ne yarını düşünsün, vaktin çocuğu olsun.

Fakat 'Devlet, sadece gelecek için var' dense yeridir. Bizde vatandaş da günübirlik yaşıyor, devlet de... Kara gün için üç akçe, beş mermi saklamak, muhtemel bir işgale karşı çete hazırlamak, devleti gecekondu olmaktan çıkarmaz!

Gelecekle ilgili değişik senaryoları olmayan devlet, ha var, yok... Bir vakit 'Devlet insanları sıraya, binaları hizaya sokan güç' demiştim. Şimdi sade tarifimi tamamlayayım: Devlet; insanları sıraya, binaları hizaya, geleceği de masaya koyabilen güçtür! " (Bugün Gazetesi, Ömer Lütfi Mete 05 Temmuz 2008 Cumartesi)


1453 tarihi Türk tarihi için bir dönüm noktasıdır. Dünya tarihi için de bir dönüm noktasıdır. Çağ açıp çağ kapayan bir tarihtir aynı zamanda... Ne var ki Ömer Lütfi Mete'nin de ifade ettiği gibi 1453 tarihini; bu büyük zaferi ve yükselişi ancak 200 yıl kadar sürdürebilmişiz. Osmanlı ifadeyle "devlet-i ebet müddet" edememişiz. 1071 ile taçlanan 1453 tarihinin milletimiz için ne kadar önemli olduğunu idrak edememişiz. 1453 tarihi bizim için ne kadar önemliyse; Türk Milleti'nin düşmanları için de bir kin ve husumetin de başlangıcı olmuştur. 1453'ten sonra çözülme, dağılma ve ölüm-kalım dönemlerini yaşamışız milletçe... Topraklarımızı, varlığımızı, huzurumuzu peyderpey yitirmişiz.

Çanakkale'de; İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da; Kahramanmaraş'ta, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te düşmanlara külahlarını ters giydirmeyi başarmışız. İster adını cihat koyalım isterse İstaklal Mücadelesi; hiç farketmez, bu millet bir ve bütün olup; vatanın bütünlüğüne ve milletin bağımsızlığına bu mücadeleyle kavuşmuş. Bu günlerde rahatlık batmış olacak ki bize nasıl olduysa; bu kez hiçbir dış etken yokken birbirimizle mücadeleye başlamış gibiyiz. Ne acı, ne acı!..

Tarih bilinci olmayan milletler; yaşadıkları acıları tekrar tekrar yaşarlar... Türk Milleti'nin her ferdi kendi adını; ana ve baba adını öğrendiği günden başlayarak tarihini iyice bir bellemelidir. Yoksa acıyla karışık belletirler. Emperyalizmi de bu millet iyice öğrenmelidir.

Bu günlerde yaşadıklarımıza bir bakın?!.. Gazeteleri okuyun hele de yabancı basından nakladilenleri... "Türkiye Çöküyor" diye yazıyor yabancıların gazetelerinde... Olacak şey mi bu?!..

Hep yazdığım bir cümleyi tekrar yazayım: Türk Milleti'nin farklı düşünceden doğru insanları bir ve bütün olunuz. Akşama kadar çalışıp evine güler yüzle giren yurdumun helal ekmek kazanan insanları; sizler bir ve bütün olunuz!.. Hep aynı gazeteyi okumayınız; hep aynı partiye oy vermeyiniz; hep aynı insanlarla konuşmayınız; hep aynı insanları sevmeyiniz; hep aynı insan olarak kalmayınız!.. Türk yurdunu ve Türk Milleti'nin her ferdini her zamankinden daha çok seviniz... Bu kutsal vatanımız sevgiyle, hoşgörüyle yükselir; bunu unutmayınız...

Türk Milleti'ni sevmek ve Türk Milleti'nin her ferdini birbirine sevdirmek; çok okumak, hiç durmadan çalışmak tek işimiz olmalıdır. Çok okursak; tarih bilinciyle hareket edersek; milletimize ve devletimize musallat olan her musibeti yokederiz.

1453 ruhu ve 30 Aağustos 1922 ruhu çalışkanlıkla; kalkınmayla; sanatla, kültürle, edebiyatla; bir ve bütün olmakla taçlanmalıdır.

Mehmet Ali Birand'ın bugünkü yazısının başlığı "Uyanın, giderek fakirleşiyoruz..." idi.

Ne akıl fakiri olalım ne de tarih ve ne de rızık fakiri...

Genelkurmay eski başkanı Hilimi Özkök ne dedi?!.. "Devlet katından biri milleti de arkasına alarak Türk Milleti'ni bir ve bütün eylesin!.." Daha ne desin?!..

Zeynep Göğüş de bugünkü Hürriyet'teki "Uçurumun kenarında" başlıklı yazısında şunları yazmış: "İKİ Fransız gazeteci geldi, Türkiye hakkında program yapacaklarmış. Adamlara ne anlatacağım? İçim kan ağlıyor, soracaklar çünkü memleketin halini."

Zeynep Göğüş bence şunları söylesin: "Siz dışarıdan, biz de içerden gene uğraşıyoruz; ama Türkiye Cumhuriyeti'ne hiçbir şey olmayacak. Türk Milleti bu coğrafyada sonsuza kadar yaşayacak!.."

Buna inancımız ve azmimiz tamdır!..

fot.www.zurna.com


 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..