Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '11

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Fatih Sultan Mehmet Han ile Mimar Sinan ağlasa yeridir

Bir şehri anlamak, o şehri tanımaktan, Bir şehri tanımak ise, o şehri dolu dolu yaşamaktan geçer. 

 Ve sonunda o şehirden herkes gelir, herkes geçer. Ve hatta bir ömür o şehirde gelip geçer. Ömrün sonunda ve dımdızlak kalmışlığın ortasında, o şehir artık Senin yegâne sevgilindir. Hatta Sana ait olan en vefalı tek değerdir. Bir gün Seni de o sevgilinin koynuna ebedî yar ederler. O şehrin eşrafı için, böyle bir vuslata nail olmak, tabiî Dünya’ya değer.

Ancak, o şehirde anan baban yedi sülâlen yaşamamışsa, Sen o şehrin birkaç meyve ağacından düşmemişsen, öbür mahallenin kızına aşık olup, mahalle delikanlıları tarafından zor durumlara sokulmamışsan ya da kendi mahallenin kızlarına kol kanat germemişsen, yaş dönümünde mecburen yediğin herzeler esnasında, babanın ananın arkadaşlarına yakalanmadıysan, keza, ilk orta lise üniversite tahsilini o şehirde ikmâl etmemişsen, iş sebebi ile başka hiçbir şehri ve ülkeyi tercih etmemişsen, o şehrin denizinde taş kaydırmamışsan, deresinde boğulmakta olan birini kurtarmamışsan, akıntısına karşı kürek çekip kulaç atmamışsan, karında kışında çamurunda yollarını terleyerek, tozlanarak ya da donarak arşınlamamışsan, At binmemiş silâh atmamış, düğün dernek kurmamışsan, her tepesinde her düzünde apayrı ve Bir ömre bedel hatıraların yoksa, Sinema önlerinde arkadaşlarını ya da kaçamak bir sevgiliyi beklememişsen, tarlalarında papatya falları bakmamışsan, efkârlı gençlik günlerinde, zurna gibi serhoş olup, o şehrin renk ahenk ışıkları ile Senin karşında dans ettiğini görmemişsen, O şehirdeki yatırların, evliyaların ve ceddine ait mezarların makamların yerlerini semtlerini bilmiyorsan, Onlara Bir fatiha bile okumamışsan, o şehrin ezanlarını,  Dünya’nın her yerinde özlemiyorsan, akşam üzerleri gönlün bir fasıl sesinin hasreti ile tutuşmuyorsa, bazen ekmek arası balık ya da  kekikli biberli kırmızı soğanı ile Arnavut ciğeri burnunda tütmüyorsa, bir pasajda ya da yalıdan bozma bir meyhanede masana gül getiren çingene kızının, hercai gözlerindeki neş’eyi hatırlamıyorsan, o şehrin parföm kokulu yolları kadar, ter kokulu semtlerini de, açık ya da kapalı çarşılarını pazarlarını, küfürlerini, türkülerini yakası paçası açılmamış ama her kadına atılmış sözlerini özlemiyorsan, sahilde ya da bir teknede öpüşürken, sevgilinle denize düşmemiş ve denizin dibinde öpüşmeye devam etmemişsen, evlâtlarının hatta torunlarının o şehirde büyümesini ve serpilmesini görmemişsen, Onlara keten helva, kâğıt helva, mısır, kestane, simit, macun, boza ikram etmediysen, ne gökteki kırlangıç kuşundan ne de denizdeki kırlangıç balığından haberin yoksa, en mahrem sırlarını o şehrin geceleri ile paylaşmadıysan, Sana bu şehri armağan eden Fatih Sultan Mehmet Han’a, bu şehri îmar eden mimarların mimarı Koca Sinan’a medyun-u şükran değilsen ve anan baban eşin dahil olmak üzre, tüm sevdiklerini ellerinle o şehrin topraklarına gömmediysen, Senin için o şehir: Mercedes bir otomobilin ön camından, sadece rant gayesi için araştırılacak olan, kocaman bir tarladan başka, hiç bir değer değildir. Hatta babanın olduğuna kanaat getirdiğin bu mükemmel tarlayı, çiftlik gibi kullanmakta da, bir beis görmeyebilirsin. Bu durumda Senin kim olduğun da önemli değildir. İster bakan ol. İster vali ya da belediye başkanı, ister inşaat yapan bir müteahhit, İster mimar, ister cellâdın teki... O şehir, o şehirliler, o ülkeliler ve Dünyalı insanlar için Senin  değerin, sadece sıfır altı bir değer bile değildir!.. Ama ebedî vasfın, Bir Dünya şehri katilidir!..

 Dünya üzerinde varlığı bilinen, yarım düzine kadar olağan üstü konum ve güzellikte şehir vardır. Ancak içinden deniz geçen ve iki ayrı kıtaya yerleşmiş olan başka hiç bir şehir yoktur. Ve bu durum, akıl olan her şehirci fert için, bulunmaz bir nimettir. Görgü ve bilgi yoksunları için, mutlaka Paris en değerli şehir olsa da; işin aslında bu zan doğru bir teşhis değildir. Zîra fakirim Paris’in bir denizi bile yoktur. Birçok sebepten dolayı, Dünya üzerindeki eşsiz şehirlerin en başında, başların da tacı olarak, İstanbul şehri gelir. Ve bu İstanbul şehrinin îmarı, sadece Yedi göbek İstanbullu olmayanlara bırakılamayacak kadar, önemli bir Dünya meselesidir.  Asıl falso da işte bu noktada başlamaktadır. Koca belediye meclisinde, İkiYüz ÜçYüz senesini bu şehirde doldurmuş olan, ciddi bir İstanbullu aile ferdi bile, muhtemelen yoktur. Keza aynı belediyede, bu çapta İstanbullu danışmanların dahî bulunmadığı aşikârdır. Bu kişiler o belediyede olsalar dahî, ne derecede sözlerinin dinleneceği de, ayrı bir meseledir?!.

Çok büyük bir iyi niyet ile sadece İstanbul’un değil; ülkedeki birçok şehrin, AKP iktidarı ve AKP belediyeleri döneminde, imar edilmek istendiğine ve de ciddi ölçüde imar edildiğine, şahit olmamıza rağmen, aynı ciddiyette belediyelerin vahim imar hataları yapmaları ile de karşılaştığımız, maalesef inkâr edilemez bir gerçektir. Astay İnşaata ait olan bu yeni rezalet de, işte bu tür bir ihmâlin ya da körlüğün ya da bilgisizliğin, ilgisizliğin neticesinde ortaya çıkmış olan bir rezalettir. Ben bu konuda çok büyük bir hata dışında, bir kasıt olduğunu da hiç sanmıyorum. Ancak, o rezaleti yaratanların cümlesi, bu şehri yukarıda benim tarif ettiğim gibi yaşamış insanlardan oluşmuş olsalardı, bu şehri kendilerine bir sevgili gibi görmüş olsalardı, Bu şehri her açısından tanımış ve içlerine sindirmiş olsalardı, bugün yıkılması mutlak şart olan o yapının temeline, “Dünya’nın ve Dünyalı’ların bu taç şehri adına”, ucube olarak kabul edeceği bu proje için, dün kimse kazma vurmaz, vurdurmaz, vurduramaz, vuramazdı... Esasen Dünya karşısındaki böyle müthiş bir îmar ve şehircilik rezaletini meydana getirmek, meydana gelmesine sebep teşkil etmek ya da göz yummak, hiçbir vatan evlâdının haddi de, hakkı da, hukuku da değildir. Bizler gibi artık Dünya vatandaşı sayılan, İstanbullular’ın gözleri önünde, böyle bir şehircilik katliamı yapılamaz. Böyle bir işe müsamaha gösterdiğimiz için, Dünya ilk önce bizlerin suratının ortalık yerine tükürür. Bu iş, lâmı cimi olmayan, Üniversâl bir faciadır. Fazla mugalâtaya da gerek kalmadan, inşaat hemen durdurulmalı. Müteahhide yeni bir arazi tahsis olunmalı, Mevcut bine Beş Altı kat gibi, bu şehrin o semti için gerekli olan seviyeye indirilmeli, bu fahiş hatadan ders alınarak, bu vüsatteki yüksek yapılar Kilyos veya Şile yolu civarına taşınmalı, bir daha da Dünya çapındaki  bu türden bir rezalete, sebep teşkil edilmemelidir.

AltıYüz senelik Bir İstanbullu olarak, bu işin süratle halli için: İşin en başında Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, Muhterem Ertuğrul Günay’ı, Değerli Kadir Topbaş’ı, Sayın Belediye meclis üyelerini, proje mimarlarını, inşaat şirketi hissedarları ile tüm şirket çalışanlarını, hep birlikte Üsküdar Harem iskelesinin ardındaki Harem Otelin terasından, bir akşamüzeri Dünya’da bir eşi benzeri olmayan İstanbul’un grup manzarasını, seyre davet ediyorum. Otelin sahibi Timur Bayındır Bey de bu değerli misafirler ile mülâkî olmaktan mutlaka onur duyacaktır. Karşımızda duran bu rezalet sayesinde, hem tüm büyük şehirlerin tacı olan bu şehrin, hem de eserlerin şah eserleri bulunan antik yarımada asarının katli karşısında, ziyadesi ile merak ettiğim; kimin yüzünün kızarmayacak, yüreğinin sızlamayacak olduğudur?!. Hiç kimse unutmamalıdır ki; terör bizim sorunumuzdur. Bir gün çözeriz biter. Ama bu rezalet Dünya’nın sorunu olmaya ve alayımızı cümle aleme rezil etmeye yeter. İşte Biz bu rezillik mertebesine, ramak mesabesinde bulunmaktayız...

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..