Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '14

 
Kategori
Spor
 

Fatih Terim'in reform sürecine "rüzgar" darbesi!

Fatih Terim Milli Takım'daki üçüncü dönemini reform yapmaya karar verdiğini söylerek başlatmıştı. Süper Ligin teknik patronlarını topladığı bir buluşmasında bir taraftan bunu söylerken diğer taraftan da herkesi taşın altına el koymaya çağırıyordu. 

Dün maçtan sonra oyunculara yüklendi, kafasında Burak Yılmaz'ın kaçırdığı gol vardı, kırmızı kart oyunu dengelemeyi zorlaştırmıştı, sonra dahası rüzgar ilk yarı İzlanda'ya yardım ederken ikinci yarı bir anda durmuştu.

Milliler kabus gibi başladı!Oysa Fatih Terim ikinci yarı bütün hesaplarını rüzgarı arkasına alarak oynamak üzerine kurmuştu. 

İlk yarı İzlanda rüzgarın da yardımıyla nasıl da kalemize fırtına gibi esiyordu? 

Olay çözülmüştü. 

Evet, herkes elini taşın altına koyacak; Fatih Terim'e yardımcı olacaktı. Ama olmuyor işte, kimse onun istediklerini yapmıyor.

Mutlaka başka bir şeyler olmalı! 

Başka bir şey olduğuna herkes hemfikir ancak fikirler Fatih Terim'inkilerle uyuşmuyor. 

Biz ülkemizin sınırları içinde oyuncularımızın sahaya yerleşimiyle vs. ile uğraşırken; İzlanda futbolu hızlı oynamayı akıl etmişti nedense. 

Hem rüzgar gibi esmeyi hem yağmur gibi yağmayı öğrenmişler; üstelik Volkan'a rağmen! 

Bize hep ters gelen Kuzey Avrupa futbolu, basketbolu oyunun sportif, atletik yönüne daha fazla yoğunlaşmayı tercih ediyor. 

Aradaki fark zihniyette başlıyor. 

Reform, rönesans, restorasyon... ne isim verirseniz verin içeriğini anlamadığınızda, onun nelerden oluştuğunu fark edemediğinizde geriye sadece manşetler kalıyor. 

Çünkü paradigmanızı değiştiremiyorsunuz; sorunun zaten parçasısınız, çözüm üretecek bir bakış açısına ulaşmanız mümkün değil. 

Klasik anlamda dünyada 10 numara anlayışıyla top oynayan kaç oyuncu var? İki sene önce Fenerbahçe kendi efsanesi Alex'ten vazgeçmek pahasına bunu bir kenara koymadı mı? 

Eğer Messi özelliklerine sahip değilseniz 10 numaralı oyuncu olmak günümüz futbolunda saha dışında kalmak anlamına geliyor; benzerlerinin neredeyse tamamı artık Brezilya liglerinde oynuyor; bizim takımlarımız da arada sırada onların eski günlerinin hatrına bu oyunculara talip oluyor; Avrupa neden bunları sınır dışı etti diye soramıyoruz. 

Arda bir an önce sırtından o 10 numarayı çıkarıp yeniden 14 numaralı formasını giysin, çok daha yakışıyor, doğru oluyor. 

Arda, Emre, Selçuk ve Olcan...

Üçlü savunmanın önündeki kurgu bu. 

"Üçlü savunma da nerden çıktı" sorusu başlı başına reform fenomenidir; olayıdır, muhtemelen bizim futbol ve dünya görüşümüzün bunu kavraması da kolay değildir. 

Madem reform yapmak için çıktık yola, üçlü de savunma yapıyoruz, kanatlarda Gökhan ve Caner var (bu iki oyuncunun en son üçlü savunmayla oynadıkları maçı hatırlayan var mı Fenerbahçe'de) yeteneklerini görme şansı elde ettiğimiz Hakan ve Olcay neden yok diye sorabilir miyiz? 

Sahada İzlanda'nın hızına ayak uyduracak kaç oyuncumuz vardı? 

Bu iş Olcan'la olur mu? 

Olur diyorsanız; rüzgar niye durdu, yağmur yağmadı, Ömer kırmızı kart görmeseydi oyunu kontrolümüz altına alacaktık, Burak Yılmaz o golü atsaydı muhtemelen Danimarka'yı yendiğimiz gibi sahadan galip ayrılırdık, basit goller yedik, Emir üçlüğü atıp nasıl da kazandık, sevindik? gibisinden mazeretlerle bütün ömrünüzü bir reform uğruna feda edebilirsiniz. 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..