Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Fazıl Hüsnü Dağlarca

YANİ FAZIL BABA

Fen Fakültesinin, Kimya’ya bakan tarafında, hani o zamanlar Hasan Paşa Fırınının olduğu tarafta, biraz gidince kitapçıya benzer bir dükkan vardı, o dükkan Fazıl Babanın kitaplarla bezeli, oturma odası idi.

1970’ de gördüm ben onu. Edebiyata çok meraklı olduğum için, gelip geçerke , bu Türkçesi mükemmel şaire bakardım, o baktığımı görürse, utanı , derhal kafamı çevirdim.

Kitaplarla dolu, bakımsız, tozlu, dağınık bir yerdi. Bazen camında asılı bir şeyler olurdu. Şiirler olurdu, okurduk.

Eski ti, önü bezli bir radyosu vardı, yalnızken hep açık olurdu. Bezen silik tipli, ufak tefek bir genç sanki ortalığı toplardı, üniversite öğrencisiydi, orada tanıştık.

Bir gün cesaretimi toplayıp yanına gittim. Tanıştık , öyküler yazdığımı anlattım, okumasını istedim.

Girer girmez, radyoyu kapattırırdı, galiba iyi duymuyordu ya da ilgisi dağılsın istemiyordu .

Hilmi Yavuz ve Oktay Akbal en çok gelen dostları idi. Hilmi Yavuz yurtdışından yeni gelmiş, iş arıyordu. Bir edebiyatçının iş araması çok hüzünlü bir durumdu, ama Fazıl Baba, karısının durumunun iyi olduğunu söyleyip, beni teselli etmişti. Sonrada Darüşşafaka lisesinde öğretmenlik yapmaya başlamıştı.

Benim öyküleri , bana okuttu . El yazımı okuması zaten olanaksızdı , okuduğumda neler dediğini anımsamıyorum , demek ki işime gelmemiş . Hoşlanmadıklarımı unutmaya çalışırım , zaten yolun başındaydım .

Ondan hatırladıklarımsa; bana evlat gibi davrandı, öyle olmasaydı, sık sık onu görmeye gitmezdim. Hiç gitmezdim .

Gidince sevinirdi , amacının kitap satmak olmadığını, istenilen kitaptan bulunsa bile dükkanında , yok dediğini anlatırdı , amacı büro gibi , dostları gelebileceği ayak altı bir yer yaratmak, sevdiklerini ağırlamak, üniversitenin yanında o havayı solumak ve gençleri izlemekti beklide. Orada çay yapıldığını da anımsıyorum.

‘Ben burada , gelene geçene bakarım , seni de her zaman görürdüm. Senin için ne düşünürdüm biliyor musun, üstünde görülmeyen bir fanus var, kendini onun içine saklamışsın, yanında gençler görürdüm, onlar sana yaklaşmak isterler, ama çekinirler gibi gelirdi bana.

Neden insanlara izin vermiyorsun, neden arana bir mesafe koyuyorsun, yaşamı kaçırıyorsun, rahat ol, insanlar hep kötü değil ? ’Bu anlamda konuşmuştu. Beni tanımadan, oradan gelip geçerken bu denli doğru bir saptamayı yapabilme kudreti, onu böyle bir sair yapmıştı anlaşılan. Çok şaşırmıştım, gerçekti ve hala gerçek. Yapamadım Fazıl Baba, fanusu kırmak çok zor.

Arapçası bol konuşurdu, zamanının dilini konuşurdu, askeri mektepte okuduğunu anlatırdı. Belki eğitimini aldığı dilden vaz geçemiyordu, böyle konuşan bir adam yazarken yeni nesillere hizmet ettiğini hiç unutmadan olabildiğince arı dil kullanabiliyordu, konuşmuştuk onunla bunu.

Evli değildi , neden bilmiyordum , önemsemiyordum, o benim Fazıl Babamdı , dostumdu , istediğim zaman içimi döktüğüm insanımdı , arkadaşımdı , onu seviyordum .

Akrabaları var mı diye sorduğumda , aklımda kalan bir kız kardeş yada abla yada ablalar , zaman zaman görüşüyordu , galiba onlar Ankara’da idiler . Akrabalık ilişkilerine hiç saygı duymadığını söylerdi . Ona zor geliyordu , belki canını öyle yakmışlardı ki vazgeçmişti . Aslına bakarsanız , bir çok akraba ile görüşmek bir dayatmadır , aile baskısı , gelenek baskısı , çevre filan . Zaman kaybıdır da , oraya gitmek yerine güzel bir film seyredilebilir , evde hobiler yapılabilir . Yakınlık derecesi , emek derecesi , kafa denkliği filan hesaba katılmalı ve diğerleri bayramdan bayrama durumunda kalmalı.

Bir ara evini taşıdı, demek ki kirada oturuyordu. Şişhane yokuşunda bir ev tutmuş, Halici görüyormuş. .

-Dün gece, ölmüşüm, baktım neredeyim diye, cennet olmalı dedim. Görsen muhteşem bir yer.

Ortadan bir su akıyor etrafı ışıklarla aydınlatılmış, içinde tekneler, karşıda camiler, gök yüzü pırıl pırıl, yıldızlar, inanamadım, Allahıma çok şükür, cennetteyim .

Kısa sürdü, aklım başıma geldi, yeni taşındığım evdeyim, Halici görüyorum. işte öyle şahane bir ev.

O yalnız bir adam dostlarıyla yaşardı, onun kısa sürede öleceğini zanneder, ölmesinden korkardım. 94 yıl yaşadı.

Sonra bir sevgilim oldu, oradan geçerken ona birlikte selam verirdik, bir uğradığımda çok sevindiğini söylemişti, artık yalnız olmamam onu mutlu ediyordu, fanusu bir kişi için açmıştım ve içine aldığım adamla otuz dört yıl geçirdim.

Fazıl Baba keşke ölmeseydin, keşke ben izini sürseydim ve seni ölene dek görebilseydim, yaşam acımasız, anafora kapılmış gibi sürükleniyoruz ve elimizdekileri kaybediyoruz.

İyi ki seni tanımışım, onur duyuyorum, beni cesaretlendirmişin, beni biraz daha büyütmüşsün.

Toprağın bol olsun, umarım cennettesindir. Ortada akan suyun içinde sandallar, ışıklar , gök yüzünde yıldızlar, her gece ölmek üzere mi yatıyordun Fazıl Baba? Seni çok mu yalnız bırakıyorduk?

 
Toplam blog
: 50
: 746
Kayıt tarihi
: 27.01.08
 
 

Biyologum ama öğretmenlik yaptım. Emekli oldum ve nihayet duygularımı, yaşadıklarımı, gördüklerimi p..