Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Fedakârlık

Fedakârlık
 

Fedakârlık hakkında nasıl olumsuz düşünebiliriz ki. İnsani duygulardan kaynaklanıyor. Üstelik işe yarıyor, yani faydası var. Ama işte derin bir sorgulama ve analiz yaptığınızda fedakârlığın sanıldığı kadar olumlu sonuçlarının olmadığı görülecektir.

Davranışların çıktığı ve yöneldiği olmak üzere iki noktası vardır ve bir davranışın sahibi açısından “iyi” olarak nitelenebilmesi için hem yapana hem de kim için yapıldıysa ona fayda sağlaması, hiç değilse birinden birine zarar vermemesi lazımdır.

Bilinen haliyle ve literatürdeki tanımı dikkate alındığında fedakârlık, gerektiğinde ciddi kayıplara uğramak pahasına başkaları için bir şeyler yapmaktır. Fedakârlığın can alıcı duygusal yanı ve toplumun, çevrenin fedakârlık yapana yüklediği kutsalımsı görev, yapılan fedakârlığın boyutlarını sınırlı tutmayı imkânsız kılar. Mesela adama bir ev yapacaksınız, ailenin içler acısı durumu merhamet duygunuzu kamçılıyor ve kuru evde ne yiyip içecekler deyip üstüne para da veriyorsunuz.

Ayrıca zaruret zaten başlı başına fedakârlığı zorunlu kılıyor. Etrafınızdaki insanlara kendiniz kendi ölçülerinize göre yardım edemiyorsunuz. Ummadığınız, beklemediğiniz anda bir acı haber sonucu sizi çağırıyorlar ve fedakârlık yapmak zorunda kalıyorsunuz. Türkiye’de hayat insanların birbirlerine yardımı ve dayanışması üzerine kurulmuş, kimse kendi ayakları üzerinde duramıyor.

Buradaki insani duygular, dayanışma ruhu, insanların birbirlerine karşılık beklemeden yardım etmeleri filan güzel ama bir yandan da insanlara kendi kendilerini kurtarmaya, kimselerin yardımı olmadan kendi ayakları üzerinde durmaya çalışma imkânı verilmiyor. Türkiye’deki insanlar dağda bayırda bir yerde yalnız kalsalar ve başlarına bir şey gelse karşı koyamadan ölürler. Bu ülkede insanların hayatın zorluklarına tek başlarına karşı koymaları söz konusu değildir. Türkiye’de insanlar birbirlerine dayanarak yaşar ve birbirlerinin yardımıyla ölürler.

Bu durumda haliyle fedakârlık kutsal ayetlerden sonra gelip gönüllerde taht kuruyor. Savaşta olduğu gibi fedakârlıkta da ön saflarda çarpışanlara iyi insan deniyor. Ama şükür ki ölene yitene vah vah demeniz bile fedakârlık yerine geçiyor da cebi delikler yuhalanmıyor. Paranız yoksa ya da vardı da vermeseniz bile yalandan sağa sola çığrıştığınızda fedakâr oluyorsunuz.

Fedakârlığın en mantıksız yanı verilen bedeller içinde canınızın da olması. Aslında felsefede bunun hangi şartlarda olacağı yazıyor. Mahalleye bomba konmuş. Patlarsa binlerce kişi ölecek. Ama biri hayatını hiçe sayıp o bombayı etkisiz hale getirirse mahalle kurtulacak. Aslında olması gereken fedakârlık sadece bu tür durumlarla sınırlıdır. Lakin işte bu ülkede serdengeçtilerin heykeli dikilmediği için bunu yapan pek yok. Dolayısıyla bomba patlıyor ve mahalleli ölüyor. Üç kuruşluk tunç heykel daha pahalıya mal oluyor olmalı ki bu ucuz yöntem seçiliyor.

Türkiye’de evlat ana babasını sırtında taşımaya mecburdur. Erkeksen yapma, mahalleli tefe koyar. Hayırsız evlat olursun. Onlar seni dokuz ay karnında taşımışlar; sen de onları sırtında taşıyacaksın. İyi evlat olmanın şartı budur ama iyi evlat olmak istemiyorsan başka. Zırnık dua alamazsın. Anne babalar kendilerine bakmayan çocuklarına dua filam etmezler. Bol bol beddua ederler. Ellerinden gelse mal mülk de vermek istemezler. Uyanık çocukları mal mülk almak için yeni doğmuş bebelerini dedelerinin dizlerine oturturlar.

Hayırlı evlat olmanın şartları budur ama kimse takmaz. Çoğu evlat anne babanın ağlak yaşlı bunak olduğunu bilir. Ama işte içlerinden bir iki alık çevrenin de dolduruşuna gelerek felçli annesini, yaşlı babasını sırtlar. Alık evlatların bunu niye yaptıkları anlaşılamadı ama onlar anne babanın hayır duasını almak istediklerini söylüyorlar. Öbür tarafta işe yarıyormuş. Ben Tanrı’nın böyle küçük detayları dikkate aldığına inanmıyorum. Neden sırtında taşıyorsun, taksi tut diyeceklerdir.

Kanat önderleriniz aksini söyleyecekler ama hayatın gerçekleri beni doğruluyor. Annesi yatalak, babası katalak bir alık kardeşimiz (Bu arada neredeyse tüm evlatların anne babaları böyledir; yani kurtuluşunuz yok)  fedakârlık bataklığına düştü. Devlet ilkel, kendisinin de parası olmayıp taksi de tutamayınca ihtiyarları hastaneye sırtında getirdi, götürdü. Görenler dizi çevriliyor sandılar. İhtiyarlar oğullarının sırtında mutluydular ve ölmeye niyetleri yoktu. Tayip de hastaneyi anasının dinine yapınca aile faciası beklendiği gibi oldu. Alık evlat, anne babası yumuşak sırtında misket oynarken kalp krizi geçirdi ve öldü.

Sizlerin insani duygularınız ne söylüyor bilemem ama bana göre bu, fedakârlık değil aptallıktır. Hiçbir evladın felçli ana babasını hastaneye sırtında götürme mecburiyeti yoktur. Zaten haddizatında anne babayı sırtında taşımak diye bir şey yoktur. Bunu yaparak cennetten santim yer alamazsınız. Ama buna mecbur kalıyorsanız memleketin üç buçuk hastasını (herkes felçli değil ya) ambülânsla hastaneye götüremeyenlere %50 oy vermeyeceksiniz. Yoksa sizin fazilet sandığınız davranışınız Korkut’un dilinde aptallık olur. Milenyum çağında insan insanı sırtında taşır mı be!

Türkiye’deki fedakârlık anlayışında da sorun var. Fedakârlık yapmayı gerektiren konuları yine biz kendimiz yaratıyoruz. Allah göstermesin insanlarımızın başına hani göktaşı filam düşse biz kendimizi paralasak neyse. İçmiş içmiş, yolda yürürken araba çarpmış. Böyle aptal adamlara fedakârlık yapmak, yardım etmek içimden gelmiyor. Adamı yiyip bitiriyorlar, şeker tansiyon, felç oluyor, sonra işte hasta babamız yüzünden hayatımız karardı, başımıza bu da mı gelecekti, diyorlar.

Bugüne kadar bir prof.’a yardım ya da fedakârlık yapmanız gerekti mi? Parası var demeyin, biz çooookk zengin ıstakoz çıkardık kumdan. Eminim ki bir çobana da fedakârlık yapmadınız. Çünkü gerekmedi. Prof dersini verdi, çoban koyununu güttü. Fedakârlık, içimizdeki bir kısım yaşamayı bilmeyen kafadan bacaklılar için icat edildi. Adam gece kalkar bin kilometre Bodrum’a gider. Senede on defa Kars’ın Göle’sinde babasının mezar taşını öpmeye gider. Apartmanın çatısına havuz yaptırır. Evde yılan besler falan. Akılsız insanlar hata yapar, bedelini fedakârlık olarak öderiz.

Gerekirse canımı veririm diye bir fedakârlık şekli yoktur. Kim diyorsa gelsin bana söylesin. Güneydoğuda şehit olan askerlerimiz için de bu kural geçerli. Evet, onlar şehit ama maalesef boşuna ölüyorlar. Çünkü onların ölmelerine neden olan sorunlar başka şekilde çözümlenebilir. Üstelik ölmeleri ne bu süreci durduracak ne de yavaşlatıp geriletecek. Yollar gerisin geriye gitmez.

Dünyayı kurtaracaksa ölmeye hazırım. Fedakârlık bir atımlık baruttur; zibidi Kemal’in balonu patlamasın diye kullanamam. Izbandut mankafaları sırtınızda taşımaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?  

 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..