Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '12

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Felâket “geliyorum!..” demez, alenen gelir

Türkiye’ye İçleri Boşaltılmış Robot İnsanlar Cehennemi Geliyor.

Yıllar önce “Maymunlar Cehennemi” diye bir film vizyona girmişti. Bu filmde Dünya’dan uzaya, keşif için atılmış olan bir mekik, Dünya’ya dönmesi gerekirken, maymun ve şempanzelerin hüküm sürdüğü ve insanlara hayvan muamelesi yaptıkları bir gezegene iner. Kahramanlarımız bu gezegende bir çok garabete1şahit olurlar. Hatta filmin bir sekansında2insanların bir ibadethanede toplandığını, orada yüzlerindeki çok yakışıklı ve de güzel maskelerini çıkarttıklarını, kadınlı erkekli yüzlerinin radyasyon neticesinde safi3damar görünümlü olduğuna, hayretle şahit olurlar. Ve O insanların hepsi, haça puta kitaba değil; atoma tapmaktadır. Kahramanlarımız o gezegende her varlığa yasak olan, amansız nükleer fırtınaların hüküm sürdüğü, bir başka tarafa geçmeyi başarırlar. Oradaki fırtına dindiği zaman, karşılarında bir heykel yıkıntısı vardır. Ve bu heykel yıkıntısı, bugün New York’da bulunan zafer abidesinin kalıntısından başka bir şey de değildir. Ezcümle4kahramanlarımız Dünya’dan ayrıldıktan sonra, geçen uzun zaman zarfında, Dünya asla yaşanılamaz bir hâle gelmiştir.

 Bir şeyi var ederken, mutlaka bir başka mevcudu5yok edersiniz.Dolayısı ile bu gelişime “Medeniyet” demek pek doğru olmasa gerektir.

 Neticede6bir gün, bu gidişatın, böyle olasılıklara yol açma ihtimâlinin7çok yüksek olduğunu bilen, neredeyse bütün mütefekkirler,8 bütün ilerlemelere şiddetle karşı çıkmışlar, var güçleri ile eskinin yanında durmaya ve eskinin müdafaasında bulunmaya çalışmışlardır. Oysa, ilerleme ilk bakışta hiç de fena bir mes’ele gibi görünmez insana. Hatta bu ilerlemelerin, ziyadesi9ile iyi olduğunu dahî, sıradan insanlar düşünebilirler. Ve fakat, Kuran-ı Kerim de dahî, işaret edildiği üzre: Mealen10ilerlemenin geciktirilmesi gerektiği konusunda, Bir Ayet-i Kerimenin varlığı da bilinmektedir. Ve bu Ayet-i Kerimeye istinaden11de bazı ahmak Müsliman’lar yan gelip yatmanın, vacip12olduğu inancındadırlar. Oysa bu Ayet-i Kerimede denilen ya da beşeriyete ikaz13edilen husus,14 yan gelip yatmaları değil; çok ciddi başka bir hususa15fecî bir geleceğe bakmalarıdır. Temelde ilerleme tabiî güzel ve doğru bir gelişmedir. Ancak her ilerleme, inkişaf16süreci içinde, mutlak surette17hazım edilmeye fazlası ile muhtaçtır.18 Aksi hâlde, her ilerleme, birden bire zuhur19etmesi hâlinde, insanın başına inanılmadık belâlar açabilecek bir kabiliyet20de arz etmeye başlar, esasen her gelişme de buna müsaittir.21Siz  enerji üretmesi için atomu parçalarsınız. Bir diğeri bomba olsun diye atomu insanların üzerine atar. Bu şekilde de ortaya umulmadık felâketler çıkmış olur. Gayet inanılmaz olmakla birlikte:  Einstein atomu anlık reaktif kabul ettiği halde, uzun boylu ciddi bir reaktör olarak düşünmemiştir. Bu bile tehlikenin büyüklüğüne, ciddi şekilde işaret etmeye, uygun bir misâl değil midir?!. Bir dahî, parçaladığı zerrenin, esas gücünü bilmekten acizdir!..

 Atomdan yıllar sonra, insanlık higgs22peşinde koşmaktadır. Ümit edelim ki;  ardında koştukları gücün, ne güçte bir güç olduğunu, bilmektedirler.

 Beşer23eli ile zuhur24eden bu felâketleri, üçe ayırmakta yarar vardır. Bir kısım felâket, atom örneğinde görüldüğü gibi: İlerleme adına keşif edilen her ne ise; bu nesnenin ya da fiilin,25 kasıtlı olarak kötü yollarda kullanılmasından ortaya çıkar. Bir kısım felâket de ilerleme neticesinde elde edilen araçların, amaçlarına aykırı ve yanlış kullanılması neticesinde ortaya çıkar. Ve tabiî bu durum da, insanların başına felâketler açmak için yeterlidir.. Bu konu için ülkemizde verilebilir en bariz örnek: Taşıt araçlarının genellikle amaçlarına aykırı şekilde kullanılması ve bu abes26uygulama neticesinde de, her yıl Binlerce kişinin ölümüne sebep teşkil27ediliyor olmasıdır. Üçüncü boyut belâ ise; evlere şenliktir. İnsan oğlunun Alaska’da yaptığı bir hata, tabiatı etkilediği için, Sinop’ta hiç adetten değilken, hortumlar ve sel felâketleri yaşanması veya ısınan yer küreden dolayı, kutuplarda neredeyse erimedik buz bırakmamış olması gibi, ağır afetlere sebep teşkil edecek, gelişmelerin olmasıdır.

 Oturma odalarının ortalık yerine abdest bozmayanların Dünya’nın her yerine ve her yerinde abdest bozmaları çok ürkütücüdür.

 “-Reaktör başa belâ olmaz mı?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Gerekli tedbiri28almadığınız zaman, değil reaktör; aklınıza gelmedik bir çok alet; edevat29uçak, uydu, yapı, kapı, sanayii teşekkülü, herhangi bir ürün, bir aşı, bir ilâç vbg. bir çok şey, felâketler yaratmaya fevkalade30müsaittir.31Ta ki, Siz Bir konuyu iyice hazım ettiyseniz, o konunun her girdisini çıktısını tamamen öğrendiyseniz, o zaman pek sorun olmayabilir. Meselâ son jenerasyon reaktörlerde, bunca tecrübe ve acıdan sonra, halâ sorun çıkacağını düşünmek bile, utanç verici olmakla birlikte; yine de tedbirin en üst seviyede tutulmasını, elden bırakmamak, mutlaka esas olmalıdır. Nihayetinde32 tüm bu imkânları: İmkânları33kendi varını, kendi bilgi ve tecrübe ve kabiliyetini aşamayan, Bir insan + başka Bir insan + diğer Bir insan + daha Bir insan + daha da başka Bir insan kullanmaktaysa; işte orada durmak ve düşünmek gerekir. Onlardan birinde arıza var ise; Japonya’da reaktör ya da uzayda mekik ya da dağda kekik ne yapsın? Netice tabiî hezimet34ve felâket olacaktır. Çoğunlukla da kaza sebepleri insanlar olmaktadır.

 Dünya üzerindeki felâketlerin kısm-ı azamına35sebep insandır. Ve asla nadim36olmuş gibi de görünmemektedir.

 Bu şekilde ortaya çıkan hezimet ve felâketin ne ve neler olduğunu, insan evlâdı müteaddit37kereler gördü?! Atom gibi “Alışıldık Bildiklerden” neler olabileceğini de, az çok hepimiz öğrendik. Ancak yukarıda hiç sayılmadık, alışık ve/veya bildik zannettiğimiz, ancak ne alışık ne de bildik olmadığımız, bilişim-iletişim dünyasının felâketlerini, henüz görmedik. Henüz öğrenmedik. Bunları iyice görüp öğrendiğimiz gün de, tedbir38almak için, çok fazla geç kalmış olacağız. Bu felâketlerin tümüne muttali39olduğumuz zaman, hiç de mutlu olmayacağımız konusunda kalıbımı basarım. Çünkü bu bilişim-iletişim dünyasının, beşer40ve beşeriyet41üzerindeki derin tahribatının,42bu zamana kadar bilindik tüm tahribatlar toplamının, yüzlerle çarpımından, daha beter olacağı gerçeğinin kesinliğine, ne olur şimdiden inanın ve varsa bildiğiniz bir tedbir,43kendiniz, çevreniz ve evlâtlarınız ve de istikbâliniz44için, bu tedbiri hemen alın.

 Ateş yakar. Su boğar.. Ancak bilişim-iletişim teknolojileri, insanın insanlık hasletlerini45boşaltır!..

 Bu felâketin, üstelik sürekli ve kalıcı felâketin, beklenmedik, umulmadık olmasının ilk sebebi: Bilişim-iletişim teknolojileri konusunda, her mes’elenin çok muhtelif46çok muhtelit47ve hepsinin çok büyük bir süratle gelişir, ilk temasta48da çok cazip49gibi görünür olmasıdır. Sıradan bir insan beyni, bu gelişmeyi zevkle heyecanla kabul etse de, bu teknolojiyi kavraması, anlaması, asla mümkün değildir. Keşke her insan bu teknolojileri kavrayana, anlayana kadar kabul etmese ve satın almasa. İşte o zaman, istenen ve beklenen “Medeniyeti geciktirme” konusu, belki söz konusu olabilir ki; bu geciktirme de, beşeriyetin son derecede hayrına olur.

 Herkesin acelesi varken “geciktirmeden” söz etmek, acelesi olanların güleceğiacele gidenin ecele gittiğini bilenlerinse, ciddiyetle düşüneceği bir durumdur.

 Nagazaki’de, Hiroşima’da, kasten  Cernobil’de ve Japonya’da kazaen yaşanan dramlar, sözle anlatılabilir meselelerden değildir. Bomba ya da reaktör patladıktan sonra, bazı insanların tozuna bile rastlanmamıştır. Velev50ki rastlansa dahî, kısa bir süre sonra, Onlar da yara bere içinde ölmüşlerdir. Binlercesi de daha sonra kanserden ölmüştür. Yani facia fiziksel olarak hükmünü icra51etmiştir. Ve bu olaylar toplumun bir kısmını ciddi şekilde etkilemiştir. Oysa bu yeni gelen felâket, toplumun tümünü etkileyecek nitelikte bir felâket olacaktır. Zîra, İnsanlar tam-üs sıhha52oldukları halde, Onların tedricen53ruhları, benlikleri tüm duyguları ölecektir. Ve hatta çoktan çoğunun ruhları, benlikleri duyguları ölmeye başlamıştır bile. Ve bu kişiler farkına bile varmadan, belli başlı cazibe54merkezlerinin, esir ve esireleri55gibi, yaşamaya mecbur ve mahkûm kalacaklardır. Hatta şu an dahî, bağlı bulundukları müesseseler dolayısı ile bu girdabın56içine girmiş ve bir nev’i57bilişim meczubu58robotlar hâlini almışlardır. Ve bu zümreden59olanlar, maalesef çok fazladır. Onlar için 444’lü numaralar, e-postalar, İnternet bilgileri, cep telefonları, mevcutların ve çağın en ileri ve mutlak60lâzım olanlarıdır. Ve onlardan başka kayda değer bir hedef de, bir mesele de, bir merci61de yoktur. Bu imkânlardan birini bu zavallıların ellerinden alacak olursanız, bugün olmasa bile, yarın çıldıracakları kesindir...

 Uzayda yürüyen astronotu gemiye bağlayan kabloya “Life lines”  yani “Göbek bağı” denildiği gün,beşeriyetin kaderi maalesef ters yüz edilmiştir. Çünkü o kablonun gerçek göbek bağı ile uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktur. O sadece ilmî İngilizce’de olduğu üzre: bir hayat hattıdır.

 Kısa bir zaman zarfında62gelişen ve şimdi anlatacağım, şeklen çok basit gibi de görünen olaylar zinciri, gelmekte olan söz konusu bu felâketin, çok ciddi ve çok tipik bir misâlidir.63Bir araştırma yapmak üzre IMKB’yi takip etmemiz gerekti. Bunun için çalıştığımız banka ile kitap şeklindeki gerekli evrakı imzalayıp, işlem yapabilmek için, bankaya servis veren aracı kurumun İMKB programını PC’ye indirdik. Ve sözüm ona IMKB’yi izlemeye başladık. Ne mümkün? Program devamlı çöküyor. Ve çökme sebebi de belli değil. Üstelik bu programın çalıştığı iki PC’de çift işlemcili. Sıkıntımıza ne banka cevap verebiliyor, ne de aracı kurum!.. Borsa çok dinamik bir ortam. An be an takibi gerekiyor. Derken yazışmalar konuşmalar sonunda, aracı kurum ek bir ücret karşılığı, aynı programın daha derinlikli olanını almamızı tavsiye etti. Hemen aldık ama programın çökmesinde en ufak bir değişiklik olmadı. Bu konuya çare bulmak için her yazdığımız e-mail, söz konusu aracı kurumun genel müdürü, satış müdürü, pazarlama müdürü, teknik müdürüne gittiği halde, beklediğimiz reaksiyonun %10’u bile göremedik. Sadece bir ara bu müdirlerden64biri, bizimle birlikte kahve içme arzusunu izhar etti. Hemen gün saat yer sorduk. Ama ona da bir cevap gelmedi. Bu arada çalıştığımız bankanın müdiresine, bu konuda hiçbir derdimizi anlatmamız da mümkün olamadı. Dikkat ediniz ki; bir banka çok ciddi bir hizmete aracı oluyor. Aracı olmak için, kitap gibi bir mukavelenin her sayfasını İkişer kerre imzalattırıyor. Ancak aracı firmanın sağladığı İnternet sevisi çalışmayınca, bu durum o mukaveleyi imzalatan banka personelinin tepeden tırnağa meselesi olmuyor! Bu mesuliyetsizlik nerede görülmüş bir iştir?.. Karşılıklı bir taahhüt65muvacehesinde66her iki tarafın da ün ve unvanları67yani şeref 68ve haysiyetleri69söz konusu değil midir? Diğer bir tarafta servis sağlayıcı olan aracı firma ise; sağlayamadığı servis için, yardım sağlayacak hiçbir geçerli girişimde bulunmuyor. Demek bu firmanın da kendi ün ve unvanı, şeref ve haysiyeti ile ilgili hiç bir ilgisi yok. Ve tabiî servis sağladığı bütün bankaların ün ve unvanları ile ilgili, hiçbir endişesi70de yok. Maalesef her zaman olduğu gibi, indirmiş olduğumuz programın içine dalıp; çok basit bir değişiklik ile sorunu yine biz çözüyoruz. Ve program artık çökmez oluyor.

 Satın aldığın üst seviyede bir servisin programını sen tashih71ediyorsan Menkul değerlerle ilgili işlemlerinde, her an hata olması ihtimâlini göz ardı etme Kaldı ki; banka hesabına da o program üzerinden girme. Sabah hesap tam takır, sen de kalaysız bakır gibi kalırsın.

 Bize her yer bastığından, uzaya karışalım diye, Bir teleskop almaya karar verdik. İnternet’ten yaptığımız araştırma neticesinde, bir firma üzerinde karar kıldık.72Ve de firmanın merkezine gittik. İlgili arkadaşlar bizleri sevmiş olacaklar ki; Satın almayı düşündüğümüz teleskopu, perakendeci üzerinden bize satış yaptırıp, teleskopu kendi depolarından teslim ettiler. Perakendeciye de bu konuda ve önümüzde, Üç ayrı kerre bilgi verdiler. Netice de perakendeci bize faturasını keşide edecek, biz de kredi kartı üzerinden kendisine ödememizi yapacaktık. Biz aldığımız teleskopu kurup, yıldız temaşa ederek, faturamızı beklerken, bir kargo şirketi vasıtası ile aynı teleskoptan bir adet daha adresimize teslim edildi.

 1980 darbesi anlamayanlar ama yorumlayanlar Türkiye’si yaratmıştır.

 Teleskopun teslimatı esnasında: Sadece kaşe ile telefon numarası  istendi. Bu teslimattan bir gün sonra, aynı şirket periyodik olarak gelen bir dergiyi, bize teslim etmek için, bizden vatandaşlık numaramızı istedi. Dergiyi almadık. Numarayı da vermedik. Ve de kargo şirketinin 444’lü numarasına “-Bu ne menem iştir? Tanımadığımız birine neden vatandaşlık numaramızı verelim?” demek için telefon ettik. Karşımızdaki fevkalâde aklı başındaki memure: Resmi Gazetenin tarih ve numarasını vererek, bu konuda çıkmış olan kanunu tarafımıza okumaz mı? Ağzımız bir karış açık kaldı. Nasıl kalmasın? Böyle bir kanun olabilir mi?!. Olabilir tabiî. Kim bilir ne reziller ne tür işler çevirdi ki; kanun yapıcı Anayasaya pek de uymayan bu kanunu çıkartmak zorunda kaldı? Bu arada ekstradan gelmiş olan teleskopa, arkadaşlarımızdan biri talip çıktı. Firma satıcısı ile temasa geçip, aynı şartlarla bu teleskopa da talip olduğumuzu söyledik. Firma yetkilisi satışa onay verdiği halde, perakendeci firma, malı geriye istedi. İsteme sebebi olarak da, mantıklı bir sebep gösteremedi. Ama biz çok iyi biliyoruz ki; depo girdi ve çıktısını nasıl yapacaklarını bilemedikleri için, teleskop geri istendi. Diğer taraftan, perakendeciden beklediğimiz teleskop faturası gelmemişti. Bugün üzerinden Bir aydan fazla geçmiş olmasına rağmen, halâ da gelmedi. Biz bir şekilde gelmeyen faturayı getirtmeye çalışacağız tabii. Dikkat edin ki; bir iki kişi patronların satmak için savaş verdiği, alıcısı çok az olan teleskop gibi bir aleti, tesadüfen sattıkları hâlde, satmamak için uğraşıyorlar. Ve de buna muvaffak da oluyor. Biz ise, ün ve unvanımızın ebedî sahibi olduğumuz için, arkadaşımıza mahcup düşmemek adına, kendi teleskopumuzu verdik.

 Çok personelden maaşına zam yapılmadığı için yakınma duymuşumdur. Ama hiç birinin patronuna ekstradan kazandırabileceği meblâğ73hakkında konuştuğunu duymadım.

 Bu arada dert eksikmiş gibi Şeytan dürttüğünden; cam tencere almaya karar verdik. Ara ki, piyasada cam tencere bul. En bulunması gerekli yere gittiğimiz hâlde, Cam ile ilgili bir benim heykelimi yapmayı ıskalamışlar. Bir de aradığım tencere stoklarında bulunmuyor. Oradaki uyanık tezgahtar, İnternet üzerinden kendilerine ulaşırsak, aradığımızı bulabileceğimizi söyledi. Dikkat edin. Dükkânda olmayan dükkânın İnternet sayfasında var. Gerçekten de aradığımızı orada hem de set hâlinde bulduk. Hiç anlamadığım İnternet tabiri ile bulduğumuzu “sepete at” butonuna basarak aldığımızı zannettik. İş ücreti ödemeye ve gerekli bilgileri vermeye kaldı. Tüm bilgileri gereken suallerin karşısına doldurduk. Kredi Kartı için de gerekli bilgileri verip, Enter ettik. Mantıken sipariş tamamlanmış ve ödeme bitmiş olması gerekirken, yeni bir sayfa açıldı, karşımızda. Ve bana tekrar kart bilgilerimi soran bu sayfada, bir de bana ait şifremi yazmam istendi. O arada bana yardım etmek için yanımda bulunan, İnternet kurdu stajyerin ağzından “-Yok deve!..” sözleri döküldü, tabii olarak. Tabiî olarak bence de durum develik durumdu. Tabii hiç bir şey yazmadan ve yapmadan işlemi dondurup çıktık.. Ve de bir e-posta ile beylerin ne yapmak istediğini sorduk.

Öyle WEB sayfaları biliyorum ki; en başta bulunması gereken bilgi, hiç ortada yok. Ya da hiç olmaması gereken bilgi, en başta duruyor. Sebep çok nettir ki;  o sayfayı yapan süt çocuğu, umumî helâya dahî WEB sayfası yapabilecek bilgi, tecrübe ve yetiye sahip değil. Ve % 96 WEB sayfaları maalesef bu durumda. Günah insanlara!

 Beyler bu son sayfanın çok olağan ve doğal bir sayfa olduğunu ve de 3D olarak işlem gören bu sayfaya, bilgilerimin girilmesinde, bir sakınca olmayacağını söylüyorlardı. Diğer tarafta ise, bu durumdan kendisini haberdar ettiğim banka müdiresi, asla şifremi yazmamam gerektiği konusunda, ikazlarını tekrar ediyordu. Cam firması ile yazışmalar ilerledikçe, beyler fakîri alaya da almaya başladılar. Ve de muhatabın kim olduğunu anlayınca da, ciddi şekilde bir viraj aldılar ama, ne fayda ki; halâ son sayfayı kaldırmadılar. O sayfa, bu beyler için, çok kusursuz işliyor olabilir. Kendileri iyi niyetli de olabilirler ama o WEB sayfasından o bilginin başka ellere geçmeyeceğine kimse garanti veremez. Ve bu gerçekten büyük bir risk ve rezalettir. Doğması muhtemel olabilecek bir zararın muhatabı da belli değildir. Yine ün ve unvanın en ufak bir mesuliyet hissinden haberi olmayanların sayesinde, yerlerde süründüğünün farkına varmışsınızdır herhalde.

Ortalarda ne yumurtadan ne de yumurta küfesinin mesuliyetinden anlamayanlar ordusu çoğalınca, akıl almaz işler de çoğalır.

 Tabiî bu rezaleti önlemek ve o son sayfayı oradan kaldırtmak için, çalıştığım bankanın müdiresine gittim. Bu konuyu tekrar edip, kendisinden gerekeni yapmasını reca ettim. Kendisi bankasının 444 numaralı telefonunu arayıp, bu konuyu çıkan operatriste söylememi istedi. Suratımın değiştiğini görünce: Bankanın alt katındaki telefonundan da 444’lü hatları arayabileceğimi ilâve etti. Suratım daha da değişmiş olacak ki; en son jestini yapıp, kendi masasındaki telefonu ikram etti. Dikkat edin. Benim gayem: Benim kartımı, kendi ün ve unvanımı korumak değil. Onun bankasının tedavülde olan kartlarından dolayı, bir mudisinin başına gelebilecek olaydan, hem mudileri hem de bankayı korumak. Ama müdire bunun farkında bile değil. Neden ben genel müdürlüğe telefon edeyim ki? Neden kendisi bu işle ilgilenmesin ki? Benim vatandaşlık görevimi yapmam ve Ona bilgi vermem, yeterli değil midir? Ve bana teşekkür etmesi gerekmez mi? Bu arada daha da enteresan bir mesele çıktı ortaya. Maliyeye banka kartı ile ödeme yapabildiğim halde, bankanın kendi kartı ile banka dahilinde, maliye hesabına kartla ödeme yapamayacağım gerçeğini, ben öğrendiğim gibi, ilgili memur da hayretle öğrendi. Hemen genel müdürlüğe e-posta yolladılar. Zannımca önümüzdeki seneye onun da cevabı gelecektir, şubeye...

 Lâyık olmayan birileri bir yerlere gelmekle ve aklınca çok doğru işler yapmakla; bu ülkeyi bu devlet hiçbir yere taşıyamaz.

O tencereleri ithâl eden ya da imâl eden cam şirketinin çalsa da erişilemeyen telefonlarından tesadüfen birine erişebilip, bir WEB sayfasında kendi markalarını da afişe ederek insanlardan şahsi kart bilgileri ile özel şifrelerinin alınmak istendiğini anlatacaktım ki; muhatap kişi lâfımı kesip, bana büyük bir başarı ile başka erişilemez telefon numarası verdi. Neticede Bir asırdan daha fazla, ciddi bir marka olarak bilinen bu firmanın, var ama ulaşılamaz telefonlarını bırakıp, kenar köşeye sıkışmış olan bir e-posta adresine, ön bir bilgi aktardık. Ki, bizimle temasa geçip, bu fahiş74hatayı kendi adlarına onlar önlesinler diye. Bize ulaşan cevabi yazıda aşağıdaki bilgi vardı:

Sayın Haydar Volkan

Öncelikle ilginiz için teşekkür ederiz. Konu ile ilgili yorumlarınızı bu maile cevap olarak yazabilirsiniz.

Marketing Communications Specialist Falan Filânca

Titre bak cevaba bak. İnsanın içinden bu titr karşısında titremek geliyor. Titr75uzun ama akıl kısa mı kısa. İnsan lûtfen bir telefon edip, konu hakkında ciddi bir bilgi alır. Benim cevabım kısa oldu. “-Ben Sizin bordrolu elemanınız değilim. Gerekir ise, meseleyi Genel Müdürünüzle bizzat konuşurum.” demekle yetindim. Marketing Communications SpecialistBu yazımla ne dediğimi de anlamadığı için, yine telefon etmedi. Dikkat edin. Marka ün unvan benim değil. Onların. Ama yırtınan sadece benim. Ve asırlık firma muhatapsızlıktan dolayı, benim önümde kepaze bir halde.

 Bilgiyi ve titri havada bulanın aklı da ayakları da havadadır.

Bu da olmayınca, Bilişim Suçları ile ilgili Internet Birimine bir e-posta yolladım. Süratle cevap geldi. En yakın savcılığa baş vurmam öneriliyordu. Ve Sûphan Allah!.. Her işi halleden bu devlet, bu tür işlere, bu türden çağ dışı bir çare mi bulmuştu? Vatandaş olarak ben  savcılığa tabii giderim de; bu konulardan esasen mutlak şikâyetçi olması gereken 1.Derecede  zarar dîde,76hükmi şahsiyet77ben değilim ki. Biri benim doğduğum yıl kurulmuş olan bir bankaydı. Diğeri Osmanlı’dan miras kalmış ve darmadağın edilmiş, müthiş bir cam mamul markası. Ben de Dıral dedenin78düdüğü Haydar Efendi... Onlar değil de, ben şikâyetçi isem, Savcı bana sormaz mı, rütbe-i mankafalığımın79niceliğini?!. Ben olsam sorarım. Esasen bunca içi boşaltılmış ya da tersyüz edilmiş insanla uğraşmak benim neyime? Onlar en büyük belâyı birbirlerinden elbette bulmayacaklar mı? En kısa zamanda bulacaklar. Hem de öylesine bulacaklar ki; ne İnternet, ne cevap vermeyen telefonlar, ne 444’lü numaralar, dertlerine çare olamayacak bunların. Kendilerini üst seviye kliniklerde, iflâh80olmaz ruh hastaları olarak bulacaklar.

İnsanlık hasletlerini kayıp etmiş, içleri boşalmış, ve aradığını bilişim-iletişim teknolojilerinde bulmuş olduğuna inananlar beşeriyet için, esasen yok mesabesinde81duranlardır. Ve bunlarla birebir ne bileşmek, ne de bir iletişim kurmak mümkün değildir.

Bu sefer söz konusu bankanın Genel Müdürlüğünde çalışan ve  çocuğunun kulağına Ezan-ı Muhammedi ile ismini okuduğum bir evladımızı arayıp, durumu Ona anlatıp, gerekeni yapması ve bana da bilgi vermesi konusunda recacı oldum. Zannımca O da hiçbir şey yapamadığı için, muhtemelen82utancından beni aramadı, telefonuma da çıkamadı. Ben de kendisini Bir kereden fazla aramadım doğrusu. Bu karmaşada yine aynı  nakliye şirketi, bu sefer de ne imza, ne isim, ne de telefon numarası almadan ve de ödemem gereken, nakliye masrafını da istemeden, ama siparişim olan cam tencereleri ve faturasını, elimize adeta tutuşturup gitti. İyi de bunların hangisi, aslında olması gerekendi?!. Bunu bu şartlarla bilmek çok zordu. İnsan bütün bunları uyurken görse, onun için kâbus83gibi bir şey olurdu.

En büyük kâbus Beş On yıl sonra tam bileşim-iletişimi yaşadığımızda olacak. Çünkü o gün, hiç kimse bir başka kimse ile görüşme ve işini halletme imkânına sahip olamayacak!

Bizim için ün ve unvan paha biçilmez Dünya çapındaki değerler de olsa: Yukarıda gelişen olaylar indinde84, ün ve unvanlarını hiçe sayan muhataplarımızın, kimler ve hangi müesseseler olduğuna, bir kez daha dikkat edelim. Fazla günahı olmayan Bir teleskop ithalâtçısının satış şefi, iki sanal alışveriş şirketi yöneticileri, Osmanlı’dan armağan çok ciddi bir müessesenin gayr-ı ciddi ve görüşemeyen, ama pazarlama üzerine görüşme uzmanı olan hatun kişisi, Benimle yaşıt bir bankanın müdiresi ve müşteri temsilcisi, bilinen bir kargo şirketinin bilinmeyen elemanları, enternasyonal bir servis sağlayıcının beş müdürü. Muhatap olunan kişiler ve firmalardı. Bir de anayasaya mugayir,85kargo teslimatı hususunda, kanun çıkartmış olan, kanun koyucu. Daha ne desem bilmem ki?                                                        

Sözün bittiği her yer, çok acı bir gerçeğin başladığı Bir yerdir.

 Lûgat = Sözlük

 Garabet/e1Yabancılık. Gariblik. *Tuhaflık. *Âcizlik, beceriksizlik. *Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak. 

                  *Iraklık. *Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında

      kullanılması.

Sekans/ında2 Film veya multivizyon gibi eserlerde bölümlerin her biri

Safi3 Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz. *Bozuk olmayan. Hâlis.

Ezcümle4lafıb özü *Bu cümleden, meselâ, bunun gibi.

Mevcud/u5Var olan. Bulunan. Hazır olan. Topluluğun hepsi. *Kâinat. Mükevvenat.

Netice/de6(C.: Netâic) Son, gaye. Semere, hülâsa. *Döl, evlâd.

İhtimâl/inin7(Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek. *Kabul eylemek.

Mütefekkir/ler,8Düşünen, derin mes'eleleri düşünen. Tefekkür ve teemmül edici olan. *Kuvve-i bâtınayı

sarfeden. Âlim. Çok bilgili. (Bak: Tefekkür)

Ziyade/si9Artan, fazla kalan. Çok bol. Fazladan. *Artma, çoğalma.

Mealen10Mânâca aynısı olmadan eksiği ile anlaşılan neticesi. Mânaya göre. (Bak: Te'vil)

İstinaden11İstinad ederek. Dayanarak, güvenerek.

Vacip12 (Vücub. dan) (C.: Vâcibât) Lüzumlu, mecburi olan. *Fık: Yerine getirilmesi her müslüman için

gerekli ve borç olup, yapılmadığı takdirde büyük günah olan Allah'ın emirleri. Yapılması zannî delil ile belli olan. Terki câiz olmayan. Yapılması şer'an kat'i derecede bir delil ile sâbit olmamakla beraber, her halde pek kuvvetli bir delil ile sâbit bulunan şeydir. (Vitir ve Bayram namazları gibi.) *İlm-i Kelâm'da: Varlığı zaruri olup, olmaması imkânsız bulunan.

İkaz13Uyandırmak. Gafletten kurtarmak. Tenbih.

Husus14-15İş. Mevzu. Yol. Usul. Keyfiyet. Madde. Şey. Bir şeyin sairlerinden ayrıldığını ve temyizini

    bildiren cihet ve keyfiyet.

İnkişaf16Açılma. Meydana çıkma. *Yetişme.

Suret/te17Biçim, görünüş. *Kılık. Tarz. *Yol. Gidiş. Hal. *Tasvir. Dıştan görünen şekil. *Çare.

Muhtaç/tır.18 İhtiyaç sahibi

Zuhur19-24Meydana çıkmak. *Ansızın meydana gelmek. *Baş göstermek. Görünmek.

      *Hulul. *Galip olmak. *Âlîkadr.

Kabiliyet20Dıştan gelen te'sirleri alabilme gücü. *İstidat, anlayış, kabul edebilirlilik.

       kabul edici yüksek bir kuvvete mâlik olmak, olabilirlilik.

Müsait/tir.21 Durumu elverişli

Higgs22 En ufak görülmez ve maddeyi var eden partikül,

Beşer23  İnsan. Âdem. (Hem istikrâ-i tâmme ile ve fenlerin tahkikatıyla sabit olmuş ki;

mahlûkat içinde en mükerrem, en ehemmiyetli beşerdir. Çünki beşer, hilkat-ı kâinattaki zâhiri esbab ve neticelerinin mabeynindeki basamakları ve teselsül eden illetlerin ve sebeplerin münâsebetlerini aklıyla keşfedip san'at-ı İlâhiyeyi ve muntazam hikmetli icadât-ı Rabbaniyenin taklidini san'atcığıyla yapmak ve ef'âl-i İlâhiyeyi anlamak için ve san'at-ı İlahiyeyi bilmek ve cüz'î ilmiyle ve san'atlarıyla anlamak için bir mizan bir mikyas, kendi cüz-i ihtiyariyle işlediği maddelerle Hâlık-ı Zülcelâl'in küllî, muhit ef'al ve sıfatlarını bilerek kâinatın en eşref ve ekrem mahlûku olduğunu isbat ediyor.Hem İslâmiyetin kâinata ve beşere ait hakikatlarının şehadetiyle, mükerrem beşer içinde, en eşref ve en âlâsı ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet, hem istikrâ-i tâmme ile, tarihlerin şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde dahi bin mu'cizâtı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur'an hakikatlarının şehadetiyle en efdal, en yüksek olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. H.)

iil/in,25(Fi'l) Müessirin te'siri. Amel, iş. *r: Hâdiseye veya zamana delâlet eden kelime. (Sarf bilgisinde

geniş izahı vardır.) Türkçede; gelme, gitme, yazma, okuma, gezme gibi kelimelere de fiil denir.

(Fi'l diye de yazılır.)

Abes26 Oyuncak kabilinden faydasız boş amel *Lüzumsuz gayesiz işe yaramaz iş

Teşkil27Vücud vermek. Suretlendirmek. Şekil vermek. Meydana getirmek.

Atın iki önayağı ve art ayağının birisinin beyaz olması.

Tedbir/i28 Herhangi bir konuda koruyucu şekilde ön almak

Edevat29Bir şeyi te'min edecek veya def' edecek yol. *Cenab-ı Hakk'ın Hakîm ismine uygun hareket,

  riayet. *Bir şeyde muvaffakiyet için lâzım gelen hazırlık.

Fevkalâde30Âdetin fevkinde. Ayrıca, hususi surette. Bilinenlerin üstünde. Müstesna ve yüksek bir surette.

Müsait/tir.31Muvafık, uygun. Yardım eden. İzin veren.

Nihayet/inde32Son, uç, son derece. Çok.

İmkân/ları33Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak. (Bak: Hudus)

Hezimet34Bozgunluk, mağlubiyet.

Kısm-ı azam/ına35 Bir bütünüm yarıdan fazla bölümü

Nadim36Nedamet etmiş, pişman.

Müteaddit37Türlü türlü, çeşitli. Bir çok. Birden fazla.

Tedbir38Bir şeyi te'min edecek veya def' edecek yol. *Cenab-ı Hakk'ın Hakîm ismine uygun hareket,

 riayet. *Bir şeyde muvaffakiyet için lâzım gelen hazırlık.

Muttali39Haberli. Bilgisi olan. Bir yüksek yerden bakarak görüp anlayan. Vâkıf. Derk eden.

Beşer40 (Yukarıya bakınız)

Beşeriyet41İnsanın tab' ve hilkati ve fıtrî halleri. İnsanlık.

Tahribat/ının,42(Tahrib. C.) Tahribler, yıkıp bozmalar, harab etmeler.

Tedbir,43(Yukarıya bakınız)

Haslet/lerini45Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.

Muhtelif46Çeşitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan.

Muhtelit47Karışmış. Karışık. Karma.

Temas/ta48Mess. den) Yan yana bulunma. *Birbirine değme. *Münasebette bulunma.

Cazip49Çekici, cazibeli. *Hoş görünüşlü olup dikkati çeken.

Velev50Eğer, gerçi, her ne kadar da, hatta, ister, isterse.

İcra51Bir işi yürütmek. *Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme. *Vekil göndermek. *Mahkeme kararını

         yerine getirmek. *Suyu akıtmak. *Huk: Borçlunun alacaklıya karşı ödemekle mükellef olduğu bir

         borcu, adlî bir teşekkül vâsıtasıyla ödetme.

Tam-üs sıhha52 Sıhhati tam olan

Tedricen53Yavaş yavaş, azar azar, derece derece.

Cazibe54Çekme kuvveti. *Mc: Letafet zamanı. Hüsn-ü cemal. (Hareket harareti, hararet kuvveti,

  kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir. Mek.)

Esire/leri55Birbirine yakın olmak, mütekarib. *Kul, köle. Harpte teslim alınan düşman. Teslim olan.*

Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde. ("İkisi de birbirine bitişikti, sonra ayrı ettik." mânasında olan $nın ifadesine nazaran, manzume-i şemsiye ile arz, dest-i kudretin madde-i esiriyeden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklinde imiş. Madde-i esiriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir. $ âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenab-ı Hakk'ın arşı su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esiri halkettikten sonra, cevahir-i ferd'e kalbetmiştir. İ

Girdab/ın56Suların dönerek çukurlaştığı yer. *Tehlikeli yer. Mühlike. Tehlikeli yer ve zaman.

Nev’i57şekli cinsi benzeri

Meczub/u58Başkasının te'siri ile hareket hâlinde olan. Cezbedilmiş. Aklı gitmiş olan. Aşk-ı İlahî ile

kendinden geçmiş. *Deli. Divane. Mecnun. (Sultan Mehmed Fatih'in zamanında hikâye edilen meşhur ve mânidar "Cibâli Baba kıssası" nev'inden olarak bir kısım ehl-i velâyet, zâhiren muhakemeli ve âkıl görünürken, meczubdurlar. Ve bir kısmı dahi; bâzan sahvede ve daire-i akılda görünür, bâzan aklın ve muhakemenin haricinde bir hâle girer. Şu kısımdan bir sınıfı; ehl-i iltibastır, tefrik etmiyor. Sekir hâlinde gördüğü bir mes'eleyi hâlet-i sahvede tatbik eder, hatâ eder ve hatâ ettiğini bilmez. Meczubların bir kısmı ise; indallah mahfuzdur, dalâlete süluk etmez. Diğer bir kısmı ise, mahfuz değiller; bid'at ve dalâlet fırkalarında bulunabilirler. Hattâ, kâfirler içinde bulunabileceği ihtimal verilmiş.İşte; muvakkat veya dâimi meczub olduklarından, mânen '"mübarek mecnun" hükmünde oluyorlar. Ve mübarek ve serbest mecnun hükmünde oldukları için, mükellef değiller. Ve mükellef olmadıkları için muahaze olunmuyorlar. Kendi velâyet-i meczubaneleri bâki kalmakla beraber, ehl-i dalâlete ve ehl-i bid'aya tarafdar çıkarlar, mesleklerine bir derece revaç verip, bir kısım ehl-i imânı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye meş'umane bir sebebiyet verirler. M.)

Zümre/den59Bölük, cemaat, grup, takım, sınıf. Cins.

Mutlak60Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest. *Kat'i. Şüphesiz. *Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız,

tek. (Bak: Itlâk) (Âyet, neye felâh bulacaklarını tâyin etmiyor. Güya o sükûtla der: Ey müslümanlar! Müjde size. Ey müttakî! Sen Cehennem'den felâh bulursun. Ey Arif! Sen Rızâ-yı İlâhîye nâil olursun. Ey âşık! Sen rü'yete mazhar olursun... Ve hâkezâ... İşte Kur'an, câmiiyyet-i lâfziyye cihetiyle kelâmdan, kelimeden, huruftan ve sükûttan her birisinin binler misâllerinden yalnız nümune olarak birer misal getirdik. Âyeti ve kıssatı bunlara kıyas edersin. S.)

Merci61Merkez. Kaynak. Baş vurulacak yer. Müracaat edilecek yer. Dönülecek yer. Sığınılacak yer.

*Söylenen sözün kendine fayda verdiği kimse.

 

Zaman zarfında62 Belli bir zaman içinde

Misâl/idir.63Bir şeyin benzer hali. Benzer. Örnek. *Düş. Rüya. *Ahlâk ve âdâbla ilgili kıssa ve hikâye.

     *Bir şeyin örneği ve sıfatı. Kısas. *Gr: İlk harfi harf-i illet olan (yani; elif, vav veyahut da yâ  

                  olan) fiil veya kelime.

Müdirler/den64 Müdürün maganda ve magandandiyesi için

Taahhüt65(Ahd. den) Bir işin veya bir şeyin yapılması için söz verme, üzerine almak. İltizam etme.

    *Resmi söz verme. Yüklenme. -Postaya verilen bir şeyin, yerine varmasını sağlama.

Muvacehe/sinde66Karşı, ön. *Yüzyüze gelme. Yüzleşmek. *Huzurunda olmak.

Şeref 68Yükseklik, yücelik. Büyüklük. *İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam

 sâhibi olma. *Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar

 olma. İftihâr, övünme.

Haysiyet/leri69İtibar. Şeref. Değer. Kıymet. Derece. Câh. Mesned. Mertebe.

Endişe/si70Korku. Düşünce. Merak, keder, kuruntu.

Tashih71Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek. *Hastanın ağrı ve acısını ilâçla gidermek.

Karar kıldık.72 Karar vermek

Meblâğ73Para, mevcud para miktarı. *Yetişmek.

Fahiş74Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan. *Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı. *Çok bahil. Nekir ve

yaramaz şey.

Zarar dîde,76Zarar görmüş göz bebeği

Şahsiyet77Bir kimsenin kendisine mahsus ahvâli. Şahıs olma. Karakter sâhibi ve makbul bir insan olma.

Dıral dedenin78nin15 Kıyamet alametlerinden ; "sur" adli boruyu üfleyerek kıyametin kopmasını başlatacak olan meleğe werilen ad : yani israfil...

Rütbe-i mankafalığımın79Dangalaklık derecesi

İflâh80Mübarek ve muvaffakiyetli olmak. Selâmete çıkmak. Felâha kavuşmak.

         *Nimette dâim ve kararlı olmak. (Bak: Felah)

Mesabe/sinde81Derece. *Menzile. Rütbe. *Sevab yeri. *Merci, melce'.

Muhtemel/en82(Haml. den) Olabilir. Mümkün. Ümid edilir. Kabil. Me'mul.

Kâbus83Uykuda ağırlık basması. Korkulu ve insanda hareket bırakmayan rüya. Karabasan.

İnd/inde84Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve

manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Bazan kalb ve ma'kul irade olunur. Yani, bazan huzur-u kalbîye delâlet eder ki, itikad mânasına kullanılır. Bazan mâkuledeki hissi huzura zarf olduğu gibi, huzur-u manevîye de zarf olur. Bâzan onunla fiil emir olur. Hüküm, fazıl, ihsan, teşvik ve tergib etmek mânalarına gelir.

Mugayir85Mugayyir,Tağyir eden, değiştiren.  

Çiftehavızlar:19.10.2012

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..