Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '12

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Fellik, fellik dünyayı gezen çocuk: Felix Finkbeiner.

Fellik, fellik dünyayı gezen çocuk: Felix Finkbeiner.
 

Resim int.alıntı, Felix Finkbeiner: Monako Prensinin ağzını neden kapatıyor? "palavrayı bırakalım, ihmal ettiğimiz işlere odaklanalım "diyor.


Çocuk: Büyüdüğünde ne olmak ister?

 Oyuncu, popçu, topçu…

Rehber, kaptan, pilot…

Tatlı bir günaydından sonra her sabah uyandığında ne işitir?

“Hayatını kurtar evlat; bir meslek sahibi ol. Başını kitaplardan kaldırmadan oku, çalış.

Kendini düşün; şu anda hayat senin için kitap defter, okuldan ibarettir”

Yağmalanmış bir dünyada hangi meslek, hangi akademik unvan yaraları sarıp sarmalayabilir?

İyi niyetli vaazlarımız onlar için; evlatlarımızı seviyoruz, istikballeri parlak olsun istiyoruz.

Görünüşte bir eksiğimiz olmasa da yine de yıprattığımız dünyamızın, ihtiyaç duyduğu gençleri yetiştirmeyi beceremiyoruz.

Gençler de; “üretmeden tüketme” hastalığının pençesine düştüklerini ancak kafaları kel olduğunda fark edebiliyorlar.

Yaşamı: Dört duvar arasındaki sorunlarla geçiriyoruz.

Güneş zaten her gün istesek istemesek de kendi kendine gökyüzünü kaplıyor ya da bulutları bahane ederek tatil kaçamağı yapıyor.    

 Küçücük yaşlarda büyük düşünen; ebeveyne öncülük eden evlatlar.

 

14 Yaşında aklı 14 metre havada; saçının başının derdinde, bir türlü bitmeyen, sakalına yanan ve tavuk yumurtası kadar küçük göğüslerinden ötürü depresyonlara girenler de var.

 

Ana babanın: Merkez Bankası olmadığını keşfettiği halde mayasılı çenesine vuranlar da ama tüm bu saydıklarımız azınlıktadır.

 Mutlaka öyledir diyerek…

Küçük yaşlarda büyük düşünenlere kol kanat gererek destek verelim.

 Çabalarına katkıda bulunalım.

Ben ülkemde; Felix gibi çocukların gençlerin olduğuna yürekten inanıyorum. Felix’in Ebeveyni gibi düşünenlerin çoğalmasını diliyorum.

Bu çocuğun adını bir yerlerden duymuş olmalısınız.

Karış karış dünyayı gezerek; toplantılar düzenleyerek; güçlü işadamlarını; devasa şirketlerin yöneticilerini uyararak; ihmal ettikleri görevlerini hatırlatan Felix: Dev adımlarla ilerleme kaydediyor.

Felix ve arkadaşları ne yapmak istiyor?

Gece gündüz neyin peşinde koşuyorlar?

Hava kirliliğiyle baş edebilecek; doğal dengeyi yeniden kurabilecek  “Evrensel Ağaçlandırma” projesinin peşinden koşuyorlar.

Felix’in Türkiye’de de destekleyenleri var mı?

Varsa kimlerdir? O gençleri tanımak, tanıtmak; biz erişkinlerin görevi, gurur kaynağı olmalı.

Hangi güçlü sanayiciler; sanat dünyasının ünlüleri;  hayırseverlerin; böylesi bir akımdan haberleri var?

Şakır şakır altın aşkına; ulu ağaçları deviren; toprağın bağrını delik deşen, bilmem ne santralleri kurmak için ayının yuvasını yıkan, anaların anasını ağlatan, yerli yabancı şirketler ve onlara yeşil ışık yakanlar…

Canlının: Önce temiz havaya ihtiyacı var.

Bizleri: Plant for to planet; stop talking, start planting- boş konuşma, kapa çeneni, icraatta bulun- çocukları gençleri uyarıyor ve diyorlar ki “ Bugünden itibaren; yeryüzünde yaşayan her bir kul başına 150 ağaç dikilebilirse; 60 yıl sonra pırıl pırıl tertemiz bir havayı soluma imkânları olabilecek.

Kimlerin?

Bizden sonra gelecek olanların.

Bana ne dememeliyiz! Biz dünyaya gelmeden önce bizim için dikilenleri unutmamalıyız! Gölgesine sığındığımız, arabamızı park ettiğimiz; çocuklarımıza salıncak kurduğumuz ağaçları; kimlerin diktiğini merak etmeliyiz. Allah razı olsun demeden geçmemeliyiz.

Borçluyuz; kitabımızda, borcumuzu ödemeden gitmek var mı?

Borç: Sadece bakkala çakkala, konuya komşuya olandan ibaret değildir.

 Adını sanını bilmediklerine dahi borçlarını ödeyene; Yüce Yaradan ilgisiz kalabilir mi?   

 Akademisyen olsunlar, dizilerde, yeşil sahalarda oynasınlar; vakti geldiğinde şehit mertebesine yükselsinler diye diye daracık alanlara hapsettik günümüzü, geleceğimizi; gündemde bombalar, sıra sıra al bayraklı tabutlar, tehditler almış başını gidiyor.

Ben ne yapıyorum?

İncir çekirdeğini doldurmaya çalışıyorum.

Yazıyorum.

Sen ne yapıyorsun? Diyemem, salahiyetim yok.

Kaptırmayalım kendimizi, hem yas tutalım hem de doğanın mavi yeşilini; bin bir renginin solmasına izin vermeyelim.

Kötülüğün en kötü tarafı duyarsızlaştırmasıdır.

İzin vermeyelim, ayaklarımız bizi taşıdığı müddetçe hem fellik fellik gezelim hem de müspet tohumların yeşermesi için gayret edelim.

Emanet edilenleri koruyalım.

21 Ağustos 2012 Salı

Alev Meisel/Berlin                             

    

 

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..