Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '17

 
Kategori
Felsefe
 

Felsefi Açıdan Yalancılığın Gen Haritası

Felsefi Açıdan Yalancılığın Gen Haritası
 

Yalan deyip geçmemek gerekir. Yalancılık bir kişi veya topluma bulaştığında kurtulmak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu yüzden bireylerin yalancılığı genelde çevresiyle sınırlı kalırken, devlet politikasına dönüştüğünde tarihler boyu devam edip, o devlet ve toplumun geri kalmasına neden olmaktadır.      

“Yalan” kelimesi etimolojik olarak Türkçe kökenlidir. Dil anlamında olan Yalığ kökünden türetilmiş olup, Yala, Yalğa veya Yalgı şeklinde kullanılmaktadır. Temel anlamıysa dil uzatmak veya dille söylenen iftira vb. ifadeleri içermesi.

Çoğu insan “Yalan” kelimesi üzerinde bu kadar durmaya ne gerek var biçiminde değerlendirip, bunun gen haritası mı olurmuş? Veya felsefi açıdan fuzuli bir uğraş olarak görebilir. Ancak “Yalancılığın” hem toplumda hem de bireyde derin bir psikolojik hastalık olduğu akıllardan asla çıkarılmamalıdır.

Gel ki bugüne kadar yalancılıktan psikologlara gidip tedavi gören kişi duyulmuş değildir. Buna neden olansa, devlet ve toplumun yalancılık üzerinde durmaması başta gelirken, yalancılığın komedi şeklinde görülmesinden de kaynaklanmaktadır.

Fakat yalancılık adından da anlaşıldığı gibi, gerçekleri taklit etmek veya olmayan birçok şeyi gerçekmiş gibi anlatmak, hırsız ve katil olmakla eş değerdir. Çünkü yalancılar her konuda aslı astarı olmayan hikayelerle yaşamsal ve kültürel değerleri sürekli soysuzlaştırmaktadırlar. (Dejenerasyon)

Bu da bir topluma sinsice giren bir hastalık şeklinde olup, o devlet ve toplumun yetkili ve bireyleri birbirine karşı sürekli yalan düşünceleri kullanmasıyla, iç çatışmalara sebep olmaktadırlar. Sürekli çatışma ise geri kalmak demektir.

Ve Yalancılık; genellikle dünya toplumlarında iki kategoride görülmektedir. Bunlardan birisi Kravatlı Yalancılık, diğeri ise Kravatsız Yalancılıktır. Kravatlı ve kravatsız yalancılık adlandırma benim kendi belirlememdir.

Kravatlı Yalancılık: Genelde devletlerin yönetim eliyle sürdürülen resmi ve gayri resmi gerçek dışı ifadelere dayanan politikalardır.

Kravatsız Yalancılık ise: Sıradan insanların gerek devletten etkilenerek, gerekse kendi psikolojik yapısı sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Şimdi Yalan kelimesinin devlet eliyle ve de sıradan vatandaşlarda neden ve nasıl ortaya çıktığını, bunun toplum ve kişi hayatında nelere mal olduğunu felsefi açıdan incelemeyi sürdürelim.

Devlet Yönetiminde (Kravatlı) Yalancılık: Her devlet yalan söyler diye bir kural söz konusu değildir. Ancak yalana daha çok ihtiyaç duyan devletler, belirli güçlerin baskı ve denetimleri altında olduklarında, bu bağımlılığın halkta yaratacağı psikolojik moral bozukluğu düşünülerek başvurulan bir yöntemdir.

Veya teorik, siyasi, tarihsel ve ekonomik açıdan bilimsel hiçbir çalışması ve hazırlığı olmayan devletler, gerçek bilimsel çalışmaların zor ve masraflı olması nedeniyle, yalan teorilere sarılırlar. Devletlerin yalan söyledikleri konular ise şunlardır.

1-Bilimde Yalancılık: Çeşitli nedenlerden kendi tarih ve kültürel gerçekliğinden uzaklaşmış toplumlar, bir daha öz kültür değerlerine geri dönüşün psikolojik ve maddi açıdan yarattığı zorluklar düşünülerek, bu boşluğu bilim yerine yalanlarla doldurmak en kolay yol olarak seçilmesi.

2-Dinde Yalancılık: Türkiye gibi bazı devletler, ilk atalarının kendi din ve dilleriyle yarattıkları kültürü geri ve gereksiz görüp, başka toplumların icat ettikleri din ve kültüre sahiplenmeleri sonucunda baş vurulmaktadır. Çünkü öz kültür değerleri, yabancı din kültürüyle uyuşmamaktadır. Bunu da ancak hayal ürünü hikayelerle telefi ederler.

3-Milliyetçilikte (Ulusal) Yalancılık: Arkeolojik ve Tarihsel açıdan bilimsel metot ve teoriye sahip olmayan ya da bunu önemsemeyen devletler, eskiyle uğraşmayı gereksiz ve zahmetli uğraş olarak görmüşlerdir. Bunun yerine masa başında hayal ürünü bir takım asılsız kahramanlık hikayeleri üretirler. Halbuki ulusal kültürü sağlam ve gerçek temellere oturmayan toplumlar, sürekli iç ve dış sorunlarla boğuşup geri kaldıkları gibi, dağılma ve yok olma korkusuyla yaşarlar.  

4-Dilde Yalancılık: Siyasal, ekonomik, kültürel ve askeri açıdan kendisine yetmeyen ya da doğru bir teorisi olamayan ülkeler, ileri gördükleri toplumların dil ve kültürlerine özenerek yaşarlar. Bunu yaparken de yabancı kökenli kelimelere aşırı derecede önem verip öz dilini kendi eliyle asimile etmeleri.  

Öz kültür ve tarihine bilimsel bakmayan ülkeler, ilke olarak yalan, taklit ve ithal ikame yöntemle ayakta kalmaya çalışırlar. Devlet yapısında hakim olan bu ithal ikame mantık, doğal olarak bireylerin çoğunluğunu da aynı yalancı karaktere sürüklemektedir.  

Bazı insanlar bu yanlış ve yalanın farkında olsalar da, çaresizlikten bunu kabul etmek zorunda kalırlar. Diğer çoğunluk ise devletin her dediğini tartışmasız doğru görüp, aynı şekilde kendileri de benzer yalan hayaller üretmeyi büyük bir marifet saymaya devam edilmesi. İşte Kravatlı yalancılık olarak adlandırdığımız hastalıklı yapı bu şekilde meydana gelmektedir.

Kişisel (Kravatsız) Yalancılık: Bireyin yalan söylemesi daha çok kendi psikolojik ruh yapısından kaynaklanmaktadır. Her insan doğası gereği çevresinde gördüğü veya duyduğu tüm güzel ve kaliteli şeylere (Yaşama) sahip olmak için çeşitli düşünce ve hayaller kurarak, yaşamını daha üst bir aşamaya çıkarmayı ister.

İfade edilen duygu ve düşünceyle ileri yaşam aşamasına çalışmak istenirken, doğal olarak bunun maddi ve manevi açıdan harcanması gerekken bir emek ve bedeli vardır.

Bir kısım insanlar hedefe doğru şekilde ulaşmak için, çevresinden veya uzmanlaşmış kurumlardan bilgiler alarak adım adım yaklaşmayı gerçekleştirir. Bazı kişilerse hedeflenen noktanın maddi ve manevi zorluklarını kaldırmayacağını kabul ederek mevcut olanlarla yetinemeye çalışır.

Diğer yandan toplumun en az %10’luk oranını oluşturan ve doğru düzgün hiçbir konuda çaba ve gayreti göze almayan kişilerse, hayallerindeki hedeflere hazırcı ve basit yollardan ulaşmayı dener. Bunu yapmak için herhangi bir maddi ve manevi bedel ödemeden, yalan söylemeyi tek ve en iyi yöntem olarak görürler.

Ve bu karaktere sahip insanların psikolojik yapılarında aşırı derecede bir özenti, maymun iştahlılık ve dış görüntüye azami ölçüde önem verme mevcuttur.  Belirtilen özellikleri olan kişiler, psikolojik açıdan derecesine göre hastalıklı olarak nitelendirilse de, istisnaların dışında yalancılığın hastalık olduğunu kabul etmezler.  

Bu kişiler yalancı olduklarının bilincinde olsalar dahi, tüm ilişki ve çevrelerini yalan üzerine oluşturduklarından, bundan dönüşleri çok fazla mümkün değildir. Çünkü gerçek ve bilimsel yaşamı oluşturmak sıradan her insanın işi değildir. Sağlam bir irade ve kültürel birikim gereklidir.

Toplumun belirli yüzdesinde mevcut olan yalancılık, o toplumun kalitesini ciddi anlamda düşürmektedir. Örneğin bireylerdeki yalan alışkanlığı, başta ailesini kötü şekilde etkilediği gibi, çevresinde de kendisine karşı her zaman bir güvensizlik durumu mevcuttur.

Devletlerin yalancılığı ise; başta toplumun genelinde her şeye yüzeysel ve basit bakan ciddiyetsiz büyük bir potansiyel yapı oluşturur. Böylece hem devlet hem de halk ülkenin siyasal, ekonomik, kültürel ve askeri politikalarını her zaman bilim dışı hayal ve yalan üzerinden yürütürler.    

Bir devletin yalan üzerine kurulup, tüm siyasetini yalanla yürüttüğünü  gösteren kaynaklar şu şekildedir. Komşu ve diğer ülkelerle kalıcı bir barış ve dostluk ilişkisinin sürdürülememesi. Halkın; devletin politikası olan  siyasete yalancı gözle bakması. Genelde devleti temsil eden kişilere, “Devlet memurundan dost, Kurt derisinden post olmaz”  ifadesi derin bir anlam taşımaktadır. Bütün bu ifadeler durup dururken boşuna söylenmiş düşünceler değildir.

Bir devlet ve toplumun benzer eleştiri ve hastalıklı yapıdan kurtulmasının tek yolu, bir an evvel eski temelsiz dayanaklarından sıyrılıp, bilimsel olarak gerçek öz kültürel değerlerine dayanan demokratik bir toplumsal sözleşmeyi yapmakla mümkündür.

Bu yapılmadığı sürece ne devlete ne de devletin icat ettiği siyasete ve bu siyasetin vaat ettiklerine kimse asla inanmayacaktır. Sürekli başkalarına özenerek taklitçi mantıkla çatışma içerisinde birbirini yiyerek yaşanacaktır. Yalancılığın nerelerden başlayıp nelere mal olduğunu kısaca bu şekilde ifade edebiliriz.     

 

Cemal Zöngür

  

 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..