Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '16

 
Kategori
Sosyoloji
 

Feminizm nedir?

Feminizm nedir?
 

UYARILAR

Bilinmeyen ama çok konuşulan konularda entelektüel birikim elde etmeye devam ediyor ve herkesin diline sakız ettiği feminizm kavramını kısa, özlü ve en anlaşılır şekilde öğreniyoruz. Yazının içerisindeki bilgiler sosyolojik bir analize dayanmaktadır ve kaynaklarda görüp okuyarak öğrenebileceğiniz birçok bilginin özet bir sentezinden oluşmaktadır. Yazı eğer uzun geliyorsa bir çıktısını alarak okumanız fayda sağlayabilir. Yazıyı okumadan veya bir kısmını okuyarak bilinçsizce yapılacak yorumlar kesinlikle ciddiye alınmayacaktır.

FEMİNİZM NEDİR?

Feminizm Latince femina kavramından Fransızca'ya geçmiş "kadın" anlamına gelen bir kavramdır. Feminizm sözcüğüne bugün "genel anlamda" yüklenen anlam; kadın ve erkek eşittir! Kadınların iş yaşamına katılmasıyla birlikte yoğunlaşan bu düşüncenin temel amacı kadınların iş yaşamında karşılaştıkları eşitsizlikleri ortadan kaldırılmasıdır.

Kadına şiddetin durması, kadınların zihinsel beceriye dayalı düm işlerde erkeklerle eşit haklara sahip olarak yer alabilme ve statü olarak erkeklerle her anlamda eşit haklara sahip olması feminizmin temel içerikleri arasında yer almaktadır.

FEMİNİST KİMDİR?

Gerçek anlamda feminist toplumdaki kadına yönelik eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin karşısında yer alan kişi demektir. Lakin bugün ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde kendisini feminist olarak tanımlayanların önemli bir kısmı feminist değil "RADİKAL FEMİNİST" akımın temsilcileridir. Bu bağlamda gerçek feministlerle bu aşırıya kaçmış çakmalarını ayırmak son derece önemlidir.

Bendeniz de birçoğunuzda tiksinti hissi yaratan bu ikinci kitleyi ifşa etmek istiyorum.

RADİKAL FEMİNİZM NEDİR?

Radikal feminizm özetle toplumdaki kadına yönelik tüm sorunların kökeninde ataerkil sistemin yattığını, sorunu çözmek içinse bu sisteme destek veren her şeyin ve herkesin bir şekilde yok edilmesi gerektiğini savunur.

Bu görüş öyle uç bir görüştür ki cinsel ilişkiyi bile erkeklerin kadın üzerindeki baskısının açık bir ispatı olarak görmektedir. Dolayısıyla lezbiyen tipte ilişkiyi desteklemeye meyillidir.

Kısacası halk arasında bilinen "erkek milletinin topunun köküne kibrit suyu" ifadesinden teknik olarak hiçbir fark içermemektedir. Dolayısıyla radikal feminizm toplumda kadına yöneltilen erkek egemenliğini eşitlik yönünde düzeltmekten çok erkekleri ezmek ve baskılamak yoluna giden b.kuyla kavgalı bir görüştür.

FEMİNİZMİN KAÇ TÜRÜ VAR?

Bu soruya yanıt vermek son derece güçtür. Aklınıza gelebilecek hemen her türlü siyasi akımın sonuna feminizm ekleyerek onun feminist bir sürümünü elde etmeniz mümkündür. Ancak bendeniz naçizane bilinen birkaç tür feminizm örneğini sadece tanımlayarak burada ifade etmek istiyorum.

Sosyalist feminizm, Liberal feminizm, lezbiyen feminizm, marksist feminizm, ekofeminizm vs. vs. özet olarak feminizmin birçok türü bulunmakta ve temelinde kadınların maruz kaldıkları eşitsizliklerin giderilmesi yer almaktadır. Ancak günümüzde feminizm ortaya çıkış amacından bir hayli sapmış, insan doğasına ve toplumsal barışa açıkça tehdit seviyesine gelen bazı fraksiyonları da içerisinde barındırır hale gelmiştir.

Hatta feminizmin sürekli olarak bir şeylere karşı olan duruşu, kendilerine feminist diyen kadınların da yeterince tahrik edilmeleri durumunda gözlerinin bir şey görmemeye müsait olması dolayısıyla HDP-PKK gibi grupların hedef kitle olarak feministleri seçtikleri görülmektedir.

Dolayısıyla dünyada sosyalist, liberal, pro-sex gibi türleri bulunan feminizmin Türkiye'de terörist gibi bir türevinin çıktığını söylersek yanılmış olmayız. Bugün özellikle sürekli beşiktaş iskelesinde eylem yapan HDP-PKK'lı bir grup sözde feministe bakacak olursanız sürekli PKK yanlısı eylemlerle boy gösterdiklerini, toplumda infial yaratan Özgecan cinayeti gibi konulara da sözde destek vererek kendilerine yer edinmeye ve medyada boy göstermeye (yani toplumda kabul görmeye) çalıştıklarını görebilirsiniz.

Neticede feminizm meselesi toplumda ezilen kadınların haklarının savunulması adı altında birçok alakasız işi de kılıflamak için kullanılan bir dolgu malzemesine dönüşmüş durumdadır. Bu atmosferde feminizmin ülkemizde ne anlama geldiğini kısaca bir görelim.

TÜRKİYE'DE FEMİNİZM NE ANLAMA GELİYOR?

Türkiye'de feminizm belirli kitlelerce farklı anlamlara gelmektedir. Öncelikle ifade etmeliyiz ki feminizmi kadının ve erkeğin doğasına aykırı şekilde yorumlamadan sadece aşırıya kaçan erkeklerin yanlış uygulamalarını düzeltmek şeklinde algılayan kitle son derece küçük bir kitledir.

Bu kitle de zaten kendisini feminist olarak tanımlamamaktadır. Bu kitle hümanist, yani insancıl kitledir. Kendilerine feminist diyenlerce kadının ve erkeğin yaratılışına aykırı düşünceler peşinde koşmakta, tabiri caizse b.kuyla kavgalı bir yaşam sürmektedirler. Bu da şüphesiz gerçekler ve doğayla olan anlamsız mücadelelerinden kaynaklanmaktadır.

Şimdi feminizmin kökeninde yatan mantıksızlıklara ve yarattığı sorunlara kısaca bir bakalım.

FEMİNİZM NEDEN SORUN YARATMAKTADIR?

Bir kere şunu açıkça söylemek gerekir ki hümanizmin olduğu yerde feminizm ayrımcılığı körükleyen, doğanın dengesiyle anlamsız ve yıkıcı bir mücadeleye giren bir eyleme dönüşmektedir. Kadınlarımıza elbette saygı duyuyor ve tüm özgürlüklere onların da sahip olduğu görüşünün bizler de arkasındayız ancak feminizm bir ayrımcılığı kaldırayım derken bir diğerini yarattığından bu görüşün özünün olmasa da günümüz yorumunun karşısındayız. İşte nedenleri...

Bütün insanların özgürlükler ve saygınlık açısından eşit olduğu görüşünü savunan hümanizmin benimsendiği yerde feminizme gerek yoktur. Kadınlara pozitif ayrımcılık yapalım derken erkekleri ezmek veya baskı altına almak gibi saçma işler, kadına şiddeti azaltmak şöyle dursun daha da körüklemek dışında bir işe kesinlikle yaramayacaktır.

Feminizmin yarattığı sorunları kısaca özetleyecek olursak sanıyorum ki aslında kesinlikle terk edilmesi gereken sakat bir görüş olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.

Aile yaşamındaki sorunlar: Kadınların fizyolojik ve psikolojik özellikler açısından erkeklerden tamamıyla farklı oldukları yapılmış tüm bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur. Kadınlar vücutlarındaki hormonal değişimler dolayısıyla asla sürekli bir psikolojik sağlamlık gösterememekte, kararlarında göreli olmakta ve sonuç olarak da tutarsızlıklar sergilemektedirler.

Kendisi de bir radikal feminist akımdan etkilenmiş olan Prof.Dr.Louann Brizendine, vakti zamanında savunduğu feminizmin bilime ve insan doğasının gerçeklerine ne kadar aykırı olduğunu görünce bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Bu bilimsel araştırmalarla ilgili eseri okumanızı kesinlikle öneriyorum. Eser için buraya TIKLAYIN.

Kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmak olarak algıladıkları şeylerin erkeklerin doğalarına aykırı eylemlere dönüşmesi sonucunda aile yaşamında birçok psikolojik sorun ortaya çıkmaktadır. Bilimsel araştırmalar göstermektedir ki kadınların hormonal yapıları aile için gösterdikleri emekler karşısında beyinlerinde bünyeye huzur veren hormonlar salgılanmasını sağlamaktadır.

Öyle ki dişi maymunlar üzerinde yapılan deneylerde dahi oyuncak bebeklerle oynama davranışı dişi maymunlara haz vermektedir. Kadınlar da çocukluklarından itibaren oyuncak bebeklerle oynayarak beyinlerinde bulunan annelik hormonlarıyla birlikte aileye odaklanmaya hazır bulunmaktadırlar.

Bu noktada tıpkı bir zamanlar Louann hocamızın da savunduğu gibi "Kızların eline bebek vermek toplumsal bir şeydir. Kızların eline de erkekler gibi makineler verirsek onlar da toplumda egemen olur, annelikle ilgilenmek zorunda olmazlar" şeklindeki radikal feminist görüş bilimsel deneylerle çürütülmüştür. Kadın dünyaya anne olmak, aile ve çocuklarına sahip çıkmak ve neslin sağlıklı devamını sağlamak üzere gelmiştir.

Konuya evrim teorisi açısından bakacak olursak yer yüzünde yaşayan hemen tüm canlılarda, memelilerin neredeyse tamamında annelik güdüsü ve işlevi sayesinde neslin devamı sağlanmaktadır. Yani kadın ve erkeğin binlerce yıllık işlevleri ve eylemleri erkeklerin kadınları baskı altına alma fantezilerinden değil, doğal bir yaşam mücadelesinin sonucunda ortaya çıkmıştır.

Eğer dünyamız radikal feministlerin saçmalıklarına kalmış olsa sözde erkeklerin egemenliği ortadan kalksın diye eşcinsel ilişki yaygınlaşacak ve insan neslinin sağlıklı devamı tehlike altına girecektir.

Sonuç olarak şüphesiz erkekler babalıkla ilgili görevlerini yerine getirmeli, çocuklarının fiziki ve psikloljik tüm ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmeli, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirip onlara iyi örnek olmalı ve onları hayata hazırlayacak becerileri kazandırmalıdırlar.

Ancak kadınların "Çocuk bakmak benim görevim değil, neden kadınlar doğuruyor, erkekler de doğursun, neden ben emziriyorum, bu resmen kadın bedeninin sömürülmesidir" tipinde akıllara ziyan görüşler doğaya aykırıdır, ailede yetişen çocukları fiziksel ve psiklolojik olarak yıkıcı şekilde etkiler ve erkeklerin ailelerinde sorunlar yaşamalarına neden olur.

Öte yandan bir imkansızın peşinde koşulması dolayısıyla bu tip kadınlar da asla mutlu olamaz ve sürekli sorun yaşayıp süretle içinden çıkamayacakları bir depresyona sürüklenirler. Sonuç olarak çocuklarıyla ilgilenmek ve ailenin devamına odaklanmak kadın için ataerkil bir görev değil anatominin ve evrimin bir sonucudur. Bilime meydan okumanın sonucu ise genelde hüsrandır.

İş yaşamındaki sorunlar: Kadınların iş yaşamına girmeleri elbette güzel bir şeydir. Kadınların da çalışmaları ve ekonomiye katkıda bulunmaları, toplumda kendilerini sosyal ve ekonomik olarak ifade etmeleri son derece iyi ve sağlıklıdır. Ancak mesele eğer topluma etkin katılım sağlamak değil de erkeklerle bir sidik yarışına girmekten ibaret olarak algılanacak olursa birçok sorun da beraberinde gelmektedir.

Konuya yeniden bilimden kopmadan devam edelim. Kadınlar bilindiği üzere doğaları gereği süreğen olmayan, ani iniş çıkışları olan ve birçok kez kendileriyle bile çelişen fizyolojik bir yapıya sahiptirler. Vücutlarını ve psikolojilerini tamamen etki altına alan homonların kadınların iş yaşamında birçok soru yaşamalarını da beraberinde getirdiği su götürmez bir gerçektir.

Kadınların iş yaşamında zeka gerektiren konularda erkeklerden hiçbir aşağı kalır yanları yoktur. Bu konuda kadınlarla erkekler eşittirler. Buraya kadar sorun yoktur. Yani kadınlarla erkekler aynı işlerde çalışabilirler. Ancak ruhsal olarak kadınlar sürekli olarak bir işe odaklanmakta, en azından ayın belirli zamanlarında kesinlikle erkeklerle aynı seviyede değildirler ve olamazlar da...

Bu durum hem yapılan işin performansının düşmesine, hem kadınların bu dönemde bazen kendilerinin de fark edemediği performans düşüklükleri yaşamaları dolayısıyla gereksiz bir özgüven yitimi yaşamamalarına, hem de aşırı sayılabilecek doğaları dolayısıyla yaşadıkları bu sorunları sosyal ve aile çevrelerine yansıtmalarına neden olmaktadır.

Bu durumda ne yapılmalı peki? Kadınları eve kapatmak çözüm değil elbette. İki şeyden birisinin tercih edilmesi gerekmektedir. Birincisi kadınlar sırf erkeklerle gereksiz bir inatlaşmaya girmek uğruna doğalarına uygun olmayan işlere girmek yerine bu durumu kaldırabilecek, hatta avantaja çevirebilecek işlere yönelmelidirler.

Ya da bir şekilde iş dünyasında söz sahibi konumlara gelerek hem işgücünü olumsuz etkilemeyecek, hem de kadınların doğalarını gözönünde bulunduracak bazı düzenlemelerin hayata geçmesini sağlamalıdırlar.

BUnların tamamından uzak şekilde bodoslama her iş sahasına girmenin sonucu ise doğaya meydan okuma anlamına geleceğinden sonuç kadınlar için çoğu kez kaçınılmaz bir hüsran ve buhran olacaktır. Zira kadınlar genetik olarak depresyona iki kattan fazla yatkındırlar ve depresyondan çıkabilme olasılıkları da iki kattan fazla şekilde daha düşüktür. Yani çok iyi bir tercihe yönelmedikten sonra iş hayatı kadın için sağlıklı bir seçenek değildir.

 

SONUÇ: FEMİNİZM DOĞAYA AYKIRIDIR

Sonuç olarak feminizmin doğaya, insana, anatomiye ve psikolojiye aykırı olduğunu açıkça gömekteyiz. Feminizm gibi kadınları ezilmekten kurtarayım derken erkekleri ezmeye çalışan bir sisteme meyletmektense gerçekten tüm insanları hakça ve adil şekilde yaşamaya davet eden hümanizme yönelmek en sağlıklı çözümdür.

İnsanlar eşitse kadın da erkek de haklar açısından eşittirler. George Orwell'in dediği gibi "Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir" gibi saçmalıkların peşinden gitmek insanı sadece içinden çıkılması imkansız bir bunalıma sürükler, hepsi bu.

Bu yazıyı okuyup da hala kadınların haklarını savunmanın, erkeklere saldırmaktan geçtiğini düşünen bir feminist varsa onlara şu ölümcül soruları yöneltmek istiyorum. Görüşlerinde samimiyseler cevaplasınlar.

1) Kadınlar ve erkekler eşitse sevgililer gününde neden erkekten hediye beklemekte ancak bir hediye almamaktadırlar. Madem eşitlik vardır o zaman onlar da hediye almalıdır. Sevgili olmak karşılıklı bir eylemdir ve kadın ile erkek eşittir.

2) Kadın ve erkekler eşitse evlilik yıldönümünde neden dürekli erkeklerden hediye beklenmektedir ancak erkeklere hediye verilmemektedir? Eşitlik söz konusuysa karşılıklı bir ilgi söz konusu olmalıdır.

3) Bir  erkekle yemeğe çıkıldığında neden hesapları erkeğin ödemesi beklenmektedir? Kadın da çıkıp iki hesabı birden ödemeyi veya en azından kendi hesabını ödemeyi denemelidir ve ödemelidir. Eşitlikse eşitlik...

4) Sosyal bir sorun yaşandığında neden erkeğin kadını savunması beklenmektedir. Eşitlik varsa eğer kadın kendini savunmalı, hatta erkeğin yaptığı gibi iki tarafı da savunmaya çalışmalıdır...

Yukarıdaki sorulara sırf mantıksızlıklarına kılıf bulmak için "ben bunları yapıyorum" diyecek bir iki feminist bulunabilir. Peki sizce erkekler bunları yapan kadınları çekici bulurlar mı? Özellikle üç ve dördüncü madde için konuşuyorum (ilk ikisini kabul etseler harika olur ama hepsi yan çiziyor).

Özetle bu şekil bir yaşan kadının da erkeğin de doğasına aykırıdır. Yukarıdaki maddelerde geçen olayların da eşitlikle bir alakası bulunmamaktadır zaten. Kadınla erkek ASLA EŞİT DEĞİLDİR VE EŞİT OLMAYACAKLARDIR. Kadın ve erkeği eşit görmek yerine kadın ve erkeği FARKLI görmek tüm sorunları çözecektir.

Kadınla erkek geceyle gündüz kadar birbirinden farklıdırlar. Kadının erkeğe, erkeğin de kadına üstün olması söz konusu değildir. Plastikle demirin birbirine üstün olması söz konusu değildir. İkisi de farklı yerlerde farklı işlevler görmekte harikadırlar. Ancak asla bir kıyas söz konusu değildir. Alakası olmayan kadın ve erkeği de bu şekilde birbirine üstün tutmaya çalışmak abesle iştigaldir.

Aslolan farklılıkları görmek, gerçekleri kabul etmektir. Kadınla erkek ancak bu şekilde doğayla ve kendisiyle barışık bir hayat sürebilirler. Dediğim gibi, hümanizm herkese yeter de artar, zorlamayla bir türü diğerine karşı kayırmanın anlamı yoktur.

Umarım bu yazıyla birlikte hem feminizmle ilgili fikir sahibi olabilmiş, hem de feminizmin getirileri hakkındaki tartışmadan lezzet alabilmişsinizdir. Sevgiyle ve hümanizmle kalın...

 

 

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..