Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '06

 
Kategori
Futbol
 

Fener'in işi zor (mu?)

Adamın biri kendini tavuk yemi sanıyormuş. Hastaneye gidip tedavi görmüş. Ve kesinlikle tavuk yemi olmadığına inanmış. Yapılan testleri başarıyla geçmiş ve sonunda artık iyileştiği için taburcu edilmiş.

Doktorlar büyük bir iş başarmanın zevkini yaşıyorlar, adam da yıllarca çektiği ıstıraptan kurtulmanın heyecanını tadıyormuş. Tam hastanenin bahçesinde bir tavukla karşılaşır karşılaşmaz, son sürat geriye dönüp kendisini uğurlayan doktorların kucağına atlamış.

Doktorlar:

– Evladım, bak ne kadar zamandır seni burada tedavi ettik. Bir sürü test yaptık. Hani sen artık tavuk yemi değildin. Ne oldu ki bu kadar korktun demişler. Adam:

– Biliyorum doktor bey, ben tavuk yemi filan değilim. Buna kesinlikle inanıyorum. Ama bakalım tavuklar bunun farkında mı" demiş.

*****

Süper Lig fikstürü nihayet çekildi. Son üç haftada Fenerbahçe'nin derbi maçları oynamak zorunda kalışı, kimilerini sevindirdi, kimilerini üzdü, kimilerini şaşırttı. Hani bilgisayarlı sistem olmasa, "Acaba?" diye bir çengel herkesin aklına takılıp kalacak. Yine de bazıları bu kadar şansın veya şanssızlığın üstüste gelip gelemeyeceği konusunda tereddütteler.

Bence olabilir. Bazan iyi şeyler de kötü şeyler de üstüste gelebilir. İnsan hayatında buna çok rastlanır. Kulüplerin hayatında niye olmasın?

Birinci ligde mücadele eden her takımın amacı elbette ipi göğüslemek olmalı. Ancak yine garip bir tesadüf, yarım yüz yıllık lig tarihinde, sadece 4 takım şampiyonlukla tanışabilmiş. O yüzden 4 büyükler diye bir tanım var.

Lig öncesinden beri birbirlerine rakip olan eski üç İstanbul takımının yarışı ise bir başka anlam taşıyor. İkişer yıl arayla kurulmuş bu üç güzide kulübümüzden Beşiktaş, yüzüncü yılında şampiyon olarak, kendini zarif bir şekilde taçlandırdı. Galatasaray gibi ligde ve Avrupa kupalarında birçok ilke imza atmış bir takımımız, ne yazık ki yüzüncü yılında siyah beyazlıların yaptığını yapamadı.

Şimdi bütün gözler Fenerbahçe'de. Son yıllarda Aziz Yıldırım gibi bir başkana sahip olarak kulübün ekonomik ve sosyal yapısıyla ilgili, pek çok imkâna kavuşan ve rakiplerinin önüne geçen Fenerbahçe, acaba yüzüncü yılında ne yapacak?

Sarı-lacivertlilerin bu en doğal arzularını gerçekleştirmek için gösterdikleri çabanın on mislini, Fener'in bu arzusunun gerçekleşmemesi için harcayanlar var. Şimdi soru şu: Bu şartlarda Fener zoru başarabilecek mi?

"Bu fikstürle zor" diye, birilerinin ellerini oğuşturduğunun farkındayım. Doğrusu ben de aynı kanaati birazcık taşıyorum. Fenerbahçe, steresli maçları kazanmayı bilmiyor. Finalleri lehine çevirmekte biraz beceriksiz. Bunda elbette Fenerbahçe olmasının da etkisi var.

Bu, şu demek, takıma, ya yenilirsem, ya kazanamazsam endişesi hakim. Psikolojide bunun belki bir adı vardır, ben bilmiyorum. Bilmem de gerekmiyor. Ama Fenerbahçeli yöneticiler bunu mutlaka öğrenip tedaviyi sağlamak zorundalar.

Şu ana kadar gerek yöneticilerin gerek futbolcuların söylediklerine bakılırsa, hazin sonuç şimdiden belli... Çünkü söylenen şey şu: "Yüzüncü yılımızda şampiyonluğu kazanmalıyız."

Türkçe'de bir tek gereklilik kipi var. Halbuki iki tür gereklilik vardır bilirsiniz. Biri sizin içinizden gelir. "Kazanmalıyım!" dersiniz. Birinde de başkalarının baskısyla kazanmak zorundasınızdır. Buradaki kazanmalıyım, kazanmaya mecburum demektir. Aradaki fark sonuç olarak aynı gibi. Belki bu yüzden bizde tek kiple geçiştirmişler. Halbuki başka dillerde bu iki durumu anlatan iki ayrı kip vardır.

Şimdi Fenerbahçeliler'in söylemi iki anlam taşır. Birincisi, "Şampiyonluğu biz ne yapıp edip kazanacağız, bunun için azimliyiz, istekliyiz."

İşte bu bir inançtır, bu azmin karşısında kimse duramaz. Beşiktaş böyle kazandı.

İkinci anlamı ise, "Yüzüncü yılımız olduğu için taraftar doğal olarak bizim şampiyon olmamızı bekler, Beşiktaş oldu ya, bizimkiler de ister. Allah korusun Galatasaray gibi olursak... Zaten geçen sene de kıl payı hem ligi hem kupayı kaybetmiştik. Valla bu sefer de kazanamazsak yandık. Biz de eh, ne yapalım artık, mecburen kazanmaya çalışacağız."

İşte bu şüpheyle şampiyonluk kazanılmaz. Fenerbahçe gibi bir takımda kazanamama korkusu diye bir şey asla olmamalı. Bu duygu kafalara iyice yerleşebilse, takım yenilse de değişen bir şey olmaz. Oysa korku oldukça yenilgi, yenilgi oldukça başarasızlık doğaldır.

Geçen yıl yöneticiler ve futbolcular, en yakın rakibini iki kere yenmiş bir Fenerbahçe olarak son maça çıksalardı, "Biz Fener'iz, her takımı yeneriz" diye kendilerine güvenselerdi, hele çifte kupayla üç yıl üstüste şampiyonluk almayı kafalarına koysalardı, ardından yüzüncü yılda dördüncü kez bunu tekrarlayacaklarına, gelecek sezonu da önde bitirip beş yıl üstüste şampiyon olarak Galatasaray'ın elinden bu rekoru alacaklarına inansalardı, Denizli'yi Denizli pamuğu gibi atarlardı.

Fenerbahçe'nin motivasyona ihtiyacı var. Futbolcular bu kulübün gerçekten büyük bir kulüp olduğuna inanmalılar.

Ben sarı lacivertli ekipte nedense, tedavi olup hastaneden çıkan adamın halini görüyorum. "Tamam biz büyük bir takımız, bunu biliyoruz. Ama acaba rakiplerimiz de bunu biliyorlar mı?" gibi bir korku taşıyarak sahaya çıkıyorlar.

Eğer bu kompleksi üstünden atarak Fenerbahçe gibi oynamayı başarabilirlerse, Sarı-lâcivertliler mutlu sona ulaşacaklardır. Yoksa bu yıl bu fikstürle Fener'in işi çok zor...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..