Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '11

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray'ın karşısındaki yeni etkin güç

Fenerbahçe Sivasspor’a, Beşiktaş Gençlerbirliği’ne yenildi; Galatasaray sahasında Mersin İdman Yurdu’na puan kaybetti. Beşiktaş ve Galatasaray önceki haftalarda da sahalarında net yenilgiler almıştı.

Fenerbahçe’nin Manisaspor ve Samsunspor beraberlikleri var.

Ligin zor ve çekişmeli geçiyor olduğunun belirtileri midir bu puan kayıpları?

Yoksa?

Her üç maçı yan yana izlediğimizde üç büyük takımdan puan almış takımların benzer futbol anlayışlarına sahip oyun yapıları göze çarpıyordu.

Orta sahada daha çok adam bulundurma; bu oyuncular arasında tek pasa dayalı oyun kurma, topu şişirmeden belli bir taktiksel yapı içinde rakip alana geçirme, rakip hücum ederken onun sahasında karşılama ve pas aralarına girme anlayışı başarının altında yatan düşünceydi.

Buna karşı İstanbul’un üç büyük kulübünün futbol takımları ne yapıyordu?

Fenerbahçe belli ki mental olarak hiç hazır olmadığı bir maça yorgun çıkmıştı. Üst üste üç pası kendi aralarında çeviremezken, ilk organize atak maçın son bölümlerinde geldi. Sivasspor’un top çevirişi karşısında da oldukça zorlandılar. Maçın genel havası ilk yirmi dakikada ortaya çıkmıştı, hiç değişmedi.

Galatasaray ilk yarıda Mersin İdman Yurdu’nun akıl dolu pas trafiği karşısında bocalarken, çok fazla top kaybetti. Mersin bir penaltı atışını Muslera’ya teslim etti. İkinci yarı Mersin’in yorgunluk kaynaklı olması ihtimal dahilinde geri çekilmesi ile rakibinin üzerine baskı kurdu ama son vuruşlarda başarı sağlayamadı; kalesinde de zaman zaman büyük tehlikeler atlattı.

Beşiktaş her geçen gün biraz daha karanlık sulara doğru yol alıyor. Kırılgan bir takım haline gelirken parçalanıyor da. 2-0 önde kapattığı bir maçın ikinci yarısında 4 gol birden yemesi ligimizde sıradan bir takım için bile çok normal karşılanacak bir şey değildir. Demek ki ofsayt gerekçesiyle kesilen atağı da gol olsa ve ilk yarı 3-0 bitse dahi maçı her şekilde kaybedebilecekti.

Son yıllarda Anadolu’dan yükselen ve artık İstanbul’un şampiyonluk ambargosunu kırmayı aklına koymuş, kendine özgüveni sağlam Bursaspor, Trabzonspor, Gaziantepspor, Kayserispor, İBB, Sivasspor (belki daha fazlası) gerçeği ile karşı karşıyayız.

Üstelik bu takımlarda forma giyen oyuncular çok daha gösterişli, yaratıcı ve sonuca yönelik futbol oynuyor.

Burak Yılmaz fenomenini görmezden gelemeyiz artık.

Olcan Adın bir başka örnektir.

Egemen ve Selçuk, Trabzonspor kadrosunda kalabilselerdi muhtemelen hem kendi futbolları hem de Trabzonspor’un Avrupa’daki pozisyonu daha farklı olurdu.

Ertuğrul Sağlam, Bursaspor’la iyi şeyler yaptı, dahası için de potansiyeli olduğunu gösteriyor. Sezon başındaki Volkan Şen ve Sercan Yıldırım hamleleri tam bir teknik adamlık işaretiydi.

Abdullah Avcı yıllardır iğneyle kuyu kazıyor ama bir taraftan belli bir futbol anlayışına bağlı takım yaratırken diğer taraftan buna eşlik eden istikrar ortamıyla örneğin Türkiye Kupası finali bile oynayabiliyor. Büyük başarıdır.

Bundan önceki yıllarda Anadolu takımlarının İstanbul’un büyüklerine karşı başarıları tesadüf ya da istisna niteliğinde ölçülüyordu. Oysa bu giderek belli bir sistemin içinde normalleşmeye başladı.

Beşiktaş’ın Gençlerbirliği’ne bu şekilde on yıl önce yenilmesi büyük olaydı; ancak bugün anlayabiliyoruz. Fuat Çapa’yı alkışlıyoruz.

Anadolu takımlarının bütçesi daha mütevazi de olsa eskisi gibi değil. Televizyon gelirlerinin dağılımındaki eşitlik kulüplere nefes aldırdı. Ancak sahip olduklarını da akılcı yatırımlara ve harcamalara yöneltiyorlar.

Birçoğunun yeni stadyumları var veya yapılıyor.

Tesisleri modern ve altyapıyı da içinde barındıran bir bütünlüğe sahiptir.

Bu başlı başına bir yazı konusudur ancak kısaca değinmekte fayda var; Anadolu’nun yeni burjuva sınıfı şehrinin kulübüne sahip çıkmaya başladı. Bu daha modern bir kurumsallığa bürünürse güzel bir futbol modeli yaratmamız bile mümkün olabilir. Ancak daha zamanı var.

Futbola ait yeni bir paradigma yaratmamız gerekiyor.

Diğer tarafta özellikle Galatasaray ve Beşiktaş özelinde baktığımızda durum hiç parlak gözükmüyor. Futbola yatırılan paralar başarıya dönüşmediği gibi büyük hayal kırıklığı da yaratıyor.

Borç artık dışarıdan alınan profesyonel olmayan kaynaklardan sağlanıyor. Beşiktaş’ta bunun adı Demirören; Galatasaray’da Ünal Aysal…

Borçlar her geçen yıl katlanarak büyüyor.

İstikrarsızlık artıyor.

Fatih Terim gibi büyük bir marka kısa zamanda ve kestirmeden başarı elde etmek pahasına futbolcu transferleri yapıyor. 2002-2004’te başarısız olan bu modeli tekrar etmek bir tekerrür mü olur yoksa formül tutar istenen hedefe varılır mı bunu izleyeceğiz, göreceğiz.

Ancak burada temel sorun; kalıcı başarı, istikrar sağlanır mı, çerçevesinde düğümlenmektedir.

Mustafa Denizli Beşiktaş’ta bunu başaramadı. Çift Kupa ikinci sene kâbusa dönüşüverdi. Beşiktaş hala o rüyadan uyanamadı. 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..