Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '11

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe'de geri sayım; 9...7...4...

Fenerbahçe'de geri sayım; 9...7...4...
 

Şenol Güneş’in gemisi İstanbul Boğazı’nın akıntısına dayanamadığı gibi kontrolden çıkarak Marmara’da kayboldu. Beş gün içinde biri Avrupa yakasında, diğeri Anadolu’da oynadığı maçlardan büyük hasar alarak evine dönüyor. Mesele de zaten orada; evde onu bekleyen tehlike İstanbul’dakinden çok daha kritik, artık!

Fenerbahçe’nin nasıl oynaması gerektiğini Schuster, Aykut Kocaman’a Çarşamba akşamı göstermişti. O gün şu soruyu sormuştu futbol kamuoyu; Şenol Güneş, Beşiktaş karşısına yedekleri ile değil de as takımını çıkarsa sonuç aynı mı olurdu? Bu sorunun cevabını dün akşam Şükrü Saraçoğlu’nda aldık.

Evet, üç aşağı beş yukarı Trabzonspor yine yenilirmiş.

Çünkü Trabzonspor bir seneyi aşkın bir süredir takım halinde kriz yönetimi ile karşı karşıya kalmamıştı. Geçen sene yazdığım yazılarda Şenol Güneş’in önünde çok rahat bir dönem olduğunu, görevinin şampiyonluk baskısı olmaksızın takımını bir sonraki sezona hazırlaması gerektiğinin altını çizmiştim. Trabzonspor bu süreci gerçekten çok rahat geçti. Kupa ile Şam’da kayısı durumunu tattı. Fenerbahçe’ye sezonu zehir etti. İçinde bulunduğumuz sezona da kaldığı yerden devam etti.

Bir takımın kendine özgüveni, kazanma alışkanlığı ve rahatlığı çok önemlidir. Trabzonspor hep o çizginin üzerinde kaldı. Başarı takım içinde Şenol Güneş’in gücünü ortaya çıkardı. Bu gücün asla yapay olduğunu söylemek istemiyoruz. Ancak şu bir gerçek ki Trabzonspor bu süreçte Bursaspor dahil bütün takımların yaşadığı sorunlarla bugüne kadar karşılaşmadı. Şimdi çok kritik bir dönemecin içinde bununla karşılaştı.

Trabzonspor bu durumla başa çıkabilecek mi yoksa düşüş, sonu belirsiz bir çizgide sürecek mi?

Yukarıda yazdığım durum, süreç Fenerbahçe için tam anlamıyla tersi şeklinde yaşanmıştı. Fenerbahçe iki kupayı Trabzonspor’un bu rahatlığı, özgüveni sayesinde kaybederken son beş yıl içinde ikinci kez aynı travmayı yaşıyordu. Birçok kişi bunun kolay atlatılabilir olduğunu düşünebilir ancak Beşiktaş’ın 2004’de yaşadığı Samsunspor travmasının, Trabzonspor’un da 1996’daki Fenerbahçe’ye kaybettiği şampiyonluğun etkisinden yıllarca kurtulamadığı gerçeğini hatırlamamız gerekiyor.

Fenerbahçe, İstanbul’un diğer iki takımına oranla bu sezon sorunlarını daha ortalama bir çizgi üzerinde yaşadı ve zirveye yakın kaldı.

Geçen hafta Antalyaspor maçının psikolojik tarafının ne kadar belirleyici olduğunu tartışmıştık; Fenerbahçe aynı taktikle Trabzonspor’u yenmesi mümkün değildi. İlk yarıları ne kadar etkili oynadığını herkes biliyordu ancak tek gol yetmezdi, ikincisi bir anlamda garantiye almak demekti.

Maç öncesindeki ısınma zamanının bir bölümünde Alex’in teker teker Fenerbahçeli oyuncuların yanına giderek bir şeyler söylediği takip ettik. Sanki soyunma odasında yarım kalan motivasyonu tamamlıyor gibiydi. Aynı Alex Fenerbahçe’nin ilk yarı kurduğu baskı sırasında saha içinde eliyle kimin hangi oyuncu üzerine kaç kişiyle gideceğini de yönettiğini gördük. Dahası kendisi de bu presin aktif oyuncusuydu. Kuşkusuz Lugano’ya verdiği gol pası ile de galibiyetin perdesini aralayan baş aktörüydü.

Fenerbahçe’nin orta sahada kurduğu baskı belki de yıllar sonra bir kontra atak golü görmenin büyük hazzını taraftarına yaşatmış oldu. Bu keyif birden fazla da yaşanabilirdi ancak Niang, Dia, Mehmet Topuz son vuruş veya tercihlerde aynı isabeti bulamadılar. Niang’ın attığı ikinci gol Aykut Kocaman’ı da heyecanlandırmış olacak ki görmeye alışmadığımız türden bir sevinç yaşadı; belki de üzerindeki bütün gerilimi bu golle birlikte atıverdi. Maç sonunda gazetecilerle kurduğu sıcak diyalog çok güzeldi. Bu galibiyet Aykut Kocaman’ın üzerinden yapılan tartışmaların da sonu olacaktır. Aykut Hoca şimdi çok daha kafası rahat bir şekilde diğer maçlara konsantre olabilecektir.

Bu maçın Fenerbahçe adına iki önemli kilit oyuncusu vardı. Selçuk ve Mehmet Topuz orta sahada Trabzonspor’un işini bitiren, burada pas yapmasını ve bir organizasyon kurmasını engelleyen iki futbolcu oldu. Mehmet Topuz, Ömer Onan gibiydi. Her yere koştu. Yürekten oynadı. Selçuk’un kırmızı kartla oyun dışında kalmasında hakem Bünyamin Gezer’in etkisi çok büyüktü.

Hazır lafı hakeme getirmişken devam edelim. Bünyamin Gezer asla büyük maçları yönetmemelidir. Bir hakemin karşılaşmanın gerilimini kaldıramamasının açık belirtisinin kart sayısı olduğunu yılların yaşanmışlığıyla tecrübe ettiğimizden artık biliyoruz. Kartlar ve hakemin çaldığı düdükler maçın zaman zaman önüne geçti. Bu kadar kırmızı kart ve sarı kartı gören de çok sert bir karşılaşma oynandı sanacak; İngiltere’de bunun çok daha ötesinde oynanan maçlarda bir ya da bilemediniz iki sarı karı çıkıyor. Bu karşılaşma hakemlere ne yapılmaması gerektiğini gösteren çok güzel uygulamalı bir derstir. Elbette anlayan için.

Bir şeyi çok merak ediyorum ancak bunun cevabını sonsuza kadar öğrenemeyeceğiz; Ligimizin en çok penaltı düdüğü çalan hakemi Bünyamin Gezer arkadan müdahalelere bir sürü kart ve faul kararı verirken; acaba Lugano attığı gol öncesinde iki oyuncu tarafından açık bir şekilde formasından çekilmeye devam edilseydi ve topa kafa ile vuracak imkanı kaçırsaydı Bünyamin Gezer beyaz noktayı gösterebilir miydi?

Teknik adamların maç öncesindeki buluşmaları merak konusuydu. Şenol Güneş, Aykut Kocaman’ın yanına giderek belki de daha da büyüyecek bir polemiğin önüne geçmiş oldu. Umalım ki burada da kalsın, ötelere taşınmasın.

Fenerbahçe’de geri sayım devam ediyor; 9…7…4… Bakalım nerede duracak?

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..