Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '10

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe ile Barcelona'nın farkı

Fenerbahçe ile Barcelona'nın farkı
 

“Kazanmak zorunda olmak” diye bir klişemiz var. Sanki bazı takımlar bazı maçları kazanmak zorunda değilmiş gibi.

Mesela Cuma günü Beşiktaş, Cumartesi de Galatasaray mağlup olunca Fenerbahçe, bu rakipleriyle arasındaki puan farkını açabilmek için, Ankaragücü karşısında kazanmak zorunda oldu. Ne hikmetse, öğle saatlerinde Trabzonspor’un, İBB deplasmanında galip gelmesi de sarı lacivertlileri aynı günün akşamında kazanmak zorunda bıraktı! Acaba hangi sonuçtan sonra Fenerbahçe kazanmak zorunda olmayacaktı?

Fenerbahçe’nin Ankaragücü maçının ilk yarısını sezonun en iyi oyunlarından biri ile kapatıp ikinci yarı oyunu korku filmine dönüştürmesi ve bu durumun Kayseri, Gaziantep ve Bursa’dan sonra Ankara’da da tekrarlanması açıkça gösteriyor ki sarı lacivertliler maçın sonlarında yoruluyor. Bu sorun o denli bariz ki sadece Ümit Özat değil tüm teknik adamlar Aykut Kocaman’ın öğrencilerinin bu eksikliğini görüyor ve tüm planlarını bunun üzerine yapıyor. Şampiyonluk iddiası taşıyan ve bu uğurda birçok problemi olan bir takım için fiziksel yorgunluk kabul edilebilir bir mazeret olmadığı gibi herkesin farkında olduğu bu derde derman bulunamaması da oldukça garip.

Sarı lacivertlilerin en kötü özelliklerinden biri de takım olarak oyunun gerektirdiği sertlikten uzak olmak. Sestak’ın ikinci golünde sırasıyla Emre, Yobo, Lugano ve Gökhan bu oyuncudan topu alamamalarının yanı sıra Slovak oyuncuya faul dahi yapmadılar. Zaten doksan dakika içinde Fenerbahçe’nin rakibine yapığı faul sayısı da bir elin parmaklarını geçmedi. Bu şekilde hem hücumda hem de savunmada rakibine diş göstermemek rakip takımın işini daha da kolaylaştırıyor.

Maçın geneli düşünüldüğünde Fenerbahçe rakibinin iki katı fazla oranda topla oynadı, şut attı, paslaştı ve rakibine hiç köşe vuruşu hakkı tanımadı ve sonuçta ev sahibi takıma karşı büyük bir istatistikî üstünlük kurdu. Bu durumun aynısı çok yakından takip ettiğimiz başka bir takım için de geçerli: Barcelona! Zira sadece bildiğimiz as futbolcular değil Zenit karşısında şahit olduğumuz gibi genç Barcelonalılar dahi her maçta yaklaşık 700 kez paslaşıp oyunun tamamına hükmediyorlar. Fakat elbette arada büyük bir fark var. Sarı lacivertlilerin rakibin oyun anlayışından kaynaklanan bu durumunun aksine kırmızı mavililer bunu gayet bilinçli bir biçimde ve kendilerini sonuca ulaştıracak şekilde yapıyor; sonunda da oyunları ile doğru orantıda dört başı mamur bir sonuç elde ediyor. Fenerbahçe’nin gol dışındaki rakamlardaki başarısı ise doksan dakika sonunda en ufak bir anlam taşımadığı gibi takımdaki eksikliklerin görünmesine de engel olma riski taşıyor.

Sonuçta Fenerbahçe’nin bu sene sekizinci deplasmanında dördüncü kez kaybetmesinde fiziksel eksiklik, rakibe karşı yeterince sıkı duramama ve topa sahip olunsa da üretkenlikten uzak olma faktörleri başrollerdeydi. Böyle bir tabloda da rakip neredeyse bir yıldır ücret alamayan, teknik direktörü hemen hemen her hafta ayrılık sinyali veren ve tribünlerinde oldukça büyük sorunlar olan bir takım olsa da yenilgi hiç sürpriz olmuyor.

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..