Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '12

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe'nin güçsüzlüğü Galatasaray'ı sonuca çok yaklaştırdı.

Son saniyede Baros’un güzel volesi direk yerine Fenerbahçe kalesine girmiş olsa Kadıköy’de bir tarih değişecek; Galatasaray maçın büyük bölümünde iyi oynadığı karşılaşmadan 3 puanla ayrılıp, şampiyonluğunu matematiksel olarak değil ama psikolojik şekilde ilan etmiş olacaktı.

Ancak görünen o ki sonuç biraz gecikme yapmış durumda; izlediğimiz futbola baktığımızda ne Fenerbahçe’nin bunu sonuna kadar götürecek gücü var ne de Galatasaray’ın bu işi bu saatten sonra bırakacak boş vermişliği.

Alex’in 16. Dakikada attığı gol sonrasında stadyumdaki herkesin kafasından bir olsun “acaba yine olur mu?” sorusunu geçirdiğine eminim. Ancak golle birlikte Fenerbahçe’nin tüm gücünün de sonlanmış olduğunu geriye çekildiğini izleyen aynı kişiler bu sefer “bu maç böyle biter mi, kazanabilir miyiz?” dediler.

Fenerbahçeli oyuncular haftada bir maç periyoduna girmiş olmalarına rağmen tanınamayacak ve inanılmayacak derecede güçsüzdüler.

Onların güçsüzlüğü taraftarın momentumunu da aldı götürdü ve karşılaşma öncesinde ön görüsünü yaptığımız takım taraftar buluşması ve bütünleşmesi bir türlü gerçekleşemedi.

Ve aksine Galatasaray tutuk başladığı karşılaşmada önce sahaya sonra tribünlere alıştı ve bir süre sonra da kendi evinde oynuyormuşçasına rahatladı.

Bu durumda derbide fark yaratacak etkenin Fatih Terim tarafından ortaya koyulmuş olduğunu söylememiz gerekiyor.

Galatasaray gibi bir takıma karşı 75 dakika geriye çekilerek skoru korumak kolay değildir; hele hızlı hücum yapmasını hiç bilmiyor veya beceremiyorsanız.

Stoch tanınmayacak kadar kötüydü. Arkasında oynayan Ziegler de etkisizdi. Alex’i de gole kadar izledik. Mehmet Topuz yine iki hafta öncesine dönmüştü. Gökhan Gönül defansif anlamda ne kadar kontrollü oynuyorsa hücumda bir o kadar aksıyordu.

Baroni o bölgede oynamayı hak etmeyecek bir performans sergiliyordu. Yaptığı top kayıpları ya da zamanlama hataları bu maçın sonucuna direkt etki etti.

Volkan’ın yediği gollerde hatası olmadığını iddia etmek mümkün olsa da gelen şutların hemen hepsinin bir şekilde kendisini geçtiğini konuşmak gerekiyor; bunların ikisi golle sonuçlanırken bir buçuğu direkten döndü.

Ayrıca her topun Volkan tarafından uzun top şeklinde oyuna sokulması da tam bir taktiksel yanlış tercihti.

Oyuncu değişiklikleri bakımından Stoch-Selçuk çok yanlış bir tercihti. İlk maçta sağ kanatta Bienvenu ile yapamadığı bu sefer Sow ile solda denedi, Aykut Kocaman ve tutmadı. Tutmayacağı da çok belliydi. Sow gibi bir yeteneği sol çizgiye çekip bir de defansif görev vermek iyi bir düşünce değildi.

Eğer Stoch’tan vazgeçtiyseniz Dia veya Özgür Çek tercihinden birini yapmalıydınız.

Derbilerde eğer kötü oynuyorsanız taktiksel değişiklikler hiç sonuç vermiyor.

Selçuk ve Baroni ikilisinden oluşan orta alan öncelikle dalga dalga gelen rakip ataklarını durdurmak amacı taşıyordu.

Ancak derbilerin büyük çoğunluğunu savunma yaparak kazanmak mümkün olmuyor.  

Dünkü karşılaşma bir şeyi net olarak gösterdi ki Galatasaray Fenerbahçe’den daha güçlü bir takım; belki kalite kıyaslaması yapmak doğru değil ama kondisyon ve ayakta kalabilmek adına bunu konuşmak gerekiyor.

Çok koşuyor ve mücadele ediyorlar ki bu Fatih Terim’in takımlarında görmeye alıştığımız bir durum.

Elmander ve Necati ileride; Engin, Selçuk, Emre ve Melo da orta alanda her pozisyonda ilk topa basmak istediler ve ikinci yarıda ezici bir şekilde ikili mücadele üstünlüğü yakaladılar.

Semih etkisiz, Ujfalusi vasat bir oyun ortaya koyarken kanatlarda oynayan Eboué ve Hakan Balta rakiplerine hiç rahat oynama imkanı vermediler; Fenerbahçeli oyuncular bir türlü kanatlara yayılıp bildikleri oyunu oynama becerisi gösteremediler.

Hakem Bülent Yıldırım bu maçın yönetici olamayacağını net olarak ortaya koydu.  Böylesine üst düzey maçları yönetecek ne bilgisi ne de görgüsü ile sezgisi yokmuş gibi duruyor.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..