Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '10

 
Kategori
Futbol
 

Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durumun nedenleri

Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durumun nedenleri
 

Fenerbahçe'nin şampiyonluk şansı artık çok zor


Fenerbahçe’nin son 3 yılını incelediğimizde, 100. yıl ile 103. yıl arasında müthiş bir fark görmekteyiz. Elbette ki 2009-2010 futbol sezonunun bitimine daha 9 hafta var ancak Fenerbahçe’nin oynadığı futbol ve içerisinde bulunduğu gerek psikolojik gerek rakiplerinin durumu, maalesef ki Fenerbahçe’nin bu sezon şampiyonluğun uzağında kaldığını göstermektedir. Şimdi dilerseniz Fenerbahçe bu duruma nasıl geldi, bunları irdeleyelim 100. yıldan başlayarak sezon sezon.

1-
Fenerbahçe, 2005-06 sezonunda Denizli’de “gaspedilen” şampiyonluk sonrası yaşadığı büyük travmayı, camia olarak çabuk atlattı ve 100.yılın kadrosunu da büyük titizlikle kurdu. Önce yaşanan bu travmadan etkilenmeyecek derecede futbolun içerisinde olan, gerek futbolculuk, gerekse idarecilik hayatında sürekli olarak üst düzey organizasyonların hep zirvesinde olan Arthur Zico gibi bir dünya markası takımın başına getirildi ve yaşanan sezon, bu tercihin doğru olduğunu gösterdi.

2-
Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi ve Zico’nun o sezon hazırladığı kadro ile bir önceki sezondan kalan bazı isimlerin çok güzel bir şekilde hedefe inanmaları, 100.yılda şampiyonluğu getirdi. Öyle ki camia kenetlendi taraftarından yöneticisine kadar. Hatırlayın 100.yılda Fenerbahçe’ye verilen cezaları, aleyhte yürütülen kampanyaları. Fenerbahçe’nin, Kulüpler Birliği Vakfı’ndan ihraç edilmesi ve Başkan Aziz Yıldırım’a verilen 1 yıllık men cezası ile başlayan süreç, futbol takımına verilen 3 maç saha kapatma ile devam edip, Cihan Oskay olayıyla iyice tavan yapmıştı ve bütün bunlara rağmen camia dik durmuştu, belli bir inanç doğrultusunda.

3-
Fenerbahçe’nin 100. yılını şampiyon olarak kapatmasından sonra, Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden takımın da, bir önceki sezon oynayan takımla hemen hemen aynı olması, bu kadroya Roberto Carlos gibi bir dünya devinin intikal etmesi, Zico’nun oyuncularını çok iyi motive etmesi neticesinde Fenerbahçe’nin tarihinde ilk defa Nisan ayında bir Avrupa kupasında maç oynamasına neden oldu.

4-
Fenerbahçe’nin 101. yılında şampiyonluğu trajik bir şekilde kaybetmesinden sonra Başkan Aziz Yıldırım’ın, “bu takım yürüye yürüye şampiyon olmalıydı” teziyle birlikte Teknik Direktörün görevine son verilmesi ( aslında bu son veriş, mukavelesini feshetmekle değil de yenilememekle birlikte “postmodern fesih” şeklinde de düşünülebilir.) takımın daha birkaç ay önce bütün camianın tarihinde yaşamadığı duyguları yaşamasına neden olduğunu inkar edercesine başarıyı küçümseme ve sıradanlaştırmaya varırcasına camiada büyük bölünmeleri de beraberinde getirdi.

5-
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün, 2000 yılından sonra başlayan ve her yıl bir dünya starını kadroya katma yolundaki transfer hamleleriyle birlikte Türkiye içinden de transfer edilen üst düzey oyuncuların yerini 2007 yılından itibaren sıradan olan ve bu dünya yıldızlarının Türkiye liglerinde muadillerine çokça rastlanan isimlere terk etmesi. Geçmişte Pierr Van Hooıjdonk, Anelka, Appiah, Roberto Carlos, gibi dünya yıldızlarının yerine Maldonado, Josico, Baroni ve hatta Guiza gibi isimlerin tercih edilmesi.

6-
Fenerbahçe’nin 102. yılı olan 2008-09 sezonu başında Zico’nun “üstü kapalı gönderilmesinin” ardından futbolcuların bir anda Aragones gibi son derece futbolcuya karşı soğuk, medya ile ilişkileri kopuk ve daha en başından itibaren taraftarın da kendisine flu düşüncelerle yaklaşması neticesinde gelen istikrarsız sonuçlar. Ligin henüz başı olmasına rağmen 6 maçta istenilen skorların alınmaması, ilk deplasman galibiyetinin ilk yarının ortalarında ligin son sırasındaki Kocaelispor’a karşı son dakikada atılan gol ile alınması, Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde aslında bir önceki sezona göre kolay olan grupta 2 puanla son sırada yeralması, futbolcular ve camianın tekrar bunalım ortamına girmesine neden oldu. Bu durum da sezonun bütününe yansıdı.

Şimdiye kadar, 2006-07, 2007-08 ve 2008-09 sezonlarını değerlendirdik, bize göre başarı ve başarısızlığın nedenlerini sıraladık. Şimdi de 2009-10 sezonuna, yani bu sezona bakalım.

1-
Mayıs 2009 da yapılan Fenerbahçe Spor Kulübü Olağan Kongresi’nde, Başkan Aziz Yıldırım’ın verdiği “3 yıl üstüste şampiyonluk sözü” o dönemde kulağa hoş gelse de aslında gerçekleşmesinin son derece ütopik bir hayal olduğu, realist düşünen insanlar tarafından sıkça dile getirildi. Hatta bu sözün, camiayı baskı altına alacağı, özellikle futbolcuların sezon içerisinde bu düşünce ekseninde kendilerini baskı altında tutacakları belirtildi. Bunun örneklerini de sezon içerisinde sıkça gördük. Kaptan Alex De Souza başta olmak üzere birçok futbolcu, bu düşünceyi sıkça gündeme getirdi. En son Volkan Demirel’in, geçtiğimiz hafta FBTV’de yayınlanan “Feneronline” programında sarfettiği “Başkanımızın sözü, bizim sözümüzdür” cümlesi, bu düşüncenin sezon içerisinde futbolcuları etkilediğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

2-
Fenerbahçe camiasında hemen hemen herkesin çok sevdiği, daha önceki icraatlarıyla bu camiaya gerçekten de yakışan, özü sözü bir, hareket ve düşünceleri tutarlı, gerçekten de “adam gibi adam” olan ve Aykut Kocaman’ın Sportif Direktörlüğe getirilmesine rağmen “davul bende, tokmak başkasında” tarzından uygulamalar içerisine girilmesi. İdari Menajerlik görevinin, futbolcuların çok sevdiği ve her türlü sorununu açık yüreklilikle paylaştığı Volkan Ballı’dan alınarak Hasan Çetinkaya gibi son derece arka planda kalan bir isme verilmesi.

3-
Başkan Aziz Yıldırım’ın verdiği bu söz ekseninde başlatılan transfer ve kadro kurma hareketlerine, ilk başta Türkiye’yi tanıyor olması nedeniyle, daha önce camiada görev yapan ve görev yaptığı dönemde de birçok uygulamasıyla sansasyonlara yol açan, camiadan ayrılma süreci son derece sancılı olan, tercih ve üslubuyla futbolcular arasında da aslında pek sıcak bakılmayan, daha göreve gelmeden taraftarlar arasında tartışmaları da berabere getiren Christoph Daum’un tercih edilmesi.

4-
Tercih edilen transferlerin aslında o kadar da kötü isimler olmamasına rağmen, sezon başında yakalanan müthiş ivmenin, sezonun ilerleyen haftalarıyla birlikte kendisini takım içerisinde kaosa terk etmesi. Bu sürecin aslında ligin 7.haftasında oynanan Antalyaspor-Fenerbahçe maçından sonra Sportif Direktör Aykut Kocaman’ın “kazanıyoruz ama iyi futbol oynamıyoruz” açıklamasıyla birlikte, Fenerbahçe’nin 1959 yılından beri kırılmayan rekorunu yine kendisinin egale etmesine rağmen takımın oynadığı futbolu eleştirenlere yönelik, Teknik Direktör Daum’un “Bizi eleştirenlerin kaç tanesi hayatında 7 da 7 galibiyet gördü?” şeklindeki son derece “kibir kokan” ve bu düşünce sahiplerini küçük gören açıklamalarıyla birlikte bu düşüncenin, Daum’un biliçaltına yerleştiğini göstermektedir ki bunu dışa vurmaktadır.

5-
Kadroda bulunan bazı futbolcuların, özel hayatlarındaki yaşantılar nedeniyle form düşüklüğüne girmeleri ve bunun neticesinde Colin Kazım’ın takımdan uzaklaştırılması, Önder Turacı’nın ise düzensiz yaşantısı nedeniyle kadrodışı bırakılmasına mukabil Teknik Direktör Daum’un basına yaptığı “Seks olayı doğru gibi görünüyor” beyanları karşısında basının bu olay üzerine sıkça gitmesi ve neticesinde takım içerisindeki huzursuzluk.

6-
Teknik Direktör Daum’un özellikle İstanbul Belediyespor maçı esnasında Colin Kazım’ın oyundan alınması esnasında tribünlerle yaşadığı diyalogları, maç sonrasında “Taraftarın, Colin Kazım’ı ıslıkladığını bilseydim O’nu oyundan almazdım” dercesine taraftarı karşısına alan, ancak Bursaspor maçında tribünlerin ıslıkladığı Daniel Guiza’yı ise hemen oyundan alarak tribünlerin hedefi haline sokan tutarsız uygulamaları. (Hemen belirtelim İstanbul Belediye maçında Colin Kazım hakkındaki düşünceleri doğru idi.)

7-
Teknik Direktör Daum’un, sezon içerisinde form düşüklüğüne giden futbolcuların yerine alternatiflerini aramaması, sürekli aynı kadroyu takımın mücadele ettiği Turkcell Süper Lig, UEFA Avrupa Ligi ve Ziraat Bankası maçlarında sahaya sürmesi ve bu uygulamanın da futbolcular üzerinde aşırı yorgunlukla birlikte beklenmeyen sakatlıklara yol açması (Özellikle yaşanan adale sakatlıklarının fazla olması, bu tercihlerin yanlışlığının en büyük isbatıdır.) Ayrıca bu uygulama, sürekli oynayan oyuncuların oldukça sık sakatlanmalarına yol açarken, oynamayan ve yedek bekleyen futbolcuların ise “nasıl olsa kadroya giremiyorum” düşüncesiyle çalışmalarına “devlet memuru zihniyetiyle” devam etmesi.

8-
Gerek sakatlık ve gerekse cezalı oyuncuların oldukça fazla olması nedeniyle kadro bütünlüğünün süreklilik arzetmemesi yanında, mevcut oyuncuların da birçok maçta ya tercih edilmemesi, ya da tercih edikleri zaman da farklı bölgelerde tercih edilmeleri.

9-
Fenerbahçe aleyhine yapılan hakem hatalarının özellikle yönetim nezdinde dile getirilmemesi, bu noktada Fenerbahçe haklarının yüksek sesle savunulmaması. Başkan Aziz Yıldırım’ın, Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığı’ndan ayrılmasına varacak kadar hakem hatalarının yoğun olması. Özellikle Eskişehirspor maçından sonra, Vakfın başkanlığından istifa ettiğini açıklayıp “Bundan sonra Fenerbahçe’nin haklarını nasıl koruyacağımızı herkes görecek” sözünün “havada kalması.” Birliğin başkanlığına tekrar seçilmesi gibi Fenerbahçe’nin uzağında kalan uygulama ve tercihlerin içerisinde olunması.

10- Kamuoyunda oluşturulan “Aykut Kocaman-Daum çekişmesi” suni gündeminin bir türlü bertaraf edilemediği gibi açıklamalarla birlikte sanki bu yönde gerçekten bir gerginlik varmış izleniminin verilmesi. Her ne kadar her iki taraftan da “böyle bir gerginlik yok” açıklamaları yapılsa bile, Aykut Kocaman’ın son oynanan Antalyaspor maçından önce Can Bartu Kamp Merkezi’nde basın mensuplarına yaptığı açıklamada kullandığı "Bir hafta önce söylediğim bir şey vardı. O düşüncemin dışında bir şey yok. Geldiğim günden bu güne ilişki zincirim nasılsa şu anda da öyle ve bundan sora da böyle olacak. Bu sizler tarafından ya da bir takım çevreler tarafından farklı algılanıyor. Sonuçlarla ilintili olarak gözüküyor ama en azından sonuçlarla hiç alakası yok. Geldiğim gün ne düşünüyorsam, Sayın Daum'la bir arada olduğum andan itibaren şu ana kadar ilişki zincirimiz aynı şekilde sürüyor. Ne eksik, ne fazla. Daha da birbirimizi tanıyarak bu anlamda artısı olduğunu söyleyebilirim.

Bunun dışında benim tarafımdan en azından olumsuz söylenecek hiç bir şey yok.
Çünkü şunu da söylemek lazım: Farklı iş alanlarında ortak noktamız, Fenerbahçe ve futbol takımı. Benim en önemli iş alanım öncelikli olarak transferlerdir. Ondan sonra da takımın operasyonlarıdır. Şehirden şehre transferler ve benzeri şeyler, maçlarla ilgili operasyonlar.Teknik direktörümüz de son derece net bir şekilde bildiği gibi o da kendi alanında çalışıyor. Son derece profesyonel bir şekilde götürmeye çalışıyoruz işimizi” şeklindeki açıklamaları içerisinde dikkatlerden kaçan “Bunun dışında benim tarafımdan en azından söylenecek olumsuz söylenecek bir şey yok”
cümlesindeki “benim tarafımdan” vurgulamasında sanki karşı tarafa itham edilen bir düşüncenin varlığı veya bu düşünce olmasa bile bunun üstü kapalı da olsa ifade edilmesi.

11- Devre arasında takımdan ayrılan Colin Kazım ve Roberto Carlos’un yerine transfer yapılmadığı gibi takıma takviyenin yapılmaması, mevcut isimlerle yola devam kararı alınmasıyla birlikte sezon içerisinde olası sakatlık ve cezalara karşı bir B planının hazırlanmaması, hazırlıksız yakalanılması. Ana hatlarıyla, içerisinde bulunduğumuz bulunduğumuz sezonda bize göre yapılan veya yapılmayan uygulamalar neticesinde Fenerbahçe’nin geldiği nokta ortada. Ve artık hiçbirşey bizim elimizde değil. Şampiyonluk yolunda bitime adım adım yaklaştıkça umutlar da azalıyor yavaş yavaş. Artık sezon başında Daum’un ifadesiyle “bizi eleştirenlerin kaç tanesi 7 de 7 yi gördü?” yaklaşımına paralel olarak Daum ve oynanan futbolu eleştirenler, yeni bir seriyi görmeye hazırlanıyor. Zira son 8 resmi maçta sadece 1 galibiyet alınması da apayrı bir seri olarak Fenerbahçe tarihine geçti bile. Ez-cümle; Fenerbahçe’nin, 2005-06 sezonunda yaşadığı manevi çöküntüden kurtulma yolunda ortaya koyduğu “doğru yöntem ve tercihlerin” sonraki sezonlarda her anlamda ciddi manada terk edilme yönüne gidilmesi, sanırım son 2 sezonda yaşadığımız gel-gitlerin de ana nedeni olmuştur. Sonumuz hayrola.
 
Toplam blog
: 39
: 1659
Kayıt tarihi
: 12.11.08
 
 

1973 doğumluyum, İstanbul'da ikamet etmekteyim. Özel sektörde görev yapmaktayım. Yaklaşık 5 yıldır..