Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '12

 
Kategori
Sinema
 

Fetih 1453… Bir Propaganda Filmi

Fetih 1453… Bir Propaganda Filmi
 

Bir propaganda filmi


Kapalı gişe oynayan çok sayıda film bilirim, ama 1970’ten beri ilk defa bir filmin sonunda izleyicinin alkışlarına şahit oldum.

Son sözü başta söyleyeyim: Fetih 1453, görsel efektleri, sesleri, çekimleri, dövüş sahneleri muhteşem bir filmdi; buna karşın hikâye, kurgu ve senaryo o kadar berbattı. Resmi tarihle Malkoçoğlu ve Kara Murat  filmlerinin bir harmanlaması…

Peki, film izlemeye değer mi? Kesinlikle evet. Binlerce figüranın kullanıldığı çekimler ve dekorları görmek için bile değer. Truva ve 300 Spartalı filmlerinden eksiği yok. Ama onun ötesinde bir şey beklememeli.

Filmde Osmanlı olmayan herkes ve her yer “kahpe”, alçak, hilebaz, entrikacı… Osmanlı olmayan Türkler bile. Mesela Karamanlılar…

Son derece basit bir hikâye. Konstantinopolis’in ne siyasi ne de ekonomik önemine ilişkin bir tespit, bir vurgu var. Sanki kent Sultan Mehmet’in manzarasını bozuyor, ona bir takıntı haline gelmiş. Şu şehri bir alsam da gecekondular ve gökdelenlerle donatsam havasında…

Öyle bir Sultan Mehmet portresi çizilmiş ki… Can Dündar’ın Mustafa filmindeki Atatürk’ü düşünün. Yalnız ve kimsesiz… 1453 Fetih’teki Sultan Mehmet de öyle birisi. Daha da ötesinde, baba sevgisi almamış, adeta küçük yaşta çalışmaya başlamış sorunlu bir karakter.

Hele Konstantinopolis’in kuşatması dönemindeki halini görseniz, acırsınız. Bizanslıların direnişi artıp kuşatma uzadıkça ve askerin morali bozuldukça Sultan Mehmet içine kapanıyor, dünyayla ilişkisini kesiyor. Hani hocası Akşemsettin yanına gelip, “Haydi aslanım, sen bu işin altından kalkarsın,” diye moral vermese, yıkılıp gidecek, belki panik atak olacak, belki kendini İstanbul meyhanelerine atıp içkiye verecek…

Film tek taraflı bir propaganda filmi. Tartışmalı tarihi olaylarda resmi tarihin dışına çıkılmasını beklemiyordum, öyle de oldu. Bizanslıların kendilerinin en az on katı büyüklüğündeki bir ordu karşısındaki cansiperane direnişleri neredeyse görmezden gelinmiş. İmparator Konstantin de kötü karakter. Kaçmak ne kelime, kentini savunurken kılıç elde vuruşarak can verdiğine öylesine değinilmiş. Ortodoks din adamları Sultan Mehmet’i neredeyse “iyi ki bu kenti aldınız” havasında karşılıyor.

Komiklikler de var… Örneğin kente yer altından girmek için tünel kazan lağımcılar, (lağımcı bir askeri terim) yerleri tespit edildiğinde kelimeyi şahadet geçirerek kendilerini havaya uçuruyor. Bir süre sonra aynı lağımcılar bu defa başka bir sahnede ortaya çıkıyor ve bu defa başaracağız diye haykırıyor. Memlekette lağımcı kıtlığı mı var da göklerdekiler geri çağrılıyor?

Bilgisayar oyunlarıyla askeri kalabalıklar bir hayli büyütülmüş. Abartı derecesinde… Taksim meydanını düşünün, hıncahınç dolsa 250-300 bin kişi alır. Bu alanın birkaç katı büyüklüğündeki meydan askerler tarafından doldurulmuş. Yani en az bir milyon kişi eder. Oysa, tarihten biliyoruz, kuşatma yapan asker sayısının tamamı 100-120 bin. “Kopyala-yapıştır” yaparken tuşlara fazla mı basılmış, ne?

Filmdeki konuşmalara gelince… Nedense doğal diyaloglar yerinde şiirsel ve teatral olanları tercih edilmiş. Padişahtan, vezirlere, lağımcılardan yeniçerilere kadar herkes sahneye Shakespeare’in bir oyununu koymuş gibi.

Özetle, milliyetçi ve dini duygulara abartıyla hitap eden film çok izleyici alacak, ancak yapıldığı söylenen 17 milyon dolarlık masrafa rağmen, tek taraflılığından dolayı asla sinema klasiklerinden biri olmayacak…

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..