Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '12

 
Kategori
Sinema
 

Fetih 1453 üzerine...

İlki ve bana göre en önemlisi bugüne dek anlı şanlı bir tarihi, bir Çanakkale’yi bir Kurtuluş Savaşı’nı ve tüm dünyanın gözdesi İstanbul’un fethini çekmeye kimse yanaşmamış, ( Birkaç amatör çekimi hiç saymıyorum) kimse bırakın evine dek satmayı göze almak, ufacık bir taşın altına elini koymamıştır. İlk olması ve bundan sonrakilere yol vermesi yönü ile büyük bir başlangıç olmuştur.

En azından gençlere fethin nasıl yapıldığını, İstanbul’un kilise ve Müslüman alemi için taşıdığı önemi, Akşemsettin’in fetihteki rolü, askerin durumu, Fatih’in nasıl tahta geçtiğini öğretti ve o dönem olgusunu bilinçaltına yerleştirdi ve bir bilinç oluşturdu.

Devrim Evin’e Fatih Sultan rolünü ben yakıştırdım. Asaleti ve padişah soğukluğu duruşu beni tatmin etti. Fatih’in karşılığı olan ince zeka ve sabır kavramları karakterde can buldu benim gözümde.

İstanbul hayalinin, Eyyup Sultan 'a Peygamber efendimizin müjdesi ile başladığını vurgulamak da bir jestti. Zira bizde yapımcılar, tarih içine pek peygamberimizi (sav) hadis ve ayetleri katmak istemez, böylelikle dindar ve sıradan olduklarını düşünürler. Bunun atlanmamış olması beni mutlu kılmıştır. Ha keza Selahaddin Eyyubi’nin ( mezarının o dönemde bulunup bulunmadığı net değildir) mezarının bulunması teması da seyircide ayrı bir ruh oluşturmuştur. Tüm ordunun Fatih’in imametinde namaz kıldığı, Fatih’in fetih suresini okuduğu, Allahu Ekber sedalarının yankılandığı sahnelerde tüylerimin diken diken olduğunu ve gözlerimin dolduğunu da belirtmeliyim.

Filmin ‘’tam bir savaş filmi olmuş’’ denerek eleştirilmesi beni şaşırtmıştır. Fetih elbette bir savaş filmi olmalıdır. Ve bir savaş filmi kategorisinde oldukça başarılıdır. Savaş, ordu, saray, kostümler, ses efektleri, dövüş sahneleri, kılıç, at binme, taarruz, top atma ve surların yıkılması sahneleri etkileyici ve profosyoneldi.

Yapımcının Recep İvedik filmini çekmesinin, Fetih filmi çekme şansını engellemesi de söz konusu olmamalıdır. Recep İvedik ‘i çekti diye bu hakkı ona vermemek de haksızlık olur. İnsanların nasıl her türü izleme şansı var ise yapımcının da her tür filmi çekme hakkı olmalıdır.

Oyuncuların daha evvel, şimdiki rollerine yakışmayan rollerde oynamaları, şimdi Ulubatlı olma hakkını da ellerinden almamalıdır. Hiçbir yerde oynamayan kişiler oynatılsa idi, bu kez de amatör ve beceriksiz olmakla suçlanacaklardı. Ben sadece kişilere bakmaksızın filmdeki rollerini izledim ve yüzdede çoğunluğu beğendim. Özgeçmişlerine bakmadım oyuncuların. Zaten gelmiş geçmiş tüm rollerininin ( gerçek hayatı bile değil ) bu filme uygun olmasını beklemek mantıksız bir yaklaşım olurdu.

Era karakterine olan aşkı absürt bulmadım. Nedense bizler Osmanlı’yı anlatırken kimse aşık olmasın, kadın işin içine hiç girmesin istiyoruz. Ölçülü,ruhani ve ilmekle anlatıldığı takdirde aşklar filmlerin lezzetleridir kanaatimce. Ruhunuzu okşarlar. Ama hiç kadın olmasın dersek gerçeklerden de uzaklaşmış oluruz . Zira insan her dönemde insan, kadın her dönemde kadın, erkek ise her dönemde erkektir. Aşk ise kainat varolduğundan bu yana hep var idi ve hep de olacaktır. Bu nedenle her öyküde, her kahramanlıkta her fetihte bir kadın mutlaka olacaktır.

Era ile Ulubatlı ve padişah ile harem öyküsü gayet ölçülü ve olması gerektiği gibi idi. Gereksiz ayrıntılara girilmeye çalışılmamış bunun üzerinden prim yapılmamıştı.

FETİH 1453 KAYBETTİ ÇÜNKÜ ;

En büyük eksikliği asker ruhunun yansıtılamayışı idi. Keşke askerler arasındaki öyküler daha çok işlenseydi. Bizler inancı, maneviyatı görse idik ve milli ruhumuz diken diken olsa idi. Bana göre filmin en büyük eksiği buydu.

Fatih ‘in fetihten sonra Ayasofya' ya girişi çok daha şaşalı olmalıydı. Burası patlama noktası idi. Ezan nidaları yankılanmalı seyirci en tepeye çıkmalıydı.

Fatih Sultan Mehmet’in ‘’ Şeyhim Akşemsettin ile yaptığım zikrin lezzetine dünyaları bile değişmem, eğer şeyhim izin verseydi zikir yolunu tercih eder, saltanatı terk ederdim’’ diyerek hayatındaki en önemli kişi olduğunu belirttiği Akşemsettin’i savaşın ve savaş öncesinin her anında yaşamalı idik.

Yine Fatih’in ‘’Eğer Sultan Mehmet olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak isterdim’’ diye övdüğü ve yücelttiği Ulubatlı Hasan ile birbirleri arasındaki bağı da daha çok hissetmeli idik.

Yardıma gelen Ceneviz gemileri tarihi bakımdan çok önemli idi. Bu da yeterince yansıtılamadı.

Ulubatlı Hasan’ı beğenmekle, karakteri oyuncuya yakıştırmakla beraber biraz daha ruhani olmasını beklerdim. Zira Ulubatlı Hasan erenliğe yakın biri idi. Daha çok şovalye gibi görünüyordu lakin. Kaleye sancağı diktiği sahne ise sönük kaldı. Sancağın dikildiği anda askerdeki ve padişahtaki coşku daha çok seyirciye akmalıydı. Ölüm anında ise onu kısaca anlatan birkaç cümle fon olarak arkada akabilirdi.

Fatih’in rüyasında Osman Gazi’yi gördüğü sahne Yüzüklerin Efendisi’ne,

Bizans İmparatorunun halkına konuşma yaptığı ( ki bu hipodrom o dönemde sağlam değildi çünkü 4. Haçlı seferlerinde yıkık dökük hale gelmişti ve tarihte de böyle bir konuşma bulunmamaktadır. ) hipodrom Ben Hur’ a,

Bizans askerlerinin surlarda dizilmesi ve kalkanlara yağmur gibi inen ok sahnesi Truva’ya,

Ulubatlı Hasan’ın süvarilerini atı ile denetlemesi Cesur Yürek’e,

Fatih’in atı ile ordunun önüne çıkarak Bizans İmparatoru ile konuşması ( Bu konuşmanın da tarihi kaynaklarda bulunup bulunmadığı konusunda tereddütler vardır) Cennetin Krallığı’na,

Ulubatlı’ya Cenevizli Başkumandan Giustiniani ‘nin tabure fırlattığı, onun da yüzünü geri eğerek kurtulduğu sahne Matrıx’e (Keza Giustiniani de Ulubatlı tarafından öldürülmemiştir) ....

Benzese de bu kadar başarılı yapılmış olması takdire şayandır.

Kronolojik ve tarihi hatalar mevcuttu elbette filmde. Lakin okumakla izlemek aynı olmayabiliyor her daim. Bu nedenle buna çok takılmıyorum. Mesela gemilerin karadan yürütülmesini daha çok görmek isterdim, bunu da her şeyi anlatabilmek için kısa kısa geçmek zorunda kalmalarına veriyorum. Zaten normalden fazla süren bir film idi. Her duyguyu seyirciye vermek için de mecburen her sahneden kısa kısa çekilmiş diye düşünüyorum.

Sözün özü zatımda şudur ki ;

Bundan böyle kimse söylenmeye Tarihimiz filme çekilmiyor diye. Çünkü biz yapılan her işte 1453 kere hazımsız bir medya, hazımsız bir halk, hazımsız bir okuyucu ve yazar oluveriyoruz birden. Sanki daha iyisi varmış gibi, sanki biz daha iyisini yapmışız gibi oturduğumuz yerden ahkam kesiyoruz.

Yapıcı eleştiri iyidir, meyve veren ağaç taşlanır elbette lakin ''katla bohçayı at denizden aşağı'' demek ne kadar adildir bu film için.

Batılılar katliamlarını kahramanlık diye film ederken, ve tüm halkları da onları alkışlarken bizler bu kadar acımasız olmamalıyız emeğe karşı.

Ayrıca bu bir belgesel değildir. Belgeseller ancak modamod anlatılıp her cümlede tarihi yansıtabilir. Bu bir filmdir. Ve seyirciyi etkilemek için ekleme ve çıkarmalar yapılması çok tantana yapılacak bir durum olmamalıdır.

Bugüne dek izlediğimiz türk filmlerini düşünün hepsi mükemmel miydi ? Kara Murat'ların hayal dünyası kurgularını milliyetçilik adına defalarca izledik yıllarca.

Sadece Türk yapımı olduğu olduğu için acımasızca eleştimek, her karesinde santimetre ile hata aramak elbette müspet bir yaklaşım değildir. Bu film eksikliğine kusurlarına rağmen tavsiye edilmeli ve desteklenmelidir. Hatalara karşı da biraz hoşgörülü olunmalıdır.

Eksiklikleri de gençler araştırsın bulsun ve bu konuda bilgi sahibi olsunlar. Merak uyandırması bile yeterlidir benim katımda.

Daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu diyor ve hoşça bakın kendinize diyorum…

Bizi facebbokta bulun :https://www.facebook.com/#!/pages/Habername-Bet%C3%BCl-Kur%C5%9Fun/166036873419125

 

 
Toplam blog
: 2
: 858
Kayıt tarihi
: 23.02.12
 
 

Betül KURŞUN, 20.01.1984 yılında ziraat mühendisi bir babanın 3 çocuğunun en küçüğü olarak Kars' ..