Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '12

 
Kategori
Sinema
 

Fetih 1453

Fetih 1453
 

Ulubatlı Hasan bayrağı dikiyor


Tarihi filmlerin dönemi yansıtan kostüm ve mekanları başlangıçta seyirciyi etkiler. Görselliğin getirdiği artı değere senaryonun akıcılığı eşlik etmezse, her şey canlandırma belgesele dönüşür ve heyecan dozu gittikçe düşer. Tarih konusunda yarı aydınlanma ile salon terk edilir. "Fetih 1453 "bu duruma uyan bir film. İlk bölümü tarihi olayların kronolojik sıralamasıyla oldukça hızlı geçiyor. Tarihi bilenlerin bile izlemekte zorlanacağı bir telaş var bu bölümde. Bir olay bitmeden diğerine atlanıyor. Diyalogların özensizce sadece etkileyici sözcükler üzerinden akması ayrı bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Her cümle ayrı bir aforizma, hepsi yanıta yer bırakmayan son söz etkileyiciliğinde. İkinci bölüm kuşatma ve fetihin etkileyici savaş sahneleri ile sürüyor. Burada da benzer sahnelerin tekrarı çok fazla.

Sinemamızın en büyük eksikliklerinden birisi Osmanlı Tarihinin farklı dönemlerini, gerçeklerin ışığında, hamasetten uzak beyazperdeye uyarlamak oldu. Yıl 2012 ve ilk 1453 filmimiz.  Her ne kadar "Fetih 1453" hamaset ile yoğrulmuş bir film olmasına karşın sert savaş sahneleri ve dövüş koreografisindeki başarısı ile sinemamızda bir ilk.

Fatih’in genç yaşına rağmen savaş stratejisi konusundaki dehası sadece stilize bir görsellik ile anlatılıyor. Onun vezir ve paşaları ile tartışmadan, her şeyi tek başına karar veriyor şeklinde tasviri inandırıcı değil. Çevresindeki devlet adamlarının etkisizliği ve inançsızlığı ne kadar doğru? Bir tepe üzerinden kadırgaların denize indirilmesi, tarihte emsali olmayan olaylardan... Sanki geceden sabaha verilmiş bir karar gibi işlenmiş. Kim bilir ne kadar uzun tartışma ve tereddütlerden sonra bu karar alındı.  Bir filme tek başına konu olabilecek bir manevra çabucak geçiyor. Fatih’in askeri dehasından çok iman gücünün ön planda işlenmiş olması, gittikçe artan muhafazakar konjonktüre uyan bir yorum olarak değerlendirilebilir .

Padişahın içine kapanık ve babasından hayal kırıklığına uğramış kişiliği karşısında, Ulubatlı Hasan ile empati kurulabiliyor. Kalın pazuları, uzun saçları ile çizgi romanlardan çıkma tarihi bir kahramanı andırıyor Hasan. Öykünün tek aşk yaşayan karakteri olarak da esas oğlan konumuna yerleşiyor.

Bizans sarayının tarihi komedilerden daha farklı bir tasviri yok, aşırı kötü imparator ve şürekası entrika üstüne entrika, eğlence üstüne eğlence peşinde. Finalde fetih sonrası esir düşmüş bir halkın yüzlerindeki üzüntülü ifadenin Fatih’in yaptığı kısa konuşmadan sonra aniden tarifsiz bir mutluluğa dönüşmesi hiç inandırıcı gelmiyor. Buna karşın top döküm sahneleri veya lağımcıların yan öyküleri müthiş işlenmiş. 

Senaryo ve karakter işlemedeki tüm eksiklerine rağmen bundan sonraki Osmanlı Tarihi filmlerine öncülük yapacak kalitede. Dileriz ki zengin tarihimizi dramatik ve gerçek yönleri ile hamaset pompalamadan işleyen filmlere öncülük yapsın. 

 
Toplam blog
: 223
: 1093
Kayıt tarihi
: 12.01.11
 
 

İzmir’de doğdu. Viyana Tıp fakültesini bitirip doktor ünvanını aldıktan sonra Genel Cerrahi ihtis..