Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Fidan = Bebek

Fidan = Bebek
 

Gençliğimizde bir Tarzan Kemal Abimiz vardı. Ziraat mühendisi olduğu söylenirdi. Elinde kocaman bir orak, -mübalasız küçük bir fil yavrusu büyüklüğünde- kocaman boynuzlarıyla arkasından gelen koçu, yanı başında yürüyen küçük köpeği, sırtında bir çıkın torbası, yazın sadece önünü ve arkasını kapatan şortu, kimseyi iplemeyen vakur başı yukarda, telaşlı adımlarla yürür geçerdi caddeyi.

Kimbilir kimin bahçesindeki ağaçları budamaya veya yaban otları temizlemeye her zamanki gibi gönüllü gidiyordu.

Arkasından imrenerek bakardım.

Sinoplular bir sabah, dalgakıranın limana bakan duvarına beyaz boya ile kocaman harflerle yazılmış “ FİDAN = BEBEK ” yazısını okuyarak uyandılar. Duvarların siyasi sloganlarla donatıldığı bir ortamda, bu slogan kimin akılına gelmiş, kim yazmıştı? Çok geçmedi, öğrendik, Tarzan Kemal yazmış.

Siyasi cinayetlerin yoğun olduğu bir dönemde, bu “benzetme” çok konuşulmuştu. Kemal Abi, ölen gençleri birer fidan olmanın ötesinde bir yere şeyle özdeşleştirmişti, bebek. Ne sağcısı, ne solcusu ne de belediye görevlileri, o yazıyı yıllarca silmedi. Silemedi. Doğasever, Kemal Abimiz, bir şehri taaa yüreğinden vurmuştu…

Bu derin ve ince felsefi benzetmeyi, tüm insani duygulara hitap eden sloganı hiç unutmadım.

Yıllarca Orman Haftalarında resim, kompozisyon, şiir vb. yarışmaları yaptık, orman ve ağaç üzerine nutuklar atıp, ortalama bilgilerimizi tazeledik durduk. Farklı bir yaklaşım sergilemeyi denemek akılımıza dahi gelmedi.

Dokuz yıldır, Dünya Ormancılık Günü etkinlikleri adı altında Alanya’da yaptığımız Ağaç Şenliklerini belki bu yüzden; kimsenin ev sahibi olmadığı, kimsenin de misafir olmadığı; basit, sade, sıradan ve doğal bir ortamda çocuklarımız,” öğrensinler ve eğlensinler” temeline oturttuk.

Ne öğrettik? Bir fidanın hangi bölümlerden oluştuğunu, bir fidan çukurunun nasıl açıldığını, bir fidan dikiminde nelere dikkat edildiğini, can suyunun ne olduğunu. Kim öğretti? Orman muhafaza memuru ve orman mühendisleri. Nasıl eğlendik? Kozalak toplamayı, odun istif etmeyi, testere kullanarak dal kesmeyi, çekiç ve çivi kullanarak tahta parçalarından sandık yapmayı, odun parçaları üzerinde yürümeyi oyun yaparak. Orman ve ağaç şarkıları söyleyerek. En bilinen de, “Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda” Öğrenen kimdi? Okulöncesi kurumlarındaki (3 – 4 - 5 ve 6 yaşlarındaki) çocuklarımız.

Dokuz yıldır, Sinoplu Tarzan Kemal’in desturundan yola çıkarak, Kuan- Tzu’nun, <ı>“Ağaç dik, on yıl sonrasıysa tasarladığın. / Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek./
Düşünüyorsan yüzyıl ötesini, halkı eğit o zaman. / Bir kez tohum ekersin, bir kez ürün alırsın. / Bir kez ağaç dikersin, on kez ürün alırsın. / Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen toplumu./ Birine bir balık verirsen, doyar bir defalık. / Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca!” öğretisini hayata geçirmeye çalışarak; bıkmadan, usanmadan, yılmadan aynı şeyleri yapıyoruz.

Bu yıl, küresel ısınmaya karşı, alternatif ulaşım aracı olarak yaygınlaştırılmaya çalışılan “bisikleti” oyunlarımıza dahil ettik. “Bisikletin bir ulaşım aracı olduğunu” çocuklarımıza göstermeye çalıştık. Orman İşletme Müdürlüğü’nün trafiğe kapalı geniş bahçesinde, çocuklarımızı cinsiyet ve bisikletlerine göre katagorilere ayırdık. Üç tekerlilere, dört tekerlilere ve iki tekerlilere kısa parkurlar verdik. Düzenleyici olarak bu konuda tecrübesizdik, “<ı>Acaba bir aksilik olur mu?” diye bir hayli endişelenmiştik. Sonuçta, hiçbir şey korktuğumuz gibi olmadı, bisikletle oyundan da müthiş bir keyif aldılar.

Çocuklar, ah çocuklar! Sizi, öğrenirken -farkında olmadan- açılan kocaman ağzınızı, meraklı kocaman gözlerinizi, sağlıklı, mutlu ve gülerken görmek ne güzel!..

 
Toplam blog
: 272
: 734
Kayıt tarihi
: 13.10.07
 
 

1959 Sinop Bektaşağa Köyü doğumluyum. Yaşamda, anlaşılacak bir şeyi olanlara ve bunu öğreti yapan..