Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Fikir tartışmasına varım

Fikir tartışmasına varım
 

“Fikir teatisi” anlamındaki “Tartışma”ları hep sevdim. Tam tersine amaçsız, gündemsiz boş konuşmalar ve yazışmalardan nefret ediyorum.

Elbette tartışma denince akla, karşılıkla konuşmak yani sözlü tartışma gelir ama, yazılı tartışmanın da örnekleri vardır.

Tartışmanın kurallarını bildiğimiz pek söylenemez. Televizyonlarda hemen her akşam bazı tartışmalar yaşanıyor. Ancak söylendiğine göre bu tartışmalar, reyting arttırmak için özellikle çıkarılıyormuş. Doğruluğunu da yanlışlığını da kanıtlayabilecek durumda değilim.

Her şeyden evvel şunu bilmemiz gerekir ki, tartışmada amaç, bir tarafın kendi görüşünden vazgeçerek diğer görüşü kabul etmesi değildir. İnsanlar öyle kolay kolay savundukları fikirlerden vazgeçmezler.

Ancak tartışmacı, ne olursa olsun, kendisine sunulan kanıtlara ve farklı pencerelerden bakıldığında ortaya çıkan gerçeklere rağmen kendi yanlışında ısrar da etmemelidir.

Tartışmadan elde edilecek asıl fayda ve ortaya çıkacak olumlu sonuç ise, dinleyenlerin, ya da okuyanların, o konu hakkında değişik açılardan elde edecekleri bilgidir.

Kanaatlerimiz, sayısız fikirlerin, düşüncelerin, görüşlerin sentezinden, bizim ihtiyaçlarımıza, arzularımıza, beğenilerimize uygun olanlar arasından seçilerek oluşur.

Aynı tartışmayı seyreden veya bu konuda yazılan yazıları okuyan iki kişi birbirine zıt kanaatlere sahip olabilir.

Sözgelimi otomobillerin tartışıldığı bir oturumdan sonra, kimileri ucuzunu, kimileri pahalısını, kimileri dayanıklısını, kimileri sporunu, kimileri güçlüsünü tercih edeceklerdir.

*****

Tartışma konusu farklı açılardan bakıldığında farklı sonuçlar elde edilebilen konulardan seçilir ve seçilmelidir.

Sözgelimi takım tutmanın tartışması yapılmaz. O bir tutkudur ve inançtır. Ancak taraftarlığın ölçüsü tartışılarak, fanatikliğin zararları ve varsa faydaları ortaya konabilir.

Dini inançlar da niye inanıyorsun veya niye inanmıyorsun şeklinde tartışılamaz, tartışılsa da bir sonuca varılamaz. Ancak inanç sahiplerinin, yaşadıkları toplumda başkalarının inancına da saygı duyarak nasıl yaşamaları gerektiği tartışılabilir.

En çok yapılan ve hiçbir sonuca ulaşılamayan tartışmalardan biri de siyasi tartışmalardır.

Aslında siyaset bir fikirdir, bir düşüncedir, bir görüştür. O yüzden gelişmesi ve değişmesi de çok doğaldır.

Ne var ki, bizim toplumumuzda siyaset biraz takım tutar gibi olduğu için, siyasi konularda maalesef gereği gibi tartışamıyoruz.

Şimdi şöyle düşünelim:

Otuz yıldır biz 12 Eylül Anayasası’nı tartışıyoruz. Askeri yönetim tarafından hazırlandığı için onu demokratik bulmuyoruz ve en kısa zamanda değişmesini istiyoruz.

Farzedelim ki, Türkiye’den haber alınamayan bir ülkede yaşıyorsunuz. Döndüğünüzde 12 Eylül Anayasası’nın değiştirildiğini ve bunun için bir referandum yapılacağını öğrendiniz. Oyunuz hiç düşünmeden “Evet” olmaz mı?

Ama partinizin buna karşı çıktığını öğreniyorsunuz ve siz de "Hayır" demeyi düşünüyorsunuz. Bu nasıl mantık?

Benim bildiğim insanlar partileri, kendi siyasi görüş ve düşüncelerine uygun düştüğü için desteklerler, partinin görüşüne kendilerini uydurmazlar.

Oysa şu an ülkemizde 12 Eylül Anayasası’nın ülkenin önünü tıkayan pek çok maddesi değiştirildi. Ancak CHP, sırf bu değişikliği Ak Parti yaptığı için iptal istemiyle konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü.

Referanduma “Hayır” diyeceğini de daha değişikliğin ne olduğu belli olmadan açıkladı.

Kişisel olarak bu değişiklikleri isteyen ve doğru bulan pek çok vatandaş da CHP’li veya MHP’li olduğu için, partisi karşı çıkıyor diye “Hayır” oyu vermeye hazırlanıyor.

Böyle bir siyaset anlayışı tartışılabilir mi?

Seçimlerde iktidarı belirleyen “yüzer gezer oy” diye isimlendirilen bir kesim vardır. Bazıları bunu alay etmek için küçümsemek amacıyla söylerler ama, gerçek demokrat onlar diye düşünüyorum. Ben de onlardan biriyim.

Bugüne kadar katıldığım hemen her seçimde farklı siyasi partiye oy verdim. Neden? Çünkü o seçimde beni ikna eden veya bana sempatik gelen farklı bir parti vardı.

Takımları spor olsun diye tutuyoruz. O bir renk aşkı. Yense de yenilse de fark etmez. Derece alamasa da, şampiyon da olsa, fark etmez.

Ama partiler? Onlar bir ülkeyi yönetmeye talipler. Bizim için, ülke için neyi nasıl yapacaklarını anlattıklarında bizi ikna ediyorlarsa oyumuzu niye vermeyelim?

*****

Sonuç olarak birbirimize hakaret etmeden farklı düşüncelerimizi ortaya koyarak tartışacaksak, severek ben de katılmayı isterim.

Ancak tartışılacak ilk konunun “Blog yazarlığı” olmasını bir talihsizlik olarak gördüm.

Milliyet gazetesi bir tartışmaya gerek kalmayacak şekilde sayfalarını Blog yazanlara açtı ve dört yıldır başarıyla bunu sürdürdü. Ortada tartışılacak ve tartışılarak varılacak bir sonuç yok.

Blog yazarlığı, yazanlar için müthiş bir imkândır. Sonuçta edebi sanatların bir alanında hevesimizi tatmin etmek için amatörce bir çaba ortaya koyuyoruz.

Elbette içimizden bazıları daha kabiliyetli, daha becerikli olduğu için öne çıkacak. Bundan doğal ne olabilir ki?

En kötü yazanları bir araya getirseniz onların içinde “iyi yazan” çıkabileceği gibi, en iyi yazanları bir araya toplasanız, içlerinden biri yine sonuncu olacaktır.

Burada şükranla kabul edilmesi gereken durum şudur ki, her alanda kendine göre hevesli, amatörce bir şeyler yapmaya çalışan insanlar varken, resim yapmak, şarkı söylemek, müzikle uğraşmak, desen çizmek, sinema yapmak, tiyatro oynamak… gibi pek çok sanat dalının heveslisi böyle bir imkân bulamazken, yazı yazmaya meraklı insanlar, Milliyet Blog gibi bir alanda kendilerini gösterme fırsatı bulmuşlardır. Bu, kıymeti bilinmesi gereken büyük bir nimettir.

Ne demişler? “Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar = Gerçeğin ışığı, fikirlerin çarpışmasından doğar”

Kavgasız gürültüsüz, iyi tartışmalar diliyorum.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..