Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '15

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Fikret Otyam, 'Geçmişten günümüze İz bırakanlar' gömütünde.

Fikret Otyam, 'Geçmişten günümüze İz bırakanlar' gömütünde.
 

 

 

 

 

Ne kadar oturursak oturalım,
Sonu gitmektir dostlar,
Sefa ile uğurlayın bizi
."

Fikret OTYAM

 

 

 

Fikret OTYAM kimdir?

Aksaray'da 19 Aralık 1926 tarihinde dünyaya gelen Fikret Otyam, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden 1953'te mezun oldu. Burada ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun öğrencisi oldu. Gazeteciliğe 1950 yılında Son Saat gazetesinde başladı. Daha sonra Cumhuriyet gazetesinde çalıştı ve köşe yazarlığı yaptı.

Özellikle Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanındı. Bu röportajlarını çok sayıda kitapta topladı. Emekli olduktan sonra resme ağırlık verdi. Akdeniz Gazetecilik Vakfı ve Altın Portakal Kültür Sanat Vakfı'nın kurucu üyelerinden Fikret Otyam, besteci ve orkestra şefi Nedim Vasıf Otyam’ın kardeşi, dokuma ve fotoğraf sanatlarıyla ilgili sanatçı Filiz Otyam ile evliydi.

***

Aramızdan ayrılmadan önce, İlhan ve Turhan Selçuk kardeşler ile Âşık Mahzuni Şerif'in de kabirlerinin bulunduğu Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi yanında Çilehane'deki “İz Bırakan Aydınlar Mezarlığı”na defnedilmeyi vasiyet eden Fikret Otyam'ın bu isteği için Hacıbektaş Belediye Meclisi, İz Bırakan Aydınlar Mezarlığı'na defni için karar aldı.

Ressam, gazeteci ve yazar Fikret Otyam için ilk tören dün saat 17.00’de Antalya Cem Evi’nde düzenlendi. Ardından Ankara’nın  Çankaya  ilçesine getirildi. Öğle saatlerinde Çankaya Belediyesi Çağdaş Yaşam Sanat Merkezi’nde ikinci bir cenaze töreni yapıldı. 

Otyam’ın cenazesi sonrasında, karayolu ile dün akşam Hacıbektaş ilçesine getirildi. Cumhuriyet Meydanı'nda ressam, gazeteci ve yazar Fikret Otyam için burada tören yapıldı. Tabut, Aydınlar Mezarlığı”na getirilerek toprağa verildi.

Hacıbektaş Belediye Başkanı  Ali Rıza Selmanpakoğlu, uğurlama töreninde yaptığı konuşmasında: "Burada Fikret Otyam'ı Hünkârın huzurunda sırlamak için bir araya geldik. Neden Hacıbektaş İz Bırakan Aydınlar Gömütlüğü’nde Fikret Otyam en görkemli, en aydın kişiliğiyle yer alıyor. Bunun tek nedeni var: Burası Ortaçağ karanlığından beri ilim ve kültürün merkezi, aynı zamanda aydınlanmanın da merkezidir.

Rönesansçılarda Hacı Bektaş Veli’nin aydınlanmacılığından yararlanmıştır. Kendisinden 300 yıl sonra bile olsa. İşte ülkemizin ender yetiştirdiği aydınlardan Fikret Otyam da buraya yakışıyordu. Kendisi buraya gömülmek istediğini belirttiğinde ‘memnuniyetle!’ dedik. Ayrıca 17 Ağustos’ta açacağımız İnsanlık Müzesi’nde ailesinin izni olursa kendisine de özel bir yer ayıracağız." dedi. 


Çilehane (Delikli Taş) 13. yüzyılda yaşamış olan Türk mutasavvıfı Hacı Bektaş Veli’nin ara sıra çile çıkarmak için bulunduğu bir mağaraya deniyor. İnanışa göre; Hacı Bektaş-ı Veli bu mağarada çile çıkardıktan sonra atıyla o küçük delikten rahatça geçermiş. Bu sebeple Çilehane’yi ziyarete gelenler bu delikten geçmeye çalışırlar. Delikten geçebilenlerin, sevaplarının günahlarından daha çok olduğuna inanılır. Delikten geçemeyenler ise bir adak adayıp, onu dağıtmak zorundadır. Burada zayıf-şişman ayrımı yoktur, günahsızlar için mağaranın ağzı genişler ve kişi oradan rahatça geçer deniyor.

Delikli Taş, Zemzem Çeşmesi, Mahzuni Şerif’in mezarı, İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk’un mezarı, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Âşık Mahsuni, Âşık Veysel heykelleri, Ozanlar Yolu, Karanlıktan Aydınlığa İnsanlık Anıtı da "Çilehane" adı verilen bu geniş alanda bulunmaktadır. 

Kimler neler yazdılar:

Mavi yeşil eski kapı ve koca gözlü kadınlar

- Fikret Otyam'ın anısına-

Sal köklerini Anadolu'ya, 
Koş bozkırdaki tek ağacın gölgesine,
İç dünyanın sarısını, kana kana,
Ellerin ayakların kara toprakta

Sal köklerini Anadolu'ya, 
Dimdik dur öfkeli denizlerin kıyısında, 
Dön yüzünü hırçın dalgalara, 
Aç kollarını, bırak kendini poyraza, 
Hisset ayağının altındaki taşı toprağı,
Saçlarını dağıtan rüzgârı

Tırman yüksek yaylalara, 
Bırak bedenini buğulu sislerin kucağına,
Geç kendinden, 
Geç dünden, bugünden, yarından,
Unut bildiklerini 
Ve bir daha hatırla, seni sen yapan her sevdayı

Sal be arkadaş, sal gitsin köklerini Anadolu'ya

Sarıl koca gözlü kadınların ellerine, 
Öp mukaddes yaşlarla yıkanmış narin yanaklarını,
Koy ver yüreğini yanık yüreklerine,
Haydi sarıl, sımsıkı sarıl

Bak arkadaş, 
Sana söylüyorum, 
Ağla, koş, coş, kahkaha at, utanma,
Özgür bırak coşkunu,
Sal köklerini, sal Anadolu'ya

Çal önüne çıkan mavi yeşil eski kapıyı, 
Otur sofraya, böl ekmeği, 
Aç gözünü kulağını, zihnini, gönlünü, 
Duy derinden gelen o sesi, 
Sal köklerini Anadolu'ya

Metin Feyzioğlu

***

Yılmaz Özdil’n kaleminden:

Otyam

“Gazeteci-ressam deniyor.
Bence şairdi.

*

Çünkü… Edebiyat ikinci defa okunacak, gazetecilik ise, bir defada anlaşılacak şekilde yazma sanatıdır. Bir defada anlamamıza rağmen, adeta ezberlercesine, tekrar tekrar okurduk onun yazılarını… Edebiyatçı mertebesine ulaşmış ender gazetecilerdendi.

*

Şiir gibi yazar.
Roman gibi çizerdi.
Fotoğraf kareleri, tablo gibiydi.

*

Diyeceksiniz ki, kıymeti bilindi mi?
Otyamların kıymeti bilinseydi, memleketi bunlar mı yönetirdi?

*

Daima emeği savundu ama darbe döneminde mesela, bizzat Kenan Evren tarafından emeği çalındı! Kendini Picasso zanneden Kenan Evren’in “sigara içen ihtiyar” isimli tablosu, Fikret Otyam’ın çektiği “sigara içen ihtiyar” fotoğrafından araklanmıştı. Bir liralık dava açtı. Kazandı. Kenan Evren utanıp, özür dileyeceğine, “tedavülden kalkmış gümüş bir liram var, onu vereceğim” dedi. Hâlbuki kendisinden para mara istenmiyordu, bir liralık tazminat davası elbette sembolikti. Peki neydi? Mübaşir, her duruşma öncesinde “sanık Kenan Evren, sanık Kenan Evren” diye bağırıyordu, bu keyfin bedeli yoktu!

*

Dünyanın en güzel keçilerini o resmederdi. Oğlakken alıp, 12 senedir evladı gibi büyüttüğü keçisine “Nimetçik” adını vermişti. Nimetçik, kelimenin tam manasıyla nimetiydi. “Nimetçik’in tablolarını yaparak para kazandım, evimi bile onun sayesinde aldım” diyordu. İlham kaynağıydı. Bir sabah baktılar ki… Nimetçik ve yavruları yok.

*

Adam gibi adam değil, adamdı… Köylerimizin karakaşlı, koca gözlü, güzel yüzlü kadınları maalesef farkında değil ama hepsi öksüz kaldı.

*

Baba ocağım Aksaray’da dünyaya gelmişti. İçimde ukdedir…


Hasan dağına karşı çilingir sofrası kurup, cigara tüttürerek, Tayyip Erdoğan’ın Ak Saray’ını konuşmak isterdim onunla!

*

Sizin içinizde ukde kalmasın…

*

Gidin sahaflara.
“Ha Bu Diyar”ı bulun.
Kitapçılarda bulamazsınız.
“Mayınlar Çiçek Açmaz”ı arayın.
“Ceylanlar Suya İndi”yi okuyun.

*

Bu mübarek memlekette neden terör olduğunu, bazılarının neden terörist olduğunu, kin tohumlarının hangi başıboş tarlalara kimler tarafından, hangi müsait iklimlerde ekildiğini görürsünüz.

*

Yok, eğer kitaplarını bulamazsınız, tablolarındaki güzel yüzlü, kara kaşlı kadınların, koca gözlerine bakın… Her şeyi nasıl anlattıklarına, inanamayacaksınız.”

***

Fikret Otyam'ın ardından...

-Sedat Kaya, Datça-

Tavuk toplum ve çalınan yumurtalar

Gazeteci, ressam ve yazardı.
Anadolu'ya ve Anadolu insanına âşıktı.
Bu topraklara sevdalıydı...
Göçtü, gitti…
Farkında mısınız?
Bilimde, sanatta, müzikte ender yetişen değerleri artık tek tek kaybediyoruz.
Bu hayatın normal akışı…
Ama normal olmayan bir şey var…
Gidenlerin yerine gelenler yok..
Toplum olarak bilim adamı, sanatkar yetiştiremez olduk artık.
Yetiştirecek kurum da kalmadı…
Devletin bilime ve sanata verdiği değer belli.
İşin daha kötüsü…
Toplumdan bu yönde bir istek de yok.
Bugün sokakta 100 kişiye Fikret Otyam'ı sorun, 90'dan fazlası tanımaz.
Oysa o Anadolu insanına âşıktı.
Aşık olduğu "Ha bu diyar"daki insanların çoğu onu hiç okumadı, tanımadı..
Günde sadece bir dakikasını kitap okumaya ayıran bir toplumda bu sürpriz değil.
Anadolu insanına "Koyun" , "Sürü", "Göbeğini kaşıyan adam" gibi yakıştırmaları hiç benimsemesem de, Darwin'in  "Tavuk Toplum" düşüncesine katılırım.
"Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. 'Tavuk toplum', önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz."
Yumurtaları çaldırmayalım.

***

Otyam’a ululama!

Ulu Otyam aşk atına bindi gitti, Kırklar Dağın aştı,

Görmediyseniz görün, yerler göklerle karıştı, 
Renkli Türkçe masallarla beşik gibi salladı salını. 
Yücesinden seyran edin, kuzu kurt ile barıştı, 
Mayınlara basa basa yürür, Filiz de salını salını.

Kolları kaplanlı, ceylanlı, ak oğlaklı, kızıl keçili, 
Başı güvercinli, Zümrüdüankalı Otyam’ı seyredin: 
Atının kuyruğunu sırmayla ördü, yokuşa sürdü. 
Babacığım ay dolunaydı ben de yüzümü sürdüm, 
Üzüm bağları deniz dalgası, içinde yüzdüm.

Altında Kırat ermiş, Otyam Kırklar Dağına varmış, 
Yürü oğlum naranı at, Yemen elinden gelmiş. 
Kadınının perçemi gökçek, eteği mor bürümcük, 
Sevdası Aslı’ya uygun, sapına kadar gerçek. 
Özünü sarı gelinin yazmasından süz denmiş, 
Vişneçürüğünü ye, aslan ağzını öp, belayı içine çek.

Yüksek köprüden atmış kendini, inip de tutmuş, 
Bir de bakmış Oğuz boyunun toyuna düşmüş, 
Dönüp bakmış Kürt kiliminin nakşında döş gümüş, 
Bedri Rahmi demiş, oğlum Mernuş bu nasıl iş: 
Gül de nakış da Azrail’in canevine üşüşmüş,

Anasını sattığımın işine bak, yavrum yavrulu kuş, 
Macera sığmıyor kabına, güneş ovadan taşmış. 
Bal dökülmüş sanırsın düz tabağa, öyle bir türkülü: 
Öyle bir meyle mayhoş, öyle bir çinili minili ki, 
Sen bir yana ben bir yana, amentü küfürle yarışmış, 
Bir de bakmış can eriği çekirdeğinden üşümüş.

Ulu Otyam aşk atına bindi gitti, Kırklar Dağın aştı, 
Görmediyseniz görün, yerler göklerle karıştı. 
Atladı içine çarkı feleğin, çarkı devranını kırdı attı. 
Çarpışa çarpışa gidiyor Otyam, vuruşa vuruşa, 
Arkaya bakan taş kesilir diyor, geri çekilen puşttur!

Hüseyin HAYDAR 

***

O’na öldü denemez. Yaşıyor Fikret Otyam! İnsanın, denizin, dağın, ormanın kesiştiği noktada yaşamı içselleştirerek yaşadı. Türkülerle uğurlandı... Sevenlerine baş sağlığı ve dayanma gücü dilerken, Otyam’ın da yeri aydınlık olsun.

 

Not: Aşağıda fotoğrafları slayt görünümünde izleyebilirsiniz.

 

 

 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..