Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '07

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Fikriye hanım ile Ahmet bey

Fikriye hanım ile Ahmet bey
 

Dr.Ahmet Bey, Dr.Ahmet Bey olmadan önce bir yaramaz çocukmuş. Orta 2. sınıfta karnesi silme kırıkla dolu eve geldiğinde annesi Ayşe Hanım tarafından temiz bir dayakla ödüllendirilmiş. Rivayete göre bu dayak nasıl bir şeymişse liseden mezun olduğunda okul yolunda sigara içmesi dışında ideal bir öğrenci olmuş sonrasında. O yıllarda üniversiteye girmenin tek yolu olan şehir şeref listesine girebilmeyi başarmış. Babasının tahta bavuluna yerleştirilen bir kaç ufak tefekle tutmuş İstanbul'un yolunu ..

Gurbette tıp okumaya giderken aklında bir tek şey varmış o da Fikriye hanımmış desem yalan olur.

Çünkü aslen o kadar da uslu değilmiş. İstanbul'daki askeri öğrenciler Ankara'ya toplanana kadar İstanbul rüyasını kana kana yaşamış anladığım kadarıyla. Ama yazları hep memlekete gelirmiş, akraba kızı Fikriye'yi de zaten o zaman diliminde farketmiş.

Fikriye babasının görevi nedeniyle Adana'da oturuyor, ancak yazları göçmen kuşlar misali memlekete dönmeyi ihmal etmeyen ailesiyle o da memlekete geliyormuş. 'Kara gözlü, ufak tefek bir ceylan' olan Fikriye Hanım zamanında pek az anadolu genç kızına nasip olan bir şeyi yapıyor, lise okuyormuş.

Gel zaman git zaman taze Doktor Ahmet, aile kızlarının hevesle beklediği bir kısmetken annesi Ayşe Hanım'a 'Fikriye' diyor da başka bir şey demiyormuş. Bir dolu aile içi dedikodu ve entrikaya rağmen, bir nişan yüzüğü, bir iki tabak çanakla evlenmişleeer...

Bu hikayeyi Sevgili Fikriye Hanım'dan dinledim ben.

Sonraki yılların mücadelesini ne mutlu ne hevesli anlatır Fikriye Hanım. Ne coşkuyla gösterir aldıkları ilk çay bardaklarını. Her seferinde gözleri dolar, dönüp saray yavrusu salonunun vitrinindeki Çekoslavak kristallere, dizi dizi gümüşlere bakar.

Evlendikten sonra pratisyen hekimlik, ihtisas falan derken orada burada 4-5 yıl dolanmışlar, memleket hizmet diyerek yuvaya dönmüşler.Sonra her ailenin olduğu gibi Fikriye ve Ahmet'in de çocukları olmuş , hep kızları olsun istemişler, 4.'de yakalayınca bırakmışlar çocuk faslını. Keyifle büyütyorlarmış canavarları. Zaman içinde, o çay takımıyla başlayan öyküleri, hatırı sayılır bir servete ve saygınlığa dönüşmüş.

Evliliklerinin 20. yılı imiş yanılmıyorsan.

Bir gün arabalarına kurulmuş giderlerken,

'Fikriye? ' demiş Ahmet Bey.

'Hıı? Efendim? ' Fikriye Hanım.

'Çocuklar dışındaki herşeyimizi kaybetsek yeniden başlar mıydım benimle? '...

'Başımla beraber...' Ve uzuuun bir sessizlik olmuş.

Bu, Fikriye Hanım'ın gülümseyerek anlattığı son anıdır.
Sonrası tam bir yarım kalmışlıktır. Fikriye Hanımın 4 çocukla verdiği yalnız bir yaşam mücadelesinden ibarettir.

Düşer yüzü hep, bu fasla sıra geldiğinde, 'nazar'ı sorumlu tutar önce, sonra kadere saydırır. Hüznü ve isyanı kabullenmeye dönüşmüştür yıllar içinde ama izleri hiç silinmemiştir.

Kendisi 70, çocuklarının en küçüğü 37 yaşında şimdi. Kocasıyla emek emek yarattıkları o düzeni hiç bozmamış Fikriye Hanım. İlk çay bardakları da duruyor, Çekoslavak kristallerinin yanında...Ve bir düğün resmi var duvarda. Biri 17 biri 26 yaşında iki siyah beyaz genç.Yanyana omuz omuza, biraz utangaç biraz heyecanlı...

Ne zaman gitsem ziyaretine, o ufak tefek kara gözlü ceylanı öylesine devleştiren aşkını koklarım evinin her köşesinde. Bir huzur bulurum hüznünde.

Aşk dedikleri böyle bir şey olsa gerek...

Sevgililer gününüz kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 146
: 1061
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

Hep yazmak istedim. İnsan düşüncelerini yazıya dökünce kendi başınadır çünkü, kaygısız, katıksız ..